FATİH ÖZKILINÇ-Romanlar, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 7’sini oluşturuyor. Ancak uzun yıllardır görmezden gelinmeye devem ediliyor. Türkiye’de Romanlar uzun yıllardan beri sivil toplum alanındaki çalışmalarıyla barınma, eğitim, sağlık, sosyal hizmete erişim ve istihdam alanlarındaki sorunlarını dile getiriyor. 2010’da devlet tarafından başlatılan "Roman Açılımı" ile sorunların çözümü için bir tartışma ortamına girilirken bu sürecin devamında dönemin hükümeti, 2016’da "Roman Vatandaşlara Yönelik Strateji Belgesi" yayınlandı ve bu planın 2021 yılına kadar devam edeceğini duyurdu. 2020 yılında ise Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bir eylem planı ortaya koydu.  İzmir Romanlar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Abdullah Cıstır’la son 10 yıllık süreçte yaşananları ve Romanların bugünkü durumunu konuştuk. Sağ ellerinde hükümetin Roman Eylem Planı sol ellerinde ise ana muhalefetin Roman Eylem Planı  olduğunu belirten Cıstır, “Romanlarla ilgili hazırlanan bu eylem planlarının derinleşmesi ve uygulanabilir politikalara dönmesi ve göstergelerle somutlaşması gerekiyor” dedi.

Türkiye’de 6 milyon Roman var
2003-2004 yıllarına kadar tematik dernek kurma yasağı vardı. Avrupa Birliği(AB) Uyum müktebesatı çerçevesinde yaşanan gelişmeler ve mevcut iktidarın AB’ye açılım göstereceğiz diye tematik alanlarda dernek kurulmasına müsaade edildi. 2004 yılında Türkiye’de ilk roman derneği kurulmasının ardından yükselen trend ve değerler manzumesi çerçevesinde yaklaşık 600 dernek kuruldu. Dünkü süreçte inkarcı bir politika vardı. ‘Türkiye’de Çingene ya da Roman yok’ deniliyordu. Sonrasında biraz vara döndü. Ardından 250 bin Roman varmış derken en sonunda 5-6 milyon civarında Roman popülasyonun yaşadığının gerçeğini Roman STK’lar kurulduktan ve özürle başlayan çalıştayların ardından daha belirgin bir hale geldi. Sadece İzmir’de 300 bine yakın Roman var. Bu rakam yüzde 10 yukarı da olabilir. Çünkü; Roman gibi yaşayan gruplar olarak tanımlanan Abdal grupları da var. Abdal’lar Roman popülasyonuna katılmamış ama aslında bu grupta Romanlarla uyuşuyor. Rom, Dom, Lom diye üçe ayırıyoruz. Batı coğrafyasındaki Rom popülasyonu yaklaşık 3 milyon kişi Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da Dom popülasyonu 1 buçuk milyon kişi civarında. Kuzeydoğu Anadolu’da da 1 buçuk,  2 milyon Lom popülasyonu var. Bu rakamlar dernekler arasındaki iletişim ağıyla ortaya çıkan rakamlar. Devletin elinde de bu konuda bir rakam olduğu yönünde kanaatimiz var.  2010 yılındaki Roman Açılımı’nın koordinatör Bakanı Faruk Çelik,  Valilikler vasıtasıyla Roman STK ve Roman Mahallesi Muhtarlarıyla bir araya gelerek Romanların taleplerini topladı. Böylece yaklaşık sayılar da belirlendi.

AB’ye yaklaşınca Romanlar akla geliyor
10 yıllılık süreç çok önemli bir takvim. Avrupa Birliği Delegasyonu ile sık görüşen hükümetimiz bu konuda özürle başlayan, çalıştaylarla devam eden ve Stratejik Roman Eylem Planına evirildi. 2016 yılında kısıtlı bir Roman Eylem Planı kamuoyuna duyuruldu. Bu belge bizim için tarihi bir belge oldu. İl defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Romanlara söz verildi. Eylem planın yayımlanmasının ardından izleme ve değerlendirmek için STK’lar, akademisyenler ve devlet yetkilerinin yer aldığı bir kurul oluşturuldu. Bu kurulun her yıl 23 Şubat’ta bir araya geleceği belirtildi ancak yeterince işletilmedi. Üç toplantının ardından bir ilerleme kaydedemememizin ardından sorgulayan bir STK Başkanı olarak ‘-mış’ gibi yapılan toplantılara katılmak istemediğimizi söyledik. Sonrasında da zaten çağrılmadık. Maalesef Roman Eylem planı derinleşmedi. Valilerin, Romalarla ilgili geçmişte yaptığı koordinasyon toplantıları 6 yıldır toplanmadı. Konjektürden olsa gerek… AB’ye yakınlaşınca Romanlar gündeme geliyor, AB’den uzaklaşınca Romanlar gündem dışı bırakılıyor. Göreceli giden bu tutum nedeniyle Romanlar kaybediyor.

Somut adımlar bekliyoruz
Ana muhalefet partisinin yerelde iktidar olduğu yerlerde Roman nüfusu oldukça fazla. Cumhuriyet Halk Partisi’nin de Romanlarla ilgili bir hazırlık yaptı. Özellikle de hükümetin eylem planında yerel yönetimler yer almıyordu. CHP ise yerel yönetimleri öne çıkaran bir eylem planı hazırladı ve tamamlayıcı oldu. Ak Parti’nin Roman Eylem Planı işlemedi, kadük kaldı. CHP’nin de planı böyle olmasın diye yerel yönetimlerde derinleştirilmesi için çaba sarf ediyoruz. Sağ elimizde hükümetin Roman Eylem Planı sol elimizde ana muhalefetin Roman Eylem Planı var. Empati yapacak olursak bu 5-6 yüz STK’nın hepsi birbirinden değerli olmasına rağmen bu süreçte sorgulamadı, takipçi olmadı. Biz de birkaç arkadaşımızla fikri takip noktasında en önde koşturarak bir lokomotif performansı sergiledik. Romanlarla ilgili hazırlanan bu eylem planlarının derinleşmesi ve uygulanabilir politikalara dönmesi ve göstergelerle somutlaşması gerekiyor. Bir taraftan üniversite mezunlarımız azda olsa artamaya başlarken diğer taraftan da planların işlemeyişinden eğitimden uzaklaşan gencimizin sayısı da artıyor.

Romanlar görülmek istenmiyor
Ülkemizin içinden geçtiği süreçte Roman toplumunun sorunları ertelendikçe öfke patlamasına giden, samimiyeti sorgulayan bir hale geldi. Günlük olarak ötelenen ve ertelenen Romanlar yüksünmeye başladı. Bizim yüksünmemiz öyle sloganlarla da değil bel altı ifadelerle oluyor. Bu sadece sistemle Roman mahalleleri arsında değil. İki ayaklı değil çok ayaklı bir durum. STK’ları, iş dünyasını da katmalıyız. Sosyal devletin bütün unsurlarını, katmanlarını sürece dahil etmeliyiz. Burada bir öngörüsüzlük var. Sayın Cumhurbaşkanı bir söz söylediği zaman bütün iş insanları ne söylediyse yapalım noktasında bir çıkarım elde ediyorlar. Hâlbuki Romanların istihdamıyla ilgili bir başlık olmasına rağmen Cumhurbaşkanı iş dünyasına bir seslenseydi çok daha fazla Roman bugün sigortalı ve düzenli gelir sahibi olacaktı. Burada bir açmaz var. Ya göremiyorlar ya da bu konuda bir ayağı topal ördek gibi iklime göre, seçime göre ilişkiler var. Biz ise geçimlik ilişkiler istiyoruz. Romanların meydanlara inmesi lazım. Romanlar görünmez bir halde, birileri de görmek istemiyor. Yük sadece bizlere kalıyor. Bunun adı öğretilmiş çaresizlik. Romanlar dar bir çerçeveye hapsedilmiş halde. Bir tarafta ayrımcılık bir tarafta da önyargılar var. Selendi, Yunuseli ve İznik olayları gibi saldırılar ve nefret söylemleri de bir tarafta. Hala bugün Erman Toroğlu vakasında da Yılmaz Vural Vakası’nda da istem dışı çıkan söylemlerle aşağılayıcı söylemlere maruz kalmaktayız. Buna karşılık Romanlar ise barışçıl bir toplum. Gazneli Mahmut’un Hindistan seferinde kah esir alınmışız kah taraf olmamak için kaçmışız. Romanlar bin yıllık tarihlerinde savaşın tarafı olmamışlar.

Kültürel kodlarının değişmesini istemiyorlar
Bizler birbirimizden güç alarak yaşayan bir toplumuz. Romanlar dün şehirlerin dışındaydı bugün içindeler. Sulukule’de rantçı bir girişimle 337 aile 45 km öteye götürüldü. Romanlar sonra eski mahallerini özlediler ve 337 ailenin 334’ü tekrar Sulukule çevresine döndü. Ama yerlerini kaybettiler. O zaman bugünkü iktidarın ve Fatih Belediyesi’nin olumsuz yaklaşımlarıyla tarihi bir doku, soyut kültürel miras heba edildi. Bugün pişmanlık var ama geriye dönüş yok. İzmir özelinde 2007 yılında  Ege Mahallesi ölçeğinde başlayan kentsel dönüşüm yerindelik ilkesine dayanıyor. Mahalle dokusuna uygun planlar yapıldı. Mahalle yerinden edilmeden bir kentsel dönüşüm yapılacak. Büyükşehir Belediyesi ekipleri mahallemizde çalışmalara başladı. Romanların haklarını kaybetmeyeceği ve yerlerinden edilmeyeceklerine dair büyük harflerle sözler verildi. Son 6 aylık süreçte Büyükşehir Belediyemiz yüzden 50’den daha çok mahalle sakinini dönüşüm konusunda ikna etmiş durumda. Mahalleyi dağıtmadan bir dönüşüm gerçekleşecek. Ortak akılla yerinde etmeden bir dönüşüm gerçekleştirmek için çalışılıyor. CHP’li belediyeler bu minvalde çalışıyor. Şimdilik bu uygulamaları benimsiyorum. Bütüncül bir yaklaşımla bu dönüşümlerin gerçekleştirilmesi lazım. Romanlar eşgüdümlü yaklaşım bekliyor. Bugünkü çarpık düzende 7-8 kişi çok dar metrekarelerde yaşıyor, çocuklar ders çalışacağı alan yok. Çocuk sokakta kalıyor ve çocuğu kaybediyoruz. Çünkü çocuk ders çalışamıyor. Çocukların derslerine odaklanabilecekleri bir barınma düzeni sağlanması gerekiyor. Standartlarımızın gelişmesini ama kültürel kodlarımızın değişmesini istemiyoruz.

Osmanlı'da sanayici bizlerdik


Osmanlı’da müsellem olarak ifade edilen Kırklareli’nde Çingene Sancağı verilmiş ve fetihlerde lağımcı olarak, istihkamcı olarak vazife almışız. Osmanlı’da sanayici bizlerdik. Demirci, kalaycı bizdik. 1878’deki Osmanlı Rus savaşında Ermeni ve Çingenelerden oluşan 4 bin kişilik bir taburdan bahsediliyor. Tarihi belgeler elimizde. Gittikçe sanayi işlerinin başında bildiğimiz demircilik bile şuanda yapılamaz halde. Yeni gençler de bu işleri bilmiyorlar. Değişen dünya düzeninde unutulmaya yüz tutmuş bir başlık olmuş. Sepetçilik bazı yerlerde yapılıyor. Şuanda yaşatılmak için az da olsa bir gayret var. İnsan yaşamında sen tarım yaparken ben sana gelip tarım aletleri yapmışım. Bir de o üretilen tarımsal ürünleri pazar çıkarman için sana sepet yapmışım. Bu bakımdan Çingeneler sanayici ve tamamlayıcıydı. Bu yüzden Osmanlı bir ayrıcalık tanımış. Bir Çingene kanunnamesi çıkarmış. Diğer taraftan da bayrak verilmiş savaş sonrasında da kendilerine beraat verilmiş.

Vatandaşlık bilinci olmayan nesil geliyor
Dezavantajlı bir topluluk olarak bütün sorunlarımız sosyolojik bir vaka. Öğretilmişlik bir çaresizlik içindeyiz. Eğitim noktasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın zor bir doku olduğumuzu da kabul ederek psikososyal destek unsurlarını harekete geçirerek okullarımızla mahallelerimiz arasındaki ilişkiyi kurması gerekiyor. Romanların yoksullukla okula dahil olma arasındaki fotoğrafının çekilmesi gerekiyor. Eğitimsizliğin doğrudan ya da dolaylı olarak mahallenin yaşadığı durumun sürdürebilir bir yoksulluk ya da açlık sürecine ilerde de nitelikli istihdama kapatıldığını öğretmenlerimizin anlatması gerekiyor.  Roman aileler de gelecek için bir yatırım olduğunun farkına varmadığı için çocukları kaybediyoruz. Çocuklarımızı okulda daha fazla tutmanın gerçeği de ortada. Mevcut eğitim düzenine baktığımız zamanda çocuklar matematiği bilmiyorlar. Okulda saldım çayıra Mevla’m kayıra bir düzenden gidiyorlar. Çocuklar öğrenmiyor, doğru bir yükleme yapılmıyor. Ezberci bir tutumla önlerine dayatılan soru cevapla yeterli bir besleme de yapılmadan eğitim siteminin hem tüm topluma hem de Roman mahallesindeki çocuklara yansımadığını düşünüyoruz. Bu durumda da eğitimsiz, sorgulamayan vatandaşlık bilincine varmayan bir nesil geliyor arkadan.

Dünden daha fazla Romanların yanında olunmalı
Roman çocukların hedefi yok. Umutsuzluk var, hedef koyamıyorlar. Aktif katılım süreci çerçevesinde Roman çocuklar burslarla desteklenmesi lazım. Çocuklar ortaokuldan liseye geçemiyor. Ya da lisede üniversite kaygısı yaşıyor. Çünkü parayla okunuyor. Rol modellerin artması için okuyan gençlerin desteklenmesi gerekiyor. Okuma hasleti olmayan gençler de çıraklık eğitim kurslarında aktive edilmesi gerekiyor. Burada Büyükşehir Belediyemizin Meslek Fabrikası’yla ilişkilendirmemiz lazım. Roman Mahalleri’nde kursalar kuruluyor, sertifika alınıyor ama ardında iş yok. Burada da iş dünyası ile iletişime geçilerek Meslek Fabrikası’ndan yetişen bir arkadaşımızın hemen istihdama dahil edilmesiyle ilgili bir performans bekliyoruz. Bugünkü yürüyen sistemde Romanlar cezaevinin müşterisi oluyor. Çünkü uyuşturucu had safhada. Başka iş yapılmayınca da bu devran böyle dönüyor. Genç insanlar cezaevine giriyor. Burada sosyal devletin tekrar ikinci bir krediyi vermesi lazım. Ayrımcılığı merkeze koyarsak Roman oldukları için işe alınmıyorlar. Bir de suç işlemiş bir adam iki sefer kriminalize oluyor ve öteki olarak bakılıyor.  Bir de Tepecikte oturmamız, söylem biçimiz ve ten rengimiz nedeniyle öteki muamelesi görüyoruz. Bunu iyileştirmek için çok yönlü yaklaşıma ihtiyaç var. Hem sosyal devletin hem de yerel yönetimlerin tüm unsurlarıyla dünden daha fazla Romanların yanında olması lazım.