Zeynep Kaya- Eğitim İş Sendikası'nın Yükseköğretim Şubesi olma özelliğine sahip Eğitim İş İzmir 4 Nolu Şube Başkanı Haşim Karaman, eğitim ve öğretim sistemi hakkında görüşlerini dile getirdi. 'Bu ülkenin mayası laikliktir, Cumhuriyettir. Bunu yıktırmayacağız' diyen Karaman, Laik, çağdaş ve bilimsel eğitimin geleceğimiz için çok önemli olduğunu söyledi. Karaman ile yeni eğitim öğretim yılı öncesi, müfredattan Atatürk'ün çıkartılması, öğrenci sorunları, akademisyen ve personellerin sorunları hakkında konuştuk.

*Eğitim İş Sendikası'nın ilk ve tek yükseköğretim şubesisiniz. Neler yapıyorsunuz?

Eğitim İş Sendikası'nın Türkiye'de 50 bin üyesi var. İzmir üye sayısı 7 bin. Eğitim İş Sendikası olarak Türkiye'nin ilk ve tek yükseköğretim şubesiyiz. Sendikamızın üye sayısı ise 700 civarında. Bu üyelerin yarısı akademisyen, yarısı personel. Halk eğitim merkezleri ile protokol imzaladık. Bazı alanlarda kurs veriyoruz. Halk eğitim kurslarının vakit sıkıntısı olabiliyor. Biz çalışan arkadaşlarımızın çalışma saatlerine göre kurs ayarlıyoruz. Eğitim sendikası olarak laik, bilimsel, demokratik ve kamusal eğitimin olmasını savunuyoruz. Atatürk'le ilgili konular müfredattan çıkarıldı. Bu konuda örgütlüyüz. Öğretmenlerimiz derslerinin sonunda müfredatın dışına çıkarak, Atatürk'ü anlatacaklar. Çünkü yeni gelen müfredat böyle bir imkan vermiş. Anlatıp anlatmamak biraz öğretmenin eline bırakılmış. Anlatınca veya anlatmayınca bir cezası yok. Bizim üye öğretmenlerimiz her dersin başı veya sonunda Atatürk'e de değinecek.

Bu ülkenin mayası laikliktir, Cumhuriyettir


*Atatürk konularının müfredattan çıkarılmasıyla ilgili change.org sitesinde bir kampanya başlatıldı. Laik, çağdaş ve bilimsel eğitim için kampanya düzenleyecek kadar mı ümitsiziz?

Ümitsizlik demeyelim. Şimdi bir çok şey yeni nesillere unutturulmak isteniyor. Biz de unutturmamak için mücadele ediyoruz. Kampanyaya biz de destek verdik. Canlı tutmak zorundayız. Bu ülkenin mayası laikliktir, Cumhuriyettir. Bunu yıktıramayız. Kampanyalar sayesinde konu bir çok kişiye ulaşıyor. Laik, çağdaş ve bilimsel eğitim geleceğimiz için çok önemli. Öğretimin kalitesi ve ne öğrettiğiniz çok önemli.

*Eğitim sistemimizin kalitesi ne durumda peki?

Malesef son alınan kararla rektörleri artık Cumhurbaşkanı atıyor. Eskiden seçim üzerine atamalar yapılırdı. En yüksek oy alan 6 kişiden biri atanıyordu. Şimdi atama yetkisi direk Cumhurbaşkanı'na verildi. Bir kurumu yöneten kişi ister istemez kendisini atayan kişiye minnet borcu duyuyor. O görüşün savunucusu olmak, o çizgide eğitim vermek durumunda kalıyor. Yoksa bir anda kendini dışarıda bulabiliyor. Bu KHK'lar çıktığında Türkiye'deki tüm dekanların istifası istendi. Kimisi tekrar atandı, kimisi atanmadı. Kaliteyi belirleyen 1. unsuru bu yapılan çalışmalar belirliyor. Bir görüşe bağlı olarak eğitim veriliyor. Kalite bu noktada.

*Bu yıl ÖSYM sonuçları açıklandıktan sonra bir çok adayın yerleştirmesiyle ilgili sıkıntılar yaşandı. Bunun sonucunda ÖSYM Başkanı istifa etti. Bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sene üniversite sınavına girenler gerçekten Şok edici bir sonuçla karşılaştı. Giriş sınavlarında yapılan hata sonucu 1628 aday daha önce bir programa yerleşmemişken yerleşir duruma gelmiş, 1110 adayın yerleşim yeri değişmiş, 1500 adayın ise bir programa yerleştikten sonra yerleştirmesi iptal edilmiştir. Bunun üzerine ÖSYM başkanı istifa etmek zorunda kaldı. Bir üniversiteye yerleşmek artık tesadüflere kalıyor. Teknoloji çağında böyle bir durumun yaşanması skandaldır. Bu kabul edilemez. 1 dakika geç kalınıyor diye öğrenci sınava alınmıyor, hayatı karartılıyor. Bütün yıl emek verip gecesini gündüzüne katan insanların mücadelelerini hiçe sayıyorlar. Bunlar zor durumlar.


Şehir dışında okuyan öğrenci sıkıntısı çekiyor


*Öğrenciler eğitim dışında başka ne gibi sorunlarla karşılaşıyor?

Eğitim sisteminin yanında bir de öğrenciler konaklama sıkıntısı yaşıyor. Öğrencilerin %90'ı şehir dışını tercih ediyor. İzmir'deki hatta Türkiye genelindeki yurtlar yetersiz. KYK kontenjanları çok kısıtlı. Binlerce öğrenciye ev sahipliği yapan şehirler, öğrenciye alternatif ve ekonomik bir barınma imkanı sunamıyor. Özel yurt fiyatlarından şikâyet eden aileler bizlerden destek istiyor. Şehir dışında eğitim görmeye mahkûm edilen öğrenciler barınma sıkıntısı yaşıyor. Sonra ucuz konaklama yerlerine yöneliyorlar.

*Uygun fiyata konaklamanın güvenlik zafiyetine geçtiğimiz yıllarda Aladağ öğrenci yurdunda yaşanan yangın faciası sonrası şahit olduk ki orası bir cemaat bünyesine bağlıydı. Devlet tüm illere yeterli KYK imkanı sunamıyor. Bu konuda devlet ve aile ortak noktayı nasıl bulmalı?

Ne yazık ki başta FETO olmak üzere bazı kurumlar ucuz yurt imkanları yaratarak, genç beyinleri kirletip, kendilerine çektiler. Bu başlı başına bir sorun. Hep şu mantık var, sanki Batı'daki üniversite eğitimi diğer bölgelerdekinden daha iyiymiş algısı var. İkisi de üniversite değil mi? Doğu'daki akademisyen de, Batı'daki akademisyen de aynı tez çalışmaları yapıyor, aynı araştırmalara sahip ve aynı seviyedeki sınavları vermek zorunda. Profesör veya doçent seviyesine gelmiş bir akademisyenin birbirinden farkı yoktur.

*Yani, 'Herkes kendi şehrindeki üniversitede eğitimini tamamlamalı, böylece barınma sorununun da önüne geçilmiş olur' mu diyorsunuz?

Tam olarak durum bu. Doğu-Batı ayrımı, başarılı-başarısız akademisyen farkı gözetilmeyerek, öğrenciler kendi ikamet ettiği şehirdeki üniversiteye yerleşebilmeli. Ne öğrenci bu şekilde bir ayrıma yön vermeli ne de devlet Batı'da bulunan kurumların puanlarını yüksek tutarak öğrencilere böyle bir fırsat tanımalı. Nasıl ki bir ilköğretim, lise öğrencisi kendi şehrindeki okula yerleşebiliyorsa, üniversite de öyle olmalı. Kars'taki öğrenci Edirne'ye kadar neden gitsin ki? İşte tüm bunlar bakanlık tarafından düşünülerek, üniversiteye belli standartlar getirilerek öğrenci kendi şehrinde tutulmalı. Kendi şehrinde tercih yapan öğrenciye de belli burs verilerek, öğrenciyi elde tutma gibi olanaklar sunulmalı.

Aileler çocuklarını şehir dışına göndermek istemiyor


*Bazı öğrenciler dışarıda okuyayım, aileden uzak kalayım, biraz daha özgür olurum mantığıyla tercih yaparken bazı aileler ise evladım dışarıda okusun, hayatı öğrensin, ayakları üzerinde dursun diye düşünüyor...

Bahsettiğiniz konuyu kızım üniversiteyi kazandığında bizzat kendim yaşadım. Kızım çok iyi bir puan alarak Haccettepe'yi kazandı. Aynı eğitimi burada da alabileceğini söyledim ama ne yazık ki bilinç davam ediyor, orada daha iyi eğitime sahip olacağını söyledi. Bazı akademisyen arkadaşlarıma danıştım. Bir kısmı 'Gönder, gitsin, hayatı öğrensin, tek başına ayakta dursun' dedi. Bir kısmı 'Aman gönderme, orada siyasi guruplar çok fazla, çocuğunuz elden gider' dedi.

*İyi bir puana sahip bir tıp fakültesi adayı öğrenci, kendi şehrinde bulunan üniversiteye yerleşemiyor. Aile şehir dışına göndermediği için de öğrenci istemediği bir bölüme yerleşmek zorunda kalıyor...

Malesef bu gibi olaylara her yıl şahit oluyoruz. Üniversitenin puanları birbirinden farklı olmasından dolayı öğrenci istediği bölüme şehir dışında yerleşmek zorunda kalıyor. Aile göndermiyorsa da, aklında olmayan bir bölümü tercih etmek zorunda kalıyor. Ya herkesin başarı durumu kendi şehrindeki üniversiteye göre oluşturulmalı ya da madem bu alternatif sunulmuyor, aile çocuğunun önüne set koymamalı.

*Peki üniversite sürecinde bir çok sıkıntı yaşayan ve mücadele eden öğrenci ve ailelerin mezuniyet sonrası yüzü ne kadar gülüyor?

Üniversite eğitimlerinin yeterli ve yerinde olmadığını ifade etmek isterim. Uygulamalı eğitim sıfır denilecek kadar az. Ezbere dayalı bir eğitim var. Öğretim desen çok zayıf. Bugün baktığınızda üniversite mezunu gençlerimiz kendi alanında çalışamıyor. O kadar yıl okuyup mücadele ediyorsun, sonuç nafile. Ailelerin yüzü gülmüyor. Bu zaten eğitim alanında bizim kanayan yaramız.


Akademisyenler zaman sıkıntısı çekiyor


*Yükseköğretim Eğitim İş Sen olarak üniversitede çalışan personel ve akademisyenlerle de ilgileniyorsunuz. Üniversitede çalışan personeller mutlu mu?

Üniversitede çalışanlar, devlet kadrolarında en düşük maaş alan memurlardır. Bu memurlar, diğer kurumlarda çalışan memurlardan daha düşük maaş alıyor. Bu üniversitenin büyük bir sorunudur. Devlet memurunun dışarıda çalışması yasak ama el altından limon satıyor, boya yapıyor. Buralara atanan kişiler idareye daha yakın duran kişiler oluyor. Üniversite içinde yetişmemiş bir ismi, daire başkanı olarak görebiliyorsunuz. Üniversite sorunlarını bilmeyen kişi daire başkanı olsa ne olur? İşe adapte olana kadar belli süre kaybı yaşanıyor. Son yıllarda üniversiteler taşeronlaşma yoluna gittiler. Bunları güvenlik ve temizlik olarak başlatıp, özelleştirdiler. Memurları da artık sözleşmeli hale getirmeye çalışıyorlar. İş güvencesi yok edilerek, oradaki amirin iki dudağı arasına mahkûm ediliyor. Diğer anlamda işe layıkıyla adapte olma sorunu da oluşturuyor.

*ÖYP kadroları iptal edildi. Bu alanda eğitim görenlerin iş durumu ne olacak?

Üniversiteler fikirlerin özgürce dile getirildiği yerler olmalıdır. Kimse fikrini beyan etti diye sürgüne uğratılmamalı. Fikirler sonucu ortaya daha güzel şeyler çıkacaktır. Son dönemde ÖYP vardı. Bu da kaldırıldı. Pek çok genç akademisyen adayını ilgilendiren bir sorun bu. ÖYP, FETÖ kurbanı oldu diyebilirim. Atananların FETÖ desteğiyle atandığı düşünüldü. Bunun üzerine ÖYP kadroları iptal edildi. Hepsi öğrenim süreleri bittikten sonra işsiz kalacak. Böylece ÖYP de akademide önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor.

*Profesörlerin bir çoğu mutsuz olduklarını ileri sürüyor. Bu kadar iyi bir kademeye erişmiş, akademisyen olmuş kişileri mutsuzluğa iten sebep ne olabilir?

2 yıl önce akademisyen maaşlarına zam yapıldı. Profesörlerimizin maaşlarıyla ilgili şikâyetleri yok. Zaman sorunu yaşıyorlar ve kendi alanlarında çalışma yapmaya vakit bulamıyorlar. Bir çok profesör ve ya doçentin sıkıntısı bu. Yoğunlar ve kısıtlı bütçeyle çalışıyorlar. Sırtlarında çok yük var. Hem derse giriyorlar hem kendi alanlarında çalışmalar yaparak ilerlemeleri gerekiyor. Bunlar bir hazırlık gerektiriyor. Sınavlar oluyor. Kağıtların okunması ayrı bir zaman ihtiyacı gerektiriyor. İdari görevleri dışında başka görevleri de var. Böylece başka araştırmalara vakit ayıramayan akademisyen ya araştırmalarından ya eğitimden ödün vermek zorunda kalıyor. Bu da eğitimin kalitesinin düşmesine sebep oluyor.


Üniversiteler halka açık olmalı


*Bir demecinizde üniversitelerin halka açık olması gerektiğini söylemiştiniz...

Türkiye'deki üniversitelerin sorunu halkla içiçe olamamak, halktan kopuk bir eğitim sistemine bürünmek. Zeytin üreticisi bir vatandaş üniversiteye gidip ziraat fakültesine derdini anlatıp, akademisyenden yardım alarak çözüm üretemiyor. Yurt dışında bazı üniversiteler bu konuyla ilgili çalışma yapıyor. Vatandaş gidip ordaki dersi dinleme imkanına sahip oluyor. Türkiye'de halk malesef üniversitenin kapısına bile alınmıyor. Öğrenci kimliğiniz yoksa giriş yok. Üniversiteler halka açık olmalı.

*Üniversitelerin halka kapatılma nedenleri belli aslında, güvenlik sorunlarının önüne geçilmek isteniyor. Güvenlik sorununa karşı nasıl bir çözüm üretilmeli?

Güvenlik sisteminin sınırı yok aslında. Üniversitede güvenlik tedbirini alıyorsun, sendikanın kapısına da mı koyacağız, öğrenci evlerinin kapısına da mı koyacağız, otobüse binen vatandaşın başına da mı koyacağız güvenlikçi? Bunun sınırı yok. Güvenlik bahanesiyle halkı üniversiteden koparmamalıyız. Vatandaş ilgisini çekmeyen bir konuyu zaten gidip dinlemez. İşiyle alakalı bir konunun eğitimini alabilmeli herkes. Üniversite eğitimi almamış halkın da, akademisyenlerin bilgisinden yararlanması gerek. Üniversiteleri tel örgülerle kapatılmamalıyız. Hiç değilse bir haftasonu fakültelerin konferans salonları halka açık olmalı. Burada profesörlerin zamanını çalmamak için asistanların bilgisiyle dersler verilebilir. Böylece asistan da kendini kanıtlamış, mesleğe adım atmış olur.