Kübra Topal- Serbest bölgeler, özellikle de Ege Serbest Bölgesi, bulundukları ülke ekonomilerine sağladıkları katkıların yanında, esnek ve çağdaş idari yapılarıyla dış ticarete yönelmek isteyen firmalara gelişmiş yatırım olanakları sağlıyor. Ülke ekonomimizi oldukça etkileyen serbest bölgelerin durumlarını ve ülkeye katkılarını ESBİAD Başkanı Bilgen Salih Narlı ile konuştuk. Narlı, İzmir'in hem kültürel iklimi hem iş yapma ahlakı hem de sunduğu yaşam olanakları ile yabancı sermaye ve çalışanları için en doğru kent olduğunu söyledi.



Genel olarak serbest bölgeler, bir ülkenin siyasi sınırları içinde olmakla beraber gümrük bölgesi dışında sayılan, ihracat odaklı yatırımların artırılması için tasarlanmış özel bölgelerdir. Serbest bölgelerin kurulmasında ve işletilmesinde, ihracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, işletmeleri iharacata yönlendirmek, en önemlisi de uluslararası ticareti geliştirmek yer alır. Bugün dünyada 120'den fazla ülkede yaklaşık 3000 adet serbest bölgenin bulunduğu öngörülüyor. Türkiye'de ise 18 adet serbest bölge bulunuyor. Ege Serbest Bölgesi Sanayici ve İşadamları Derneği (ESBİAD) Başkanı Bilgen Salih Narlı, '18 adet serbest bölgenin genel ticaret hacmi ve istihdam yararına bakacak olursak, yaklaşık 70 bin çalışan Türkiye'deki serbest bölgelerde istihdam ediliyor. Aynı zamanda ticaret hacmi yaklaşık 20 milyar dolar' dedi.

Ege Serbest Bölgesi, Türkiye ihracatında il olarak sayılmış olsa, yaklaşık 30 ilden daha fazla, tek başına ihracat yapmış alan olarak gözüküyor. Üretim Serbest Bölgesi olan Ege Serbest Bölgesi'nde, ağırlıklı olarak havacılık ve savunma sanayi, elektrik-elektronik, otomotiv, makine imalat ve montajı, tekstil, gıda işleme ve paketleme gibi sektörler yer alıyor. En fazla ticareti yapılan mallar ise tekstil ürünleri, konfeksiyon, ağır iş makineleri ve dayanıklı tüketim malları. Tüm bu mallar Türkiye ekonomisine, özellikle de son zamanlarda yaşanan ekonomik sorunlar içinde büyük katkı sağlıyor. Bir yandan var olan bölgelerde sağlanan katkı artırılmaya çalışılırken, bir yandan da daha fazla ilde serbest bölge açılması ve sorunların çözüme kavuşturulması oluyor. Yaptığımız söyleşide Bilgen Salih Narlı genel olarak bölgelerde yapılan faaliyetleri, bölgelerin geliştirilmesi ve sorunların çözümüne ilişkin stratejileri anlattı.

*2007 yılında rektör danışmanlığı yapmışsınız, sonrasında serbest bölgeler ve yabancı sermaye konusunda uzmanlaşmışsınız. Neden bu alana yöneldiniz?

Özellikle Türkiye'deki yabancı sermaye hareketinin yoğun olarak karşımıza çıktığı alanlar serbest bölgeler. Teknoloji geliştirme bölgeleri ve ülkedeki teşvikli bölgeler. Dolayısıyla dış ticaret hacminin farklı uygulandığı, ülkedeki vergi politikaları bakımından farklı alanlar olduğu için yabancı sermaye bölgeleri tercih ediliyor. Dolayısıyla mali müşavir olarak benim ana uzmanlık alanım 'yabancı sermaye ve serbest bölge' yatırımlarıydı. Bu konuda uzmanlaşmayı tercih ettik firma olarak. Önemli olan burda yabancı sermayenin vergi hizmetlerini yapmak değil, yabancı sermayenin fizibilitesini yapmak ve Türkiye'ye getirmek. Bir yatırım ajansı gibi, doğru bir şekilde yaşaması, konumlanması ve Türkiye'deki kanun koyucunun amaçlarına göre transferi, döviz girdisi, kaliteli istihdam kaynağı gibi konuları birleştirmesi adına kendimize yol seçtik. Seçmiş olduğumuz yolda iki ana şapkamız var. Birincisi 'serbest bölgeler' diğeri ise 'Türkiye'nin teknoloji geliştirme bölgeleri'. Serbest bölgelerde firma olarak bu yöne girince, olayın sadece vergi tarafında kalmadık. Yabancı sermayenin Türkiye'de karşılaştığı her türlü soruna çözüm bulmaya çalıştık. Bu kapsamda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Serbest Bölgeler Sektör Meclis Başkan Vekilliği görevine getirildim. Onun dışında Ege Serbest Bölgesi Sanayici ve İş adamları Derneği başkanlığı görevim devam ediyor. Halihazırda sıcak bir gelişme olarak, geçtiğimiz hafta sonu da Türkiye Serbest Bölge Dernekler Platformu'nun olağan toplantısını İzmir sahipliğinde gerçekleştirdik. Türkiye'de 18 tane serbest bölge var. Bu 18 serbest bölgenin öne çıkanlarında dernekler yer alıyor. Kullanıcı dernekleri bir araya gelip 'Tek seslilikle serbest bölge sorunlarını' yönetmeye çalışıyoruz. Bu toplantıdaki gündemimiz de yeni çıkan serbest bölgeler kanununun sahaya etkileri oldu.

*ESBAŞ'ın büyümesi gündemde, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Serbest bölge sayısının 18 olduğunu söyledim. Bu serbest bölgelerin ülke ekonomilerine katkılarından bahsetmek lazım önce. Türkiye'deki serbest bölgeler ciddi anlamda katma değer üreten, yüksek teknoloji transferi ve döviz kazandıran, şu an ülkemizde istihdam seferberliği yapıldığı günlerde, ülkemize uzun yıllardır istihdam kaynağı sağlayan bölgelerdir. Bu serbest bölgelerin ticaret hacimlerine bakacak olursak, 70 bin çalışan serbest bölgelerde faaliyet gösteriyor. 20 milyar dolar civarında ticaret hacmi, Türkiye serbest bölgelerinde gerçekleşiyor. Türkiye'deki serbest bölgelerin arasında en önde gelen ESBAŞ'tır. 70 bin kişilik istihdamın yaklaşık 20 bin kişisi ESBAŞ'ta. 20 milyar dolarlık toplam ticaret hacminin yaklaşık 4.1 milyar dolarlık kısmı yine ESBAŞ'tan sağlanıyor. Ege Serbest Bölgesi'nin kurucu ve işletici firması ESBAŞ'tır. ESBAŞ'ı takdir etmek gerek, çok doğru bir organizasyon sağlıyorlar. Ve bu organizasyonla beraber ülkeye çok ciddi katma değer sağlıyorlar. Ülkemizin iki ana sorunu var. Biri ticari açık, diğeri ise istihdam. Bugün Gaziemir nüfusunun neredeyse beşte biri 20 bin kişi. Ve kalifiye bir istihdam, refah seviyesi yüksek bir çalışan kitlesinin olduğunu görüyoruz Ege Serbest Bölgesi'nde. İkinci sıkıntımız cari açık. Ege Serbest Bölgesi'nde çalışanların yaklaşık yüzde 77'si yabancı sermayeli şirketler. Ve bölgedeki yıllık performansa bakacak olursak, cari açığa ithalatın ihracatı karşılama dengesine baktığımız zaman 4 kat pozitif veri karşımıza çıkıyor. Bunlardan dolayı da Ege Serbest Bölgesi kesinlikle büyümeli.

*Serbest bölgelerin hukuki düzeni konusunda firmalar ne kadar bilgili?

Türkiye'deki Serbest Bölgeler Kanunu 1986'da oluşturuldu. Burda ana gösterge şu: Yabancı sermaye Türkiye'de yatırım yapmak için karar verdiğinde, iki şeye bakar. Bir siyasi ve ekonomik istikrar. İki mevzuat istikrarı. 20'nin üzerinde ülkeyle çalışıyoruz. Vergi avantajı nedir, lojistik avantajı nedir gibi birçok konu tartışılıyor. Ama dönüp dolaşıp şu konu değerlendiriliyor. Bir yabancı sermaye, parasını bir ülkeye koyuyorsa o ülkede siyasi istikrar olmasını bekliyor. Onun dışında ekonomik istikrar da bekliyor. Bunlar kadar önemli olan da mevzuat istikrarı. O da şu: Siz serbest bölgede yatırım yapacak bir yabancı sermayeye 45 yıllığına bir üretim ruhsatı veriyorsunuz. Bu ruhsatı verdiğinizde bir mevzuat düzenlemesi var. Yatırımcı 1-2 yıl bu düzenlemelere göre kendi hazırlığını yapıyor ve yatırım yapma kararı alıyor. Bu kararı aldığında 45 yıl boyunca maliyetleri, vergi politikaları ve mevzuat düzenlemeleri karşısında var. Siz yatırımcıyı buraya getirdikten 2 yıl sonra kanunu alaşağa edip de çeşitli düzenlemelerle değiştirirseniz, bu lehte de olabilir alehte de, yabancı yatırımcı bundan rahatsızlık duyuyor. 5-10 yıl gibi ekonomik politikaları var. Yapılmış olan mevzuat değişikliği ile ekonomi politikalarının revizyonu sağlanmış oluyor. Şimdi milyon dolarların üzerinde yatırım yapmış kişiler, 2 yıl sonra Türkiye'de oyunun kuralı değişti, alıp yatırımımı başka ülkeye gideyim diyemiyorlar. Bu da yeni gelen yatırımcının farklı bir gözle bakmasına aracı oluyor. Güçsüz kaldığımız yanlar ise çok sık mevzuat değişikliğinin olması. Yatırımcıya şu soruyu sorduruyor: Bugün masada bir şey imzaladık; ancak diyorsunuz ki 2 ila 3 yıl içinde bir değişiklik olabilir. Serbest bölgedeki politikayı devlet politikası haline getirirseniz uzun süre mevzuat değişmez. Dolayısıyla mevzuat istikrarı çok önemli.
 

'İzmir'in her açıdan iklimi güzel'


*İşadamları zaman zaman İzmir'in Serbest Şehir olması gerektiğini dile getirdiler. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İzmir'in Türkiye'den ayrılan çok özelliği var. Hangi anlamda diyecek olursak, ekosistem ve iş dünyası anlamında. İzmir'i sadece Türkiye ile değil Avrupa'daki birçok şehirle karşılaştırıyorum. İklimi çok güzel. İklim derken hem iş yapma kültürünü, çevresel faktörleri hem de meteorolojik iklimden bahsediyorum. Dubai'de 50 dereceyi bulan sıcaklarda üretim yapmanız mümkün olmaz mesela. Dolayısıyla iklim çok doğru. Coğrafi anlamda İzmir doğru bir lokasyonda. Gerek hava ulaşımı, gerek deniz ulaşımı, gerekse kara ulaşımı ile lojistik imkanları çok yüksek. Bunun dışında şehrimizde 10 civarında üniversite olması, teknik istihdamı sağlıyor. Ege Bölgesi'ndeki yabancı sermaye şirketlerinin çokluğu, teknolojinin burda birikimini sağlıyor. Türkiye'de teknoparklar kurulduğunda İzmir'in sadece bir tane teknoparkı vardı. Ancak son 3 yılda İzmir'deki teknopark sayısı 4'e çıktı. Demek ki AR-GE yapan, inovasyona dönük ciddi bir potansiyel var. Dolayısıyla yabancı sermayenin mutlu yaşayabileceği bir ortam da var. Yabancı sermaye yatırım yaptığında ilk başta birkaç yıllığına, CEO gibi farklı pozisyondaki mühendislerini ülkeye gönderebiliyor. Sizin yabancı sermayecileri yaşatacağınız şehirde, onların çocuklarını okutabilecekleri okulların olması gerekiyor. Doğu'daki cazibe merkezleri düzenlemesi güzel bir olay ama Türk kültürünü, Anadolu kültürünü bilen orda iş yapabilir ama yabancı sermayeyi oraya götüremezsiniz. Yabancının beklentilerini karşılamak gerek. Bunları dikkate aldığımızda yabancı sermayeciler için İzmir en doğru, yaşanacak yer.

*Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, 'Serbest bölgelere Türkiye'den satışlarda ve serbest bölgelerden Türkiye'ye satışlarda döviz yerine TL zorunluluğu getirilecek' dedi. Sizin bu konudaki fikriniz nedir?

Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecinde iken yapmış olduğu düzenleme ve mevzuatlarla serbest bölgelerin Türk ekonomisine zarar verdiği ileri sürülmüştü. Bazı kamu bürokratları bu şekilde düşünüyordu. Ancak hükümette bu noktada bir politika değişikliği görüyoruz. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin kendisi eski bir serbest bölgecidir. Serbest bölgeleri de iyi bilir. Dolayısıyla bu politika değişikliğini zikrediyor. Biz yıllarca hata yaptık diyor. İlk defa hükümet içinde bir bakan, çok net bir şekilde bir politikanın hata olduğunu söylüyor. Bu çok güzel bir şey. Hata yapılıyor evet ama bu hatayı kabul edip düzeltmek de önemli. Ve Sayın Bakan bu konuda adım atıyor. Öncelikle serbest bölgeler hükümet politikası olmaktan çıkarılıp devlet politikası olmalı. Hükümetler gelir geçer, değişir. Ancak serbest bölge politikasının hükümetlerden ayrı devlet politikası haline gelmesi gerekiyor ki siyasi rüzgara kapılmasın. Ülkeye katkı sağlamaya devam etsin. Elbette yeni kanun bütünüyle serbest bölge sorunlarını çözmüyor. Ancak yapıcı bakmak lazım. Az da olsa sorunları çözen, az da olsa yenilikler getiren düzenleme olduğu için olumlu karşılıyorum. Aslında serbest bölgelerde TL uygulanması, serbest bölgedeki yatırımcının buradaki gerekliliğinden ziyade ülkenin genel politikasıyla ilgili düzenlendi. Şu an görüyoruz ki Merkez Bankası üzerindeki döviz talebini hükümet aşağı çekmeye çalışıyor. Bunun için de özel sektöre bu konularda tavsiyelerde bulunurken kamunun da aslında, kendi yapmış olduğu döviz uygulamalarını gözden geçirmesi gerekiyor. Siz döviz arzını dengeleyelim, dövize olan ihtiyacı azaltalım diye özel sektöre talepte bulunurken, devlet olarak zorunlu dövizde yaptığınız işlemleri gözden geçirmeniz lazım. Sayın Bakanın vermiş olduğu verilere göre, serbest bölgelerle ilgili Merkez Bankası'na, yıllık ihtiyaç doğuran rakamın yaklaşık 6 milyar dolarlık döviz ihtiyacı olduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla  bu 6 milyar dolarlık döviz ihtiyacını Merkez Bankası üzerinden aşağı çekebilmek adına serbest bölgedeki bazı işlemlerin TL'ye dönmesi noktasında çalışma başlatıldı. Belki bütünüyle 6 milyar dolarlık rezervi ortadan kaldırmaz ama ticarette, serbestte her zaman olması gereken bir şey. Yanlış olan bugüne kadar zaten döviz zorunluluğunun olmasıydı.

*Son olarak hükümetin ekonomiyi canlandırmaya yönelik yaptığı teşvik kararları ile ilgili düşünceniz nedir diye soralım?

15 Temmuz sürecinden sonra ülkenin ekonomik olarak stres yaşadığını görüyoruz. Döviz dalgalanması, buna bağlı yabancı sermaye yatırımlarının yavaşlaması bu yüzden. Bütün bunları yan yana koyduğumuz zaman evet bir ekonomik daralmayı görüyoruz. Hükümet burda piyasayı rahatlatıcı birtakım enstrümanları hayata geçiriyor. 6111 sayılı kanunla, vergi noktasında, borçların ötelenmesi, taksitlendirilmesi, yapılanması ve belli konularda devletin mükellefle barışması doğru bir hareketti. Onun dışında istihdam teşviklerinin geliştirilmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili yapılan düzenlemeler, dövizle ilgili yapılan çalışmalar bütün bunlara baktığımızda iş hayatını destekleyen bir mekanizma var. Bundan bağımsız olarak AR-GE teşviklerinden bahsetmek istiyorum. Ülkede son 2 yıldır bir AR-GE reformu var. Bununla beraber AR-GE tasarım merkezi kurulma sayısının artması, ülkenin teknoloji bölgelerine bakış açısı ve AR-GE, inovasyon olmadan 2023 hedeflerine ve farklı hedeflere ulaşılamayacağının görülmesi sevindirici.