Kendinizle buluşmaya hazır mısınız?
 
Filmi izlerken, izlediğimde, yönetmene, senaristlere inanamadım.
'Nasıl?' dedim, kendi kendime.
Nasıl bu kadar yoğun, bu kadar derin, bu kadar geniş bir hayat deneyimine sahip olabilmişler?
Nasıl bir hayat deneyimidir ki bu, bu diyaloglara hayat verebilmişler?
Nasıl bir insana dokunuştur bu?
Üstelik birçok açıdan birbirinden bu kadar farklı yaşanmışlıklara sahip insanları nasıl bu kadar ince ve derinden çözümleyebilmişler?
İnanılmaz! Tek kelimeyle inanılmaz!

Kış Uykusu'nda sadece tek bir karakter ortaya konmuyor!
Sadece tek bir insanın hayatına dokunuş yok!
Çok farklı hayatlardan çok farklı karakterlerin her birine çok derinden ve çok ince dokunuşlar var.

O yüzden, yönetmene, senaristlere, oyunculara, böyle bir filme hayat veren tüm ekibe şapka çıkarıyorsunuz.
Nasıl bir zenginliktir bu, diyorsunuz!
Farklı farklı insanlara, hayatlara, böylesine derinden dokunabilecek, anlayabilecek, onları kaleme alabilecek, resmedebilecek, yönetebilecek, oynayabilecek zenginlik.

Kış Uykusu'na, kendinizle, sevdiğinizle, ailenizle, komşunuzla, iş arkadaşınızla, insanla buluşmak için gidin.
Kendinizi, yer yer hak verirken, anlarken, teyit ederken, ben de yapıyorum bunu aslında farkında olmadan da diye hissedip utanırken, birçok şeyle yüzleşirken bulacaksınız.

Konu, 'biziz'.
Konu, 'insanlar'.
Konu 'yüzleşmek'.
Konu, 'cesurca, korkmadan yüzleşmek'.
Konu, 'bin yıllık bir insanlık dersi'.
Konu, 'yazılacak, anlatılacak gibi değil, izlenerek keşfedilecek şekilde'.

Bazı filmlerde yaşadığım bir şey var.
Öyle bir sahne oluyor ki, o sahnede yaşadıklarım inanılmaz derecede yoğun, derin ve güçlü oluyor. Sırf bu sahneyi bir kere daha yaşayabilmek için o filme tekrar gidebileceğimi hissediyorum.
Kış Uykusu'nda da, adeta 'bin yıllık bir insanlık dersi' veren sahne, işte böylesine bir sahne oldu benim için!

Önce, Kış Uykusu...
Yüzleşiriz, fark ederiz ama olduğumuz yerden, bulunduğumuz o noktadan kıpırdayamayız.
Bir bahane yaratma çabasına gireriz o zaman.
O noktada kalmamızı, bize, ruhumuza açıklayan.
Adeta ruhumuzu uyutmak için. O noktada kalmamıza itiraz etmesin, isyan etmesin, diye. 
Bir bahane bulmak rahatlatır sanki bizi.
Bazen de bir bahane bulmadan uyuturuz ruhumuzu. O noktada kalışımıza karşı.
Hangisi daha az acı verir?
Bahane ile mi daha iyidir o uykuya dalmak, bahanesiz mi?

Sonra, o uyku halinde, gider, bir şeyleri onarmaya, tamir etmeye çalışırız.
İşte beni vuran 'sahne' de o an yaşanır. Bende aşağıdaki duyguları uyandıran sahne. Bin yıllık bir insanlık dersi veren sahne. 
Uyku halinde bir şeyleri onarmaya gittiğimizde, bu tamirin arkasında ne kadar samimiyizdir? Gerçeten bir şeyleri onarmak mıdır istediğimiz? Yoksa çok başka şeyler mi, sanki? Kendimizi, hem kendimize hem de bizi küçük gördüğünü düşündüğümüz insana kanıtlamak gibi... Hatta bizi küçük gördüğünü, ezmeye çalıştığını düşündüğümüz insandan öç almayı istemek gibi.
Kalkar bizi ezmeye çalıştığını düşündüğümüz kişinin kırdığı onurları telafi etmeye biz gideriz. Üstelik yine  onun parası ile. Onun ve kimselerin bunu onun parası ile yaptığımızdan haberi bile olmadan.
Peki nasıl yapılabilir ki bu?
Yani kırılan bir onur kaç liraya tamir olur?
Üstelik kırılan bir değil, birkaç kişinin onuruysa?
Bir adamın, o adamın çocuğunun ve o adamın kardeşinin onuruysa?
Ne kadara onarılır tüm o kırılan onurlar?
Her bir onur kaç lira değerindedir?
Ya da bir insanın onuru paha biçilmez midir?
Onu satın almak isteyen para kül olur gider mi onun asıl değeri karşısında?

Gidin ve yaşayın!


Gidin, izleyin demiyorum... Gidin ve 'Kış Uykusu'nu yaşayın.
Ruhunuzu 'Kış Uykusu'nu yaşamaya bırakın.
Filmden sonra yapabilirseniz ruhunuzu 'Kış Uykusu'ndan uyanmaya bırakın.

Nuri Bilge Ceylan Kış Uykusu ile ilgili basın toplantısında kendisine yöneltilen bir sorunun cevabında sinema görüşünü ve filmlerini anlatırken, '...insanların ruhuna sızmak, bir şekilde sanat yoluyla... ',  '...İnsan ruhunu anlamak, anlamaya çalışmak, diyebilirim, daha çok, kendi filmlerimin yapılma sebebi olarak ...'  diyor. 'Bu konuda insanlığın Mars'tan bile daha az şey bildiğini düşünüyorum' diye de ekliyor.
Bu filmi yapmak insanlık adına gerçekten çok güzel ve de çok cesur bir hareket olmuş, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Ödülü ile taçlanan!
Böylesine bir 'usta' ve güçlü 'ekibi' karşısında Kış Uykusu'ndan hayata bir yazı yazabilme cesaretini ben onların bu cesaretinden aldım.
Şimdi aynı cesaret ile sizin de gidip 'Kış Uykusu'nu yaşamanızı diliyorum.