Bazen memleketin içine düştüğü bu zor, bu karamsar durumda bizim payımızın ne kadar olduğunu merak ediyorum. Buradaki biz kavramı sadece biz gazetecileri işaret etmiyor, çiftçisinden memuruna, öğretmeninden avukatına mesleği her ne olursa olsun bu ülkede yaşayan herkesin payından bahsediyorum. İnkâr etmeye gerek yok, memleket eğer bu durumda ise bunda hepimizin az ya da çok payı var. Hiçbir olay bizden bağımsız değil, yaşanan her şey, ya bize rağmen ya da bizim rızamız ile gerçekleşiyor. 
Bugünlerde halen okumaya devam ettiğim Jose Saramago'nun 'Kopyalanmış Adam' adlı romanında toplumsal çürüme ile ilgili güzel bir örnek var. Nobel Ödüllü yazar 'Kopyalanmış Adam'da, toplumsal ya da bireysel çürümeyi şu örnek üzerinden açıklıyor: 'Bir sepet portakal düşünün... bu portakallardan birinin, sepetin en dibindeki bir portakalın çürümeye başladığını düşünün. Sonra diğer portakalların da birer birer çürüdüğünü düşünün. Çürümenin nereden başladığını söylemek mümkün mü? İşte benim kafama takılan soru bu...'
Yazarın da kafasına takılan sorunun cevabını yani çürümenin ilk nereden başladığını söylemek pek mümkün değil. Zaten önemli olan çürümenin nereden başladığı da değil, çürümenin başlamış olması. Örnekte olduğu gibi toplumsal yapımızda da çürüme başlamış hatta çürümenin ilk nerede başladığını söylemenin mümkün olmadığı bir evreye gelmiş durumdayız. Memlekette yaşanan son olaylar ve bu olaylar sonrası toplumun gösterdiği duyarlılık! bu çürümenin ne kadar ileri safhada olduğunu gösterir nitelikte.
Bizi biz yapan değerler bir bir yok oldu. İnanç kavramı maddi çıkarlar üzerinden yeniden tanımlanıyor, ibadet gösteriş haline getirildi. Ne acıda ne de mutlulukta bir olamıyoruz. Başkalarının yangınıyla ısınan insanların sayısı git gide artıyor. Tek doğru yok artık ya da tek gerçek, herkesin kendi doğruları, kendi gerçeği var. İnsan olarak çürüyoruz, insanlık olarak çürüyoruz. Çok önemli bir parçamızı yitirdik, eskisi gibi olmak her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. 
Çürümenin ilk nereden başladığını söylemek mümkün olmasa da çürümenin en büyük sorumlusunun özellikle son dönemdeki siyaset anlayışı ve siyasilerin söylemi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü siyaset yaşamımızın her alanına sirayet etti, zehirledi. Siyasetin girdiği her yerde geri dönüşü olamayan bir çürüme başladı. Siyasilerin söylemleri ile bu zehir toplumun bütün damarlarına işledi. İnsanlar artık kendilerini benimsedikleri siyasi partiye, siyasi parti liderinin söylemlerine göre tanımlıyor, gerçekliklerini onun üzerinden inşa ediyorlar. Vicdanlarını akıllarını bir yana bırakıp birer 'Kopyalanmış Adam' olup çıkıyorlar.  
Kopyalanmış adamlar, kopyalanmış hayatlar, kopyalanmış söylemler... Kendisini nereye koyduğuna, nerede durduğuna dikkat etmeli insan. Kalbinden, aklından, vicdanından uzak kalmamalı mesela; çünkü onlardan uzak kalığı zaman çürüme başlıyor. Bu benim diyemiyor sonra kendini bilen insan...