Yeni bir eğitim- öğretim dönemi daha başladı, dün. Hayırlı olsun:
Montesori eğitim modeline "tü kaka" derler Türkiye'de. "Engelli bireyler" için tasarlanmış bir eğitim modeliymiş gibi anlatılır çoğu cahil 'hoca' tarafından, kurucusunun tıp doktoru olması ve psikiyatrlığından mütevelli, bir dönem zihinsel engelli çocuklarla çalıştığı için.

Montessori modelin kurucusu olan kişi Maria Montesori. Kendisinin acı dolu ve zahmetli bir hayatı var. Okusan, defalarca ağlarsın.
Eğitimciliğine İtalya'daki bambiniler için 'ev' açarak başlıyor Montessori, ama oradaki Mussolini belası İtalya'yı çok sevdiğinden, Montesori'nin İtalya'ya hizmet etmesini engelliyor... Baskı o kadar büyüyor ki Montessori "... başınıza çalın" dercesine terk edip gidiyor oraları. Çok kısa bir süre İspanya'da konaklıyor ama orası da savaşa karışınca Hindistan'a kaçmak zorunda kalıyor. 1934 ile 1940 arasında Hindistan'da kendisinin ve oğlunun casus olduğundan şüpheleniliyor ve okul açmasına izin verilmiyor. Alengirli yıllar...
7 köyün sevilmezi oluyor Maria. Hindistan topraklarında bulunduğu süre boyunca bebek ve çocukları inceme fırsatı buluyor, bilimsel metodlarla! Geliştirdiği eğitim öğretim modelinin sırrı da zaten burada yatıyor.

Yıllar sonra Londra'ya geldiğinde nihayet kendi okulunu açma fırsatını yakalıyor Maria Montessori. Büyük acılar sonucunda sadece bilim ve iyi insan olmak üzerinden kurulan okula ilgi, çığ gibi büyüyor. Akın akın ziyaretçiler geliyor açılan eve. Bu ziyaretler sırasında bir gazeteci Maria Montesori'ye şunu soruyor: "Hanımefendi, burada ne yapıyorsunuz da bu çocuklar böylesine harika işleri yapıyor?" Bayan Montessori yanıt veriyor: "Asıl siz ne yapıyorsunuz da çocuklar böyle şeyleri yapamıyor?" Bu eğitim sisteminin sonuç binlerce ünlü, yüzbinlerce güçlü insan... Aktör George Clooney'den Nobel ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez'e kadar, her alanda...
Köy Enstitüleri hatırınıza geldi mi hiç? Gelsin.

Ve dün okullar açıldı, yine. Milyonlarca harikulade, güzel; zihinleri mis gibi kokan öğrenci/ çiçek yollara döküldü Türkiye'de; hepsi geleceğimiz...
Eğer birkaç yıl içinde ve birkaç yıl süresince doğru düzgün bir eğitim almazlarsa bu çiçekler, Carlyle'nin ifadesiyle "gübre olmayı bekleyen samanlara dönüşecekler".
İçlerinden sadece birkaç on tane kardelen çıkacak, aklı ve ahlakıyla yakacak sararmış samanları ve gübre olmalarını engelleyecek... Yananlar şanslı! Gerisi büyük ziyan... Çöp.
Türkiye'deki eğitim sistemine baktığımızda Montessori gibi bir eğitim felsefesi ve metodolojisinin bulunması bir tarafa, eğitim sistemimiz öylesine parça pinçik, akademik anlamda öylesine 'ekletik' ki bizim bohçacı kadının bohçasında bile daha az yama var...

"Yamalama/ yama yapma" devrim olarak kabul edilmektedir AKP iktidarında. Bir yılda, en az iki kez değişen eğitim sistemi baştan aşağıya ya da kısım kısım devrilebilir; değiştiren kişinin devrimciliği oranında. 12 yılda o kadar çok devrim yapılmıştır ki bu alanda, devirecek bir tek ağaç bile kalmamıştır.

Çağdaş devletlerin eğitim politikasına bakıldığında, devleti yöneten hükümetler karışmaz ama AKP iktidarı, bu devleti devletten saymıyor olacak ki, o kadar çok karışmıştır ki eğitim öğretim sistemine, halef selef olan iki bakan bile birbirlerinin 'politikalarına' küfür eder, sanki farklı zihniyetteymişler gibi birbirlerini iş bilmezlikle suçlar...
AKP, eğitim öğretim sistemi siyasi bir faaliyete indirgenmiştir. Her şeyi bir tarafa bırakın ve bakın mesela! AKP'liler durup durup "FATİH" ile övünür değil mi, çocuklara tablet dağıttıklarını söylerler... Kaçınızın çocuklarında ya da kaçınızın tanıdıklarının çocuklarında var o işe yaramaz tabletlerden?

Kurbağalar gibi, suyu soğukken girdiğimiz bu kazanın içinde, her bir derecelik ısı artışı, sahip olduğumuz bir değerin yok edilmesi/ değiştirilmesidir. Sıradan insanların bunun farkına varması imkansız. Eğitim öğretim adı altında özellikle son yıllarda yapılan tek şey Atatürk düşmanlığı... Mesela daha geçen hafta bu ülkenin 'yüksek' eğitimcilerinden oluşan bir grup bezirgan! Atatürk İlke ve Devrimleri derslerini ki onlar devrim de demez 'ilke' derler ya neyse, işte o derslerin kaldırılması için 'imza' toplamaya kalktılar. İmza atmak için 'karakter' lazım gelse de devam etmektedir giriştikleri soytarılık.
Sıradan insanlar göremez ama! Örümcek adam namaz kılıyorsa kitaplarınızda bilin ki artık bilim yoktur fen yoktur hayal yoktur gelecek yoktur! Namaz kılan örümcek adam! Türkler, dünya tarihinin herhangi bir zamanında hiç bu kadar gülünç duruma düşürülmemiştir.

İncil'de şu yazar: Eski İsrail'de görünüşte sofu, bağnaz, gerçekte ise ahlaksız, ikiyüzlü bir tayfadan olan kimseler yaşardı... Ne kadar tanıdık, aynı bizim gibi değil mi? Çocukların etek boylarını dilinden düşürmeyen, sınıflarına çıktıkları merdivenleri ayıran 'yetkililer' çocuklara tecavüz edenleri, onları çocuk yaşında evlendirmeyi savunurlar, bunca şey olurken sessiz kalırlar. Hatta çocukların "rızası vardı" bile diyebilirler!

Suyun yönü sadece eğitimin değiştirilmesiyle mümkündür ve bizim yönümüzü değiştirdiler artık, akmıyoruz medeniyet okyanusuna. Aktığımız yer b.klu dere.
Prof. Petrov "Halk, milyonlarca başı olan vahşi bir hayvandır" diyor ve ekliyor: "Peki halkın bu hale gelmesinde kabahatli kim?"
Biziz, yoksul çocuklara çağdaş dünyanın eğitim ve öğretimini vermediğimiz sürece.
Neyi hayırlı olacak bu başlayan eğitim öğretim yılının bilinmez ama yukarıda dedik ya "hayırlı olsun".
Belki bir yerlerde, halk dediğimiz milyon başlı bu vahşi hayvanı ustalıkla eğitebilecek, ışık dolu zihinler ve becerikli ellere sahip öğretmenler vardır... Hepsine selam olsun.