Şimdilerde var mı bilemiyorum, bizim ilkokul dönemimizde öğretilmiyordu, paralel kavramı ile tanışmamız ortaokul yıllarımızdadır. 
İki paralel doğrunun sonsuzda kesiştiğini kabul edilmesi gereken bir kavram olarak ortaokulda öğrenmiştik. Elbette iki paralel doğrunun başka bir doğru tarafından kesilmesiyle oluşan yöndeş açıların birbirine eşit olduğunu da öğrenip bununla ilgili ya da buna benzer bir sürü problemi de çözdüğümüzü hatırlıyorum.
Daha sonrasındaki yaşamımızda ortak ya da benzer düşüncelerimizi yansıtmak amacıyla paralel kelimesine gereksinim duymaktaydık.
Biraz da mizah yapayım. Bilmem duydunuz mu? Şöyle; Bir işe aklımızın sarmadığı zamanlar, fıttırma noktasına geldiğimiz zamanlar kullandığımız bir tekerleme vardır: "Paralel paralel paralelli, taralel taralel taralelli".  
Fakat; bir seneyi  aşkın bir zamandan bu yana "paralel" kelimesi, ülkemizin siyasi arenasında atışma ortamıyla birlikte sürekli olarak başka anlamda kullanılmaktadır. Yeni tanımıyla paralel kelimesinden "Devlet içinde devlet" anlamını çıkarmak olasıdır. Gerçekten; dershanelerin kapatılması olayında ufak da olsa kıpırdama şeklinde görülen paralelleşme olgusu özellikle 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet davalarından sonra ülkemizin gündemini meşgul etmektedir. Öylesine ki; yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı referandumu kampanyalarında ana konu hep paralel devlet olmuştur. Bu oluşumun nedenleri üzerinde durmak yerine, ilginçtir; devletin her kesiminde paralel yapının varlığından bahsetmek moda olmuştur diyebiliriz.
Peki; ben desem ki bu atışmalar gündem saptırmanın ta kendisidir. Durun. Bana hemen itiraz etmeyin. Bakınız; paralel devlet diye diye ülkemizin ne sınırı kaldı, ne inanılabilir yapısı, ne de itibarı. Düşünün bir kez, ülkemizin en üst seviyedeki yetkilisi başka bir ülkede kendi ülkesindeki paralel yapılanmadan yana yakıla bahsedebiliyor. Bahsedilmesi akla uygun gelmiyor ama üzüntüyle yazıyorum  Sn. Cumhurbaşkanımızın Afrika ziyaretinde Ekvator Ginesi gibi son derece geri kalmış bir ülkede bu yaşanmış, ülkemizin bu iç sorunu orada söz konusu edilmiştir. Hadi gelin de "Paralel paralel paralelli, taralel taralel taralelli" demeyin.
                                                                     
***
Şimdi gelin biraz da Prandelli'den bahsedelim. Yoo; hemen bu Prandelli de nereden çıktı demeyin. Biz, biz ülke insanları bazı şeyleri beceremiyoruz. Ersun YANAL'ın Fenerbahçe'den koparılışındaki alaturkalık daha anılardan silinmemişken bu kez de Galatasaray'da Prandelli'nin tek suçlu ilan edilip kovulması bu beceriksizlik göstergemiz değil midir? Bir hafta önce baklavalar, börekler yedirip "Teknik direktörümüz Prandelli yuvamızda kalacak" diyeceksiniz sonrasında "Biz Mancini'nin kıymetini bilememişiz, adam tazminatını bile almadan gitti" diyerek aklınızca duygu sömürüsü yapıp Prandelli'ye yol, yordam öğreteceksiniz. Ötesinde havaalanında bir grup taraftarca yuhalanmak da cabası. Adamcağızın İstanbul'a geldiği zaman karşılama törenindeki çılgınlıkları unutmayalım. Soruyorum, böylesine ters çalımlarla kendimizi aldatmış olmuyor muyuz? Anlayana...
Esenlikle kalınız...