Cengiz Han'ın ölümünün ardından, Doğu Türkistan'dan Maveraünnehir'e kadar uzanan topraklarda ortaya çıkan Çağatay Devleti'nin dağılmasıyla 1370 yılında Türkistan coğrafyasında tarih sahnesine çıkan Emir Timur'un, doğumundan ölümüne dek yaşamının her anı bir "mücadele" ile geçmiştir. İlk olarak kendi içsel mücadelesiyle başlayan bu serüven, zamanla yaşadığı bölgede birliği sağlamak, adaletin hüküm sürdüğü bir imparatorluk kurmak ve kurduğu yapı ile yönetim prensiplerinde kurumsallaşmayı sağlama çabası haline gelmiştir. Timur'u tarihteki diğer önderlerden ayıran yalnızca elde ettiği askeri başarıları değil, aynı zamanda başarıya ulaşmada izlediği yol ve kullandığı yöntemlerdir. Muhtelif kaynaklarda kaba, acımasız, despot ve vahşi bir Asyalı olarak tasvir edilmesine rağmen, objektif bir inceleme yapıldığında her fethinde belirli bir amaç, uzun süren bir planlama ve titiz bir uygulama izlediği görülmektedir. Bu sebeplerle, Timur, tarih boyunca kendisiyle mukayese edilen muadillerinden farklı ve üst bir noktaya konumlandırılmayı hak etmiştir.
Timurlenk'in başlangıcı
1336 yılında, o zamanki adıyla Keş, şimdiki ismiyle Özbekistan'ın Şehrisebz kentinde doğan Timur'un babası, Barlas Tatarları’nın önde gelen isimlerinden Emir Muhammed Taragay'dır. Eğitime ve ilme önem veren bir aileden gelen Timur, ilk hocası Molla Ali Beg’den okuma yazma öğrenmiş ve yedi yaşına geldiğinde, babasının da şeyhi olan Şemseddin Külal’dan dini eğitim almaya başlamıştır. Hem sağ hem de sol eliyle yazabildiği ve kılıç kullanabildiği rivayet edilen Timur, savaş sanatında da eğitim alarak ata binme, silah kullanma ve yüzmede ustalaşmıştır.
Timur dendiğinde akla gelen en önemli unsurlardan biri de satrançtır. Bu oyunu babasından ve hocası Şemseddin Külal’den öğrenmiş; ileriki yıllarda yaşamında önemli bir yer teşkil etmiştir. Fiziksel özellikleri ise Arapşah'ın "Acâibu’l Makdûr" adlı eserinde, "Timur uzun boylu, iri yapılı, geniş alınlı, iri başlı, son derece güçlü ve heybetli" şeklinde tanımlanmıştır.
Siyasi mücadele ve hükümdarlığı
Babasının ölümünün ardından az sayıda hayvanla geçimini sağlamaya çalışan Timur, Emir Kazgan’ın hizmetine girmiştir. Bu noktadan sonra, Tatar kökenli bir Türk olmasına karşın, Han ailesiyle olan bağlantılarını güçlendirerek mücadeleye devam etmiştir. Zamanla Emir Hüseyin ile olan ilişkisi, onun ihanetine kadar devam etmiştir. Timur'un emir olarak seçilmesi, özellikle Müslüman din adamlarının desteğiyle gerçekleşmiştir.
Timur'un en çok üzerinde durduğu fazilet, sahip olduğu hassas adalet anlayışıdır. "Rasti Rusti" yani "adalet kuvvettir" yazılı mührü, onun bu anlayışını temsil eder. Doğubilimci Wilhelm Barthold, Timur'un İran kültürünün etkisiyle adalet anlayışını benimsediğini belirtmiştir.
Satranç ve stratejik ustalık
Timur, satranç oyununda da aynı askeri dehasını sergilemiştir. Dönemin büyük alimleriyle satranç oynarken onları yenmiş ve fethettiği bölgelerde, iyi satranç oynayan kişileri huzuruna çağırdığı bilinmektedir. Timur'un oğlu Şahruh'un isminin de satranç oyunundan geldiği rivayet edilir; bu, onun için satrancın ne denli önemli olduğunu gösterir.
Jean Paul Roux, Timur’un askeri dehasının iki ana temasını vurgular: propaganda yapma ustalığı ve en kaygı verici durumlarda kolayca kurtulabilme yeteneği. Timur, ulusun geleneksel siyaset kültüründe muhalefet engellemek ve ordularını seferden sefere koşturmak gibi stratejiler geliştirmiştir.
Fetihler ve imparatorluk
Timur'un askeri harekâtları, Harezm, Deşt-i Kıpçak, Hindistan gibi geniş coğrafyalarda gerçekleşmiş; bu seferler sayesinde imparatorluğu İstanbul Boğazı’na kadar uzanmıştır. Ancak, fetihleri sırasında gösterdiği acımasızlık da tarih kroniklerine geçmiştir. "Kellelerden kuleler inşa etme" alışkanlığı, şehirlere karşı sergilediği sert tutumu simgeler.
Timur’un askeri başarıları ve güçlü liderliği, hem ona hem de imparatorluğuna derin izler bırakmış; tarih boyunca askeri stratejileri ve adalet anlayışıyla anılmaya devam etmiştir.