Haberekspres Gazetesi’den Burcu Yanar’ın özel haberine göre; Tarihi Kemeraltı Çarşısı’nda bir antikacı dükkanında, raflardan birinin köşesinde tozlanmış iki küçük cam şişe… Etiketleri solmuş, ama üzerlerinde hala okunabilen bir isim var: Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Domates Şırası. O şişeler sadece bir içecek değil, üniversitenin üretimle iç içe geçmiş eğitim anlayışının, bilimle yoğrulmuş emeğin, kolektif belleğimizde silinmeye yüz tutmuş bir dönemin tanıklarıydı. Bu şişeler, bir zamanlar Ege Üniversitesi’nin bağlarında, işletmelerinde hayat bulan ürünlerin hikayesini anlatıyor. Domatesin şıraya, üzümün şaraba, bilginin değere dönüştüğü o günlerde öğrenciler hem öğreniyor, hem üretiyor; fabrikaların ışıkları sabaha dek yanıyordu. Şimdi ise o seslerin yerini otopark gürültüsü, o kokuların yerini nostalji aldı. Ama belki de, iki küçük şişe sayesinde bu büyük hikaye yeniden anlatılmaya değer hale geldi…
Katkı maddesiz ürünler
1984 yılından beri ziraat fakültesi işletmelerinde görev yapan sorumlu kimyager 70 yaşındaki İsmail Başaran, “Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde bulunan şarap ve konserve fabrikaları 1955 yılında kurulmuş Türkiye’nin en modern tesisleriydi. O yıllarda Ege Bölgesi’ndeki bütün sigorta hastaneleri Denizli, Aydın, Söke gibi hastanelerin ihtiyaçlarını konserve olarak biz karşılıyorduk ancak hastaneler hazır yemeğe geçince bu tür şeyler kalktı. Çok kaliteli ve sıfır katkılı ürünler sunduk. Hatta yasal katkılar dahi içerisinde bulunmuyordu. Dönem içinde öğrenciler burada staj yaparlardı. Döner sermayeye katkı olurdu. Zaman geçip yasalar değişince işler de değişti. Menemen’de çalışan işçiler mühendislerden daha fazla maaş alıyordu o dönem. Döner sermayeden kazanılan paralarla vergiler kesilip işçi paraları ödenince zararda kalmaya başladı. Bu işçilerin hepsi işten çıkarılmak zorunda kalındı. Sonrasında taşeronlarla işçilik yürütülmeye başlandı. Kazandığımız paranın yüzde 20’si devlete kesildikten sonra çalışan işçilerin parasına yetmiyordu” diyerek o günlere dair önemli anekdotlar paylaştı.
Altın madalya kazandık
Emekli Prof. Dr. Necati Akbulut da, şaraphanede üretilen şaraplarla uluslararası yarışmalarda başarılar elde ettiklerini anlatarak, “İşletmeler bizim yönetimimizde oluyordu. Şarap yarışmaları düzenleniyordu. Bu yarışmalar TEKEL’in önderliğinde düzenlenen uluslararası yarışmalardı. Türkiye’den Ege Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi katılıyordu. Bazen de Adana Çukurova Üniversitesi katılıyordu. Biz bu yarışmalardan altın, gümüş, bronz madalyalarla dönerdik. Büyük bir altın madalya da kazandık. Bizden sonra şaraphaneyi gözden çıkardılar” dedi.
İşletmelerin kapatıldıktan sonra o alanların otopark haline getirildiğine de dikkat çeken Akbulut, “İşletmelerin çatılarının onarılması için ne kadar büyük çabalar sarf etmiştik. Şaraphanede 200 tonluk bir kapasitemiz vardı. Burada beton kürlerimiz ve paslanmaz çelik tanklarımız bulunuyordu. Kırmızı şarap, beyaz şarap, suni şampanya dediğimiz köpüklü şarabı de burada yapardık. Ege Üniversitesi içindeki işletmelerin olduğu alan kapatıldıktan sonra otopark yapılmış. Ben bu işletmelerin yıkılmaması için de çok uğraştım ama otopark yapmayı daha faydalı gördüler. Kullanılan makineler MTA’ya teslim edildi” açıklamasında bulundu.
Geçmişten günümüze…
Geçmişten günümüze değişen koşullardan söz eden Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cem Karagözlü ise, “O yıllardan bu yıllara gelirken yönetmelikler ve koşullar değişti. Bu işletmelerde yaşayan organizmayı siz yeni düzene uyduramazsanız o zaman onlar da gidiyor. 1981 yılında YÖK’ün kararıyla birlikte Ziraat ve Gıda’nın ayrılması bir milat oldu. Şu anda yenilenseydi bile oralarda bu üretimler yapılamazdı. Çünkü arıtma yapamıyorsunuz ve şehrin içinde gıda işletmesi kuramıyorsunuz. Belediye ve bakanlık artık izin vermiyor. O işletmelerin çiftliğe taşınması gerekiyordu ancak bu da bir maliyet gerektiriyordu. Üniversite, kaynakları içerisinde bunu önceliğe almadı. Gıda mühendisliği ayrılınca kendi içerisinde süt işletmesinden konservesine kadar hepsini kurdu ama şaraphane konusunda artık eskisi gibi eğitim kurumunda alkollü içki üretemezsiniz de satamazsınız da. Şaraphanenin yok oluşu Ege Üniversitesi için büyük bir kayıptır. Günümüzde ise stajlarla ve pilot tesislerle öğrencilere gösteriyoruz” sözlerini kullandı.
Fakültede üretime devam
Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Hakan Çakıcı, işletmeler kapandıktan sonra üretimin nasıl devam ettiğini de anlatarak, “1950’li yıllarda bu işletmelerin bir misyonu vardı. Türk tarımı için büyük bir hizmet yapmıştı. Öncülük yapmış ve devrini tamamlamıştır. Ticari amaçla yapılmış işletmeler değildi. Şu an süt ürünlerimiz hala organik olarak üretiliyor. Kefir ve dondurma üretimi devam ediyor. Süt Teknolojisi Bölümü’nün pilot tesisi 1997 yılında kuruldu. Bu işletmede 12 ay boyunca kefir üretimi yapıyoruz. Yazın da dondurma üretiyoruz. Menemen çiftliğinde organik üretimler devam ediyor. Eskisi gibi şıra üretimi yok ancak fakültede kalan her ürünü üretmeye devam ediyoruz” diyerek üretimin durmadığını söyledi.
Uysal: Müze olmalıydı
Bu işletmelerin Ege Üniversitesi’nin hafızasında yer alacak bir müzeye dönüştürülmesi gerektiğini belirten Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü hocalarından Prof. Dr. Harun Raşit Uysal, “O işletmeler müze olsaydı biz de yeni öğrencilere aktarabilecektik. Alet ve ekipmanları bir zamanlar Türkiye’nin en modern ekipmanları olarak sunabilecektik. Bu işletmeler salça, meyve suyu, konserve ve şaraphane sanayiine öncülük etmiştir diyebilecektik. Keşke para bulunsaymış ve bu ürünler kalsaymış” dedi. Prof. Harun Uysal, 1990 yılında kurulan Süt Teknolojisi Bölümü’nün Kurucu Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sıddık Gönç’ün de bahse konu olan işletmelerin geliştirilmesi ve işletilmesinde büyük emekleri olduğunu da ekledi.
Bir evin kömürlüğünde çıktı
Şişelerin nasıl gün yüzüne çıkardığını anlatan Antikacı Erkan Sert, “6 y önce bir arkadaşım evlerinin karşısında eski bir evin onarıma girdiğini ve kömürlüğünde birçok eski eşyanın olduğundan bahsetti. Gürçeşme’de bulunan bu eski evin kömürlüğü o kadar kötü bir durumdaydı ki rutubetten duvarlar yıkılmış, örümcek ağlarıyla kaplanmıştı. Yıkıntıların arasında eski bir ahşap kasa buldum. Bunun içinde eşyalar vardı. Eşyaların içinde elime önce bir gazoz kapağı geçti. Bu kapak bir gazoz kapağıydı ve üzerinde Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi yazıyordu. Sonra şişeler elime geçti. Kir pas içindeydi üzerini okumak bile zordu. Üzerini özel olarak temizlediğimiz kimyasallarla sildim ve hayretler içerisinde kaldım” dedi.