Keşke dursa... 

Ancak, bu konuda çok ciddi şüphelerim var. 

İnsan hayatını en değerli şey saydığı için tıp doktorluğunu seçmiş olan, 'Türküm demekten mutluluk duyan', ama ırkçılığa, kafatasçılığa karşı bir Atatürk milliyetçisiyim ben. Etnik kökenleri, dinleri ve dilleri ne olursa olsun tüm insanların dostça, kardeşçe bir arada yaşadıkları bir dünyayı özlüyorum. 

'Kürtüm' diyen ve 21 Mart'ta Diyarbakır'da sarı-yeşil-kırmızı bayrak sallayan insanlarla 'empati' kurmaya, onları ve yaşadıkları olumsuzlukları anlamaya çalışıyorum. Her iki dedem ve ninem, kazanılan bir savaş sonrasında, atalarının yaşadıkları toprakları (Girit) terk etmek zorunda kalmışlar; tek kelime Türkçe bilmedikleri halde anadillerini konuşmalarına izin verilmemiş ve Müslüman oldukları halde 'gavur' olarak nitelenmişler... Ama onlar, çocuklarını ve torunlarını düşünerek tüm güçlüklere göğüs germişler, 'ümmet'ten 'millet'e geçiş sürecinde bizleri alt kimliklerimizle barışık olarak ve 'Türküm' demekten mutluluk duyacak şekilde yetiştirmişler... 

'Barış' konusunda neden mi şüpheciyim? 

Olaylara daha geniş bir perspektiften ve tarihsel süreçten bakmaya çalışıyorum da ondan... 

Son yüzyıla baktığımda, gördüğüm Ermeni olaylarının, Yunanlılarla yaptığımız savaşın, Kürt/İslam ayaklanmalarının ortak paydasının 'Emperyal Güçler' ve onların kirli emelleri olduğunu bildiğim için... 

Son on yıla baktığımda ise bu tablonun oluşabilmesi için orduya, hukuka ve basına yapılan operasyonu ve halkın tepki vermemesi için yaratılan 'Korku İmparatorluğu'nu görüyorum. 

En çok da 'Türk' üst kimliği ile sorunu olmayan Kürt kökenli kardeşlerim için endişe duyuyorum. Hiçbir sorumlulukları olmadıkları halde bu süreçten onlar da olumsuz yönde etkilenebilirler; tıpkı yıllarca kardeşlik içinde yaşadığımız Anadolu Rumları ve Ermenileri gibi... 

Sonraki senaryo ise belli... Anayasa değişikliği bahanesiyle Anayasanın 'değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez' maddelerini değiştirmek... Yani emperyalist güçlerin önündeki son engeli ortadan kaldırmak... 

Neler yapabiliriz veya yapmalıyız? 

Öncelikle sağduyulu olmalı ve kışkırtmalara kapılmayarak, tablonun altında yatan gerçekleri çevremize anlatmalı ve hukukun çizdiği çerçeve içinde tepkilerimizi göstermeliyiz. 

En önemli görev Kürt kökenli vatandaşlarımıza düşüyor. Yıllarca dostça yaşadığımız Anadolu Rum ve Ermenileri'nin yaptıkları yanlışı görüp, 'ayrılıkçı' her tür çözümün karşısında olmaları herkesin çıkarına... 

Bizlere düşen görevse, Kürt kökenli kardeşlerimize destek olmak; bölgedeki derebeylik sisteminin, cehaletin, kadın-erkek eşitsizliğinin, anlamsız ve çağdışı törelerin sona ermesi, Doğu ve Batı arasındaki eşitsizliğin ortadan kalkması için çaba sarf etmek. Bu sağlandıktan sonra, eğer hala isteniyorsa, Federasyon dahil, her şeyin tartışılmasından yanayım... 

En önemli ortak görevimiz ise son kalemizi, yani Anayasa'nın ilk üç maddesini savunmak olmalı. 

İki hafta önceki yazımda şimdiki Meclis'in neden yeni anayasa yapamayacağını anayasa hukukçusu Prof. Dr. Kemal Gözler'in raporundan özetleyerek yazmıştım. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ise sadece dört yıl için yasama yetkisi alan ve mevcut anayasaya sadakat yemini etmiş olan Meclis üyelerinin yeni anayasa yapma yetkisi bulunmadığını söylüyor. Kanadoğlu 'yeni bir anayasa' yapabilmek için halkın yeni bir anayasa isteyip istemediğinin referanduma sunulmasının ardından, nitelikli çoğunlukla kabul edildiği takdirde barajsız bir seçimle bir kurucu meclis oluşturulması ve bu kurucu meclisin hazırlayacağı yeni anayasa taslağının yeniden referanduma sunulması gerektiğini bildiriyor. 
Bu gerçekleri halkımıza anlatmakta yarar var. 

Suç işleme göze alınarak, hukuk dışına çıkılarak, bir oldu bittiyle ve 'barış gelecek' masalıyla doğrudan referanduma gidilir, halk da bu hapı ikinci kez yutarsa ne olur? 

İlk hapı yuttuğunda ne olduysa benzeri olur. 

'Evet' denince 'üstünlerin hukuku' yerine 'hukukun üstünlüğü' gerçekleşecekti... 

Ama 'hukuk' yerle bir oldu... 

'Yeni anayasa'nın getireceği 'barış'ın sonu da 'hukuk' gibi olur... 
HAFTANIN SÖZÜ: "Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak, yerlerini milletlerarasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı alacaktır." Mustafa Kemal Atatürk