Her gün korkarak çıktığımız sokaklardan, balkonunda hâlâ kocaman bayrakların asılı olduğu komşu şehit evinin önünden, birbirine her gün biraz daha yabancılaşan insanların arasından geçerek gittik seçim sandıklarına... Korkunun labirentlerinden geçerek ulaştık yani o sandığa. Bu cendereden bir çıkış yolu aradık.  Şiddetin, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü bir yol değil; yaşama değer veren insanların hep birlikte yürüdüğü bir yol aradık. 'Başka türlüsü mümkün' dedik bu yaşamın, yazdık, çizdik, anlatmaya çalıştık..Ama olmadı; yeterince anlatamamışız...

Bir kez daha öğrendik ki, herkesin yürüdüğü yol sahip olduğu değerlere göre şekilleniyor bu hayatta. Doğduğu yere göre; vicdanına, aklına, kendisini var eden koşullara, ailesine, okuduğu ya da okumadığı kitaplara, dinlediği şarkılara, tuttuğu takıma, sevdiği kadına-adama, izlediği TV programlarına ve daha nicesine göre bakıyor insan hayata ve ona göre bir yol seçiyor kendisine.
Biz korkunun, adaletsizliğin, yalanların, şahsi çıkarların şekillendirdiği yolu değil, adil olan herkesin huzurlu bir şekilde yaşayacağı bir yolu işaret ettik, buradan yürüyelim dedik, aynı yolda birleşebiliriz dedik. O yolu anlatmaya çalıştık dilimiz döndüğünce ki bunu anlatmaktan vazgeçmiş ya da bu yoldan dönmüş değiliz. İnandığımız yolda yürümeye ve onu anlatmaya devam edeceğiz.

Bizim derdimiz daha adil daha güzel bir dünyada yaşamak ve bizden sonraki nesillere bunu miras bırakmak. Bizim dert edindiğimiz şey, toplumda; 'Bu parti giderse işimden olurum, akrabalarımı işe yerleştiremem, ihale alamam' tarzı anlayışı benimseyenlerin sayısının artıyor, ahlakın ve vicdanların çürüyor olması. Bizim korktuğumuz şey kendinden başkasını düşünmeyenlerin artık en ön saflarda yer almaya başlaması, kötülüğün sıradanlaşması, nefretin filizlenmesi.

Biz, 'Çalıyorlar ama çalışıyor' anlayışının toplumun büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiş olmasından dolayı kaygılıyız. Farklı düşünen, muhalefet eden insanların hukuksuz bir şekilde tutuklanıp hapse atılmalarına, işlerinden atılmalarına sessiz kalan, yaşanan tüm bu haksızlıkları uzaktan 'Bana ne' diyerek hatta zevk alarak izleyen insanların var olduğunu bildiğimiz için kaygılıyız.
'Hiç şiir okumamış gibi kötüsünüz...' diye yazıyordu Gezi'de duvarlarda, bazılarınızın hiç şiir okumadığınızı bildiğimiz için kaygılıyız. Ölümleri kutsayarak kendisi gibi düşünmeyen insanlara yaşam hakkı tanımayan insanların çoğunluk olduğu için endişeliyiz. Şimdi çıkıp 'Ama biz çoğunluğuz!' diyebilirsiniz; işte tam da bu yüzden kaygılıyız. Budur bizi ürküten, budur geleceğe dair endişe duymamıza neden.

Yüzde kaç ile gelirse gelsin, hangi parti olursa olsun, biz haklıdan, doğrudan, iyiden, iyilikten yana olmaya devam edeceğiz. Nasıl ki dün 'Başka türlüsü mümkün bir hayat bu yaşadığımız' dediysek, yazıp, çizip, anlattıysak bugünden sonra da yazmaya, çizmeye, anlatmaya devam edeceğiz.
Yarım kalan kitaplarımızı bitireceğiz önce, sonra yeniden yepyeni yolculuklara çıkacağız şiirlerde, sevdiğimiz şarkıları dinlemeye devam edeceğiz, kimseden nefret etmeyeceğiz. Bizler, herkes için iyiden, iyilikten, özgürlükten, insanca yaşamdan yanayız; her şeye rağmen geleceğe sahip çıkmak için mücadeleye devam edeceğiz. Sadece bu günü düşünen, çıkar peşinde koşan, kalemini ve ruhunu satan insanlardan olmayacağız. Nasılsa yaşar gideriz bu kıyıda. Haksız galibiyetlerdense haklı mağlubiyetler yaşamaktan imtina etmeyen insanlarız biz. Dün ne dediysek o, nasıl yaşadıysak öyle, geleceğimizi günlük çıkarlar için feda etmedik, etmeyeceğiz.