Anadolu halk takvimine göre 'karakış'tan çıktık. Dante gibi ortasındayız 'zemheri'nin. Kışın en şiddetli olduğu günler bunlar, öyle diyor atalar...  

Ama sahildeki papatyalar inanmıyor buna. dağlardaki nergisler, sabırsız bademler, şaşkın kayısı, dallarına su yürüyen akasya, tomurcukları çatlayan ıhlamur, güller inanmıyor...
İnanmamakta haklılar elbet. Ağaçlar ilkyaza uyanır gibi uyanıyor zemherinin ortasında. 'Sanki benim mor sümbüllü bağım var, zemheri ayında canım gül ister benden' diyen Muzaffer Sarısözen, bugün tekrar yazsa o şarkıyı, bu kadar sitem etmezdi belkide feleğe, hangi bağa girse gonca bir gül bulurdu zemheride bile...
Ağaçlar  gibi biz de ilkyaza uyanır gibi uyanıyoruz bu günlerde. Zamansız bir sevinç var içimizde ve mevsimsizliğin verdiği tuhaf bir tedirginlik...
Bir terslik var bu işte diyoruz içten içe. Biliyoruz var. Sonra kuraklık uyarıları geliyor. 'Yağmur hasadı yapmalıyız' diyor uzmanlar.
Fırtınalar, deniz taşması, hortum, dolu, sel, orman yangınları gibi doğa olaylarıyla daha sık karşılaşıyoruz. Mevsimlerin ayarı yok. Baharlar kısaldı, kış mevsiminden doğrudan yaza geçiyoruz. Ne yağmur var ne kar, su kaynakları hızla tükeniyor.  Mesela ülkemizin  ‘tahıl ambarı' olarak bilinen Konya Ovası'nda bilinçsiz sulama nedeniyle yer altı su seviyesi 50 metre derinliklere kadar geriledi.
Her şey insanda başlayıp insanda bitiyor. Tüketiyoruzdünü, bugünü, yarını... Kış ortasında ilkbahar sabahlarına uyanmak güzel. Peki susuz yaza, kuru toprağa, azalan aşa, kıtlığa hazır mıyız?