İki ünlü, yakışıklı ve çok hoş müzisyen "Kardeş".
Ayrı tarzdalar, ayrı telden çalıyorlar.
Yıllardır da konuşmuyorlar!
Oldu mu peki bu şimdi?
Olmadı...
Babaları ölümünden önce çekiyor videoyu!
Yıllardır konuşmuyorsunuz... Benim için bir araya gelecek ve size söylediğim düğünde beraber çalacak, söyleyeceksiniz. Son isteğim budur diyor.
Filmimiz de böylece başlıyor...
 Ne diyelim, "Babalar Sağ Olsun"!

Kardeşim benim

Eski tarz bir ev.
Her yerde iki güzel kardeş, "Ozan" ve "Hakan"ın fotoğrafları...
Bir de annelerini çok küçük yaşta kaybetmelerinden sonra O'nları bildiği tek şey olan "müzik" içinde "müzik" ile büyüten babaları...
Babaları düğünlerde müzik yapıyor.
Yanında da iki çocuğu...
Altlarında yadigar arabaları...
Gezip duruyorlar.
Bu iki güzel kardeşin, anneleri, babaları, büyüdükleri ev, ortam, hep aynı; kendileri ise, işte o birbirinden apayrı.
Ozan bir başka, Hakan ise daha bir başka...
Ozan çocuksu, espritüel, konuşkan, samimi.
Hakan sakin, dingin, mesafeli, bir o kadar da gizemli ve çekici.   
Ozan pop star. 
Hakan alternatif müzik yapan bir müzisyen.
Aralarındaki anlaşmazlıklar da öyle büyümüş ki, küsmüşler birbirlerine... Yıllardır konuşmuyorlar. Ta ki babalarının cenazesine kadar.
Babalarının son isteği de çocuklarından bir düğünde beraber müzik yapmaları. Tıpkı eski günlerindeki gibi...

Yolculuk Nereye?

Olur mu olmaz mı derken babalarının son istediğini yerine getirmeye karar veriyorlar.
O eski günlerin yadigarı emektar arabalarına atlayıp yola çıkıyorlar.
Yolculuk Urla'ya doğru uzanırken, arabası bozulup yolda kalmış Zeynep adında bir kıza rastlıyorlar. O'na yardım edip, O'nu da alıyorlar arabalarına. Güzel olduğu kadar sevimli ve doğal, gözlerinin içi ışıl ışıl gülen bir kız Zeynep.
Bu arada bizim ünlü kardeşler babalarının cenazesinde bir araya gelmeleri ile başladıkları rutin tartışmalarını yolda da sürdürüyorlar tabi ki de doğal olarak.
Biz de seyirci koltuğumuzda küçük küçük tüyolar almaya başlıyoruz geçmişleri, aralarında yaşadıkları iyi, kötü günler hakkında. 
Zeynep de aynı şekilde bizimle birlikte O'nları ve hikayelerini çözmeye çalışıyor yolculuk boyunca. 
Yadigar arabaları da gizemli bir araba bu arada! Filmde göreceksiniz sırlarını...
Neyse bizimkiler aralarında didişe dursun, bu didişmelerinin meyvelerini de toplamaya başlıyorlar yolculuk boyunca...
Ozan direksiyonda tam Hakan'a laf yetiştirirken fonda çalan güzel müziğin eşliğinde (müziği burada yazmıyorum sürpriz!) çalgıcıları taşıyan bir kamyonete çarpıveriyor.
Kamyoneti kullanan adam, yanında dünya sevimlisi küçük oğlu... Küçük oğlanın t-shirtünde de bizim ünlü kardeşlerden Ozan'ın fotoğrafı!
Adam kazadan sonra kamyonetten iniyor, bizimkilere bakıyor ve bağırıyor; "N'apıyorsunuz be ya?"
Hadi bakalım, ne olacak şimdi...
Çarpışma ile hem çalgıcılar yaralanıyor, hem de değerli enstrümanları...
Akşama da köyde düğün yok mu...
Nasıl bulacak adam şimdi bu saatten sonra düğüne başka çalgıcı?
Küçük sevimli oğlan babasına gülerek bakıyor ve "Bunlar da çalgıcı..." deyiveriyor!
Değil mi be ya?
Hem de en ünlülerinden iki "çalgıcı" bunlar!

Buyrun Köy Düğününe!

Hakan orgda...
Ozan mikrofonda...
Şarkı başlıyor!
"Sevenleri sevdiğine vermediler vermediler... Güzel Yüzlüm Şirin Sözlüm..."
Yüzünüzde tatlı bir gülümseme.
Bizim ünlü kardeşleri köy düğününde görmek bir başka eğlenceli...
Sonrasında olanlar da!
Üstelik harika bir şiir de geliyor bize düğün gecesinde Ataol Behramoğlu'dan... "Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var" şiirinin büyülü mısralarından... "(...) İnsan balıklama dalmalı içine hayatın; Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına..." !  
Bizim kardeşlerin önce yola çıkması, yolda yol yardım işine soyunup Güzel Zeynep'i de yadigara almaları, derken yaptıkları kaza ile köy düğününe dalmalarından sonra.
Hatırlamanın tam da zamanı şimdi Behramoğlu'nun o muhteşem şiirden birkaç dizeyi daha...
"İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana"

Yol devam ettikçe tüm o didişmelerin arasında eski de yeniden hayat bulmaya başlıyor iki kardeşin yüreğinde... Aslında zaten en özenle saklı oldukları yerde...
Yol devam ettikçe yeni yeni süprizler de bekliyor onları.
Tam da geçmişlerini kucaklamaya başlamışken geleceklerini şekillendirebilecek güçte...

Tıpkı eski günlerdeki gibi

Sevdiklerimizle dönüp geriye bakışlar atıvermek ne de hoşumuza gider zaman zaman!
Beraber paylaştığımız anların güzelliğini hatırlayıp, o bize sunmuş oldukları tüm sevinci, coşkuyu, sevgiyi yeniden yaşamak adeta ... "Tıpkı eski günlerdeki gibi!"
Ne kadar kırgınlıklar, kızgınlıklar olmuşsa da sonrasında, geçmişten gelen o ortak anlar bizi bir anda birleştiriverir. 
Arada yaşananlarla üstüne ne duvarlar örülmüş olursa da olsun, içimizde varlığını her zaman sürdürmüş olan o derin sevgiyi canlandırıverirler.
"Kardeşim Benim..."
İzlesek mi?
İzleyelim tabi ki de be ya!
Davetlisiniz...