"İslam hukukçularınca buluğ çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir". Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sözlüğündeki tartışılan ifade... Aynı sözlükte belirtilen, "buluğ çağına erişmiş kişilerin evlenebilmesinin mümkün olduğu" ifadesi ile birleşince, haklı tepkiler çıktı ortaya ve evlenme yaşı tartışılmaya başlandı. Aslında yapılmak istenen, Medeni hukukun yerine, İslam hukukunu ikame etmek. Laik sisteme meydan okumayla başlayan süreç, sistemin temel direklerini yıkmaya doğru adımlar atılarak tartışma başlıkları ile ilerletilmekte. Tepkiler gelince geri adım atılıyor gibi yapılarak kurulmaya çalışılan din devleti örgüsünün içindeyiz.

Medeni hukuk ne yapmıştı? Kadınla erkeği eşitlemiş, medeni rüştünü tamamlayan kadın erkek ayırmadan herkese aynı hakları tanımıştı. Eskilerin "ulema" dediklerinin rolünü, şimdinin "İslam hukukçusu"na veriyorlar.

Hukuk, haklar demektir. Haklar, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm yurttaşlar için yasalarla kişilere verilen yetkilerdir. Din buyruğu adı altında toplumu ayıran söylemlerin artıyor olması bir tesadüf değil. Sistemli bir dönüşümün işareti!...       

Son üç yılda, 13.000'den fazla çocuk istismar mağduru ve 18 yaş altında evlendirilen  kız çocukların sayısı 130.000'i geçmiş durumda... Çocuk istismarında dünyada üçüncü sıradayız... Tacizci, istismarcı kişilikleri frenlemek yerine, kışkırtıldıkları döngü ile istismarda dünya birinciliğine oturacak gibi görünüyoruz.

Çocukluğunu yaşayamamış, eğitimini tam alamamış bir toplumdan sağlıklı aile düzeni beklenemez. Kutsalından dolayarak, dinden dolanarak, her geçen gün yoksullaşan topluma, bakamadığı çocuğundan evlendirme adı altında kurtulma reçetesi yazılıyor adeta. Ve çocuk gelin dramları çoğalıyor. Çocukların istismara uğrayışına, kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin artışından yanıp yakınıyorken, babaları tarafından öldürülenlerle, çocuk cinayetleri oturdu gündeme.

Laiklik ve bu kurumla gelen Medeni Hukuk, kadın için en büyük güvenceydi. Kadın güvencedeyse, çocuk da güvencede.

Ortalık sapık ve tacizciden geçilmiyor. Kadınsanız, bir şekilde tacizle/tacizci ile yüzleşiyorsunuz. Sadece sokakta değil, internet üzerinden tacizde bulunan sapıklar da var. Utanması, sıkılması olmayan, insanlıktan nasiplenmemiş hastalıklı kişiler giderek çoğalıyor. Giderek muhafazakarlaştırılan ve din üzerinden fetvaların çoğaltıldığı bir toplum için yaman bir çelişki.

Suç ve suçlu kavramını, değişen sisteme karşı olmakla özdeş tutup, yandaş olanı kayıran bir sistemde; diğer "adi" diye nitelendirdiğimiz suç kapsamı genişleyerek toplumu tehdit eder hale geldi.

Ahlaki çöküşün, hukuk sisteminin çöküşü ile hız kazandığını daha fazla görmezlikten gelemeyiz. Adalette son on yılda giderek belirginleşen bir delik açıldı ve giderek büyüyor. Adalet hepimiz için gerekli. Muhalif güçler; bu gediği kapamak, toplumsal yaraları sarmak ve hukuku geri çağırmak için işbirliği yaparak, iktidarın boşalttıklarına daha fazla seyircilik yapmamalı.

Fetvalarla 9 yaşındaki kızları evlendirmenin yolunu açan zihniyet ve bu yaşta kızları evlendiren/evlenen kişiler hastalıklıdır. Küçük yaşta, hatta torunu yaşındaki kız çocuğunu eş olarak alan ve kadını belli kalıplar içine çekerek özgürlüğünü kısıtlayan zihniyete bulabildiğim en hafif ifade "hastalıklı" oldu. Tanımlamam çok daha ağır.

Bir yandan toplumsal cinsiyet ayrımcılığı gideriliyormuş gibi yapılarak okullara dersler konulurken, diğer yandan devleti temsil edenlerce ayrımcı söylemlerin çoğaltıldığı, bundan cesaretlenenlerin kadın ve erkek ayrımında yeni kompartımanlar icat ettikleri bir tuhaf hal içindeyiz. Pembe taksiden sonra şimdi de pembe otobüs uygulaması ile kadınların korunuyor gibi  dışlanması girişimleri/provaları çoğaltılmakta. Van'da kadınlara pembe otobüs için imza kampanyası başlatılmış, kabul imzası atanlar da erkekler!... Kötü bir şaka gibi...

Kadını, "aile" kavramına hapseden ve onu "mahrem" gören anlayışla mücadele etmek yerine, pekiştiren uygulamalarla eşitlik idealinden giderek uzaklaştırarak daha ahlaklı bir toplum var edilemez/edilemiyor. Özgür, eşit, birbirine saygılı, kimsenin diğerinin özgürlük alanına -cinsiyet ayrımı gözetmeksizin- giremediği, hukukla sağlamlaştırılmış herkes için geçerli haklara sahip bir toplumu ancak hukuk devleti var edebilir. Dinin buyrukları, okusa bile cahil kalan ve cüretkârlıkta sınır tanımayan tacizcileri durdurmaya yeterli değil.

Yasalar koruyucu ve caydırıcı olmalı. Ne kadınlarımızı ne de çocuklarımızı koruyamaz hale gelmişiz. "Nasıl koruruz" üzerinde kafa yoracak yerde, evlenme yaşını tartışıyoruz. "Yasa tanımlamış, biz daha neyi tartışıyoruz" diyemiyor yetkililer... Tartışmalarla oyalanıyoruz.

Yazıktır, günahtır; 9, 12...vd. çocuk yaşlar!.... Ellerinden çocukluklarını alarak mutlu bir nesil yetiştiremeyiz. Çocuk ve genç ol(a)madan "yetişkinsin" demek sadece çocuğa değil, topluma/toplumun gelişimine yapılan büyük haksızlık.

Türkiye, içine itildiği girdabı elbette aşacak. Hepimiz farkındayız, rejimin dönüşümünün kadın üzerinden görünürlüğünün çoğaltıldığının. Coğrafyamızda devletlerin İslamlaştırılması ve İslam dünyasının birbirine kırdırılması bir proje. Ancak Cumhuriyet bir proje değildi. Bir ulusun dirilişi, var oluşu, gelişimi ve devletleşmesinin adıydı. Mucizeyi yaşadık; özgürlüklerin ne olduğunu hiç bilmeyenlerden değiliz. Cumhuriyetle var edildi kadın. Özgür, özgüvenli, onurlu duruş verdi kadına Atatürk devrimleri.

Tüm yaşadıklarımıza bakarak, minnetimiz her geçen gün daha çok artıyor. Cumhuriyet sayesinde var oldu kadın. Cumhuriyetimize bir cinsiyet verilecek olsaydı, "kadın"dı adı!...

Bedel en çok bizim üzerimizde; çünkü, biz Cumhuriyetiz!...

Eşitlik mücadelesinde engel çıkaranlar hep olacaktır. Önemli olan, tüm kısıtlara karşın, elde edilen hak ve özgürlüklerden vazgeçmemektir... Hiçbir otoriter sistem sürgit olamaz. Fakat hepsi toplumlara bedel ödetip, gelişmesini geciktirirler... Olağan olmadığı ilan edilen hal içinde; özgürlükler gün geçtikçe kısıtlanırken, bundan hepimiz ama en fazla zarar gören  kadınlar ve çocuklar. Onlar; toplumun zayıf bırakılmış halkaları!... Kadını ve çocuğu güçlendirerek güçlenen, kalkınan, eşitliği idealleştirerek herkesin insanca, özgür ve mutlu yaşamasına odaklanan   sistemleri  örnek alacağız.

Bir gün yeniden kuvvetler ayrılığına geri dönecek, fren ve denge mekanizmasını çalıştıracak, eşitlik için kolları sıvayacak, adaleti hukukla sağlamlaştıracak, tüm ayrımcılıklara/ayrıcalıklara son vereceğiz. Bir gün mutlaka!...

Önemli not: Soner Yalçın; "Kadın: günah sebebi" başlıklı, kadının her alanda azaltılışını anlattığı yazısında, 2002-2017 yılları arasında 6 bin 143 kadının öldürüldüğünü, beşte birinin ölüm sebebinin giydikleri kıyafet olduğunu yazmış... Tanıklığın utancının ağırlığı ile paylaşıyorum...