Çok değil daha birkaç hafta önceydi. Son 17 yılda 12 bakanın değiştiği, her yeni gelen bakanın, yeni bir ayar vermeye çalıştığı, sınavları, dersleri, düzeni durmadan değiştirilen eğitim sistemimizin başında bulunan Nabi Avcı, eğitim sistemini bozuk bir otobüse benzetti. 21. yüzyılın eğitim sistemini düşünmeye başladıklarını, henüz bir sonuca varamadıklarını belirten Avcı, 'Bir yandan otobüs yoluna devam edecek, bir yandan da motorunda, lastiklerinde değişiklikler yapacağız. Bu otobüste yolcuları rahatsız etmeden tamire benziyor' açıklamasında bulundu. 

Bu sözleri söyleyen, Milli Eğitim Bakanı'mız yani bozuk otobüsün şoför koltuğundaki kişi. Açıklamayı okuyunca insan ister istemez şu soruları soruyor kendine. Bu bir Karadeniz fıkrası mı? Yoksa şaka mı? Ama gel gör ki her ikisi de değil, bakan ne şaka yapıyor ne de bir Karadeniz fıkrası anlatıyor. Bakanın açıklaması apaçık malumun ilamı, eğitim sistemimizin içinde bulunduğu durumu hiçbir benzetme daha iyi anlatamazdı. 

Bugün bozuk otobüs her ne kadar aksayarak da olsa yoluna devam ediyor. Otobüsün şoför koltuğuna ise hemen her yıl yeni bir şoför (usta) geçiyor. Yeni gelen kendisinden öncekilerin yaptıklarını, doğru ya da yanlış olduğuna bakmaksızın, yeniden değiştiriyor. Bir kısır döngü haline gelen bu uygulama yıllardır devam ediyor. Yolcular yani öğrencilerimiz ise bu bozuk otobüse ve (usta!) şoförlere mecbur ediliyor. Yeni kayıp kuşaklar yaratılıyor.

Milli Eğitim Bakanı'nın bozuk otobüse benzettiği eğitim sistemimiz geçtiğimiz günlerde Antalya'da gerçekleştirilen şurada değerlendirildi. Şurada ders saatlerinin kısaltılması, karma eğitim sisteminin kaldırılması, din dersinin ilkokullarda zorunlu olması gibi konular tartışıldı. Osmanlıcanın liselerde zorunlu ders olarak okutulması kararı ise günlerce ülke gündemini meşgul etti. Hala da meşgul etmeye devam ediyor. Ders içeriklerinin geliştirilmesi, fen bilgisi, matematik gibi önemli dersler yani bozuk otobüsün yoluna devam edebilmesi için elzem olan konularsa gündeme bile gelmedi.

Bozuk otobüsün yolcuları olan çocuklarımızın seviyelerini görebileceğimiz en iyi örnek ise geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından 3 yılda bir yayınlanan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı'nın (PISA) 2012 raporuna göre Türkiye, matematik ve fen başarı sıralamasında 64 ülke içinde 42. sırada yer aldı. OECD ülkeleri sıralamasında 2003 yılından bugüne tüm raporlarda Meksika'nın ardından en kötü performansı sergileyen Türkiye, OECD'ye yeni üye olan Şili'nin son sırada yer alması sayesinde sondan üçüncülüğe yükseldi. Listenin başında ise Çin ve Singapur bulunuyor. Unutmayalım ki zeka gelişimini etkileyen en önemli faktör kalıtım, kalıtımın sınırlarını belirleyen ise çevresel faktörlerdir. Çocuklarımızın varmak istedikleri yere varamamaları onların suçu değil. Şoförün kendisi de söylüyor: Otobüs bozuk!..