Sevgili okuyucularım, her ne kadar haberleri okumak dinlemek ruh sağlığımızı kaybetme tehlikesini yaratıyorsa da ben şahsen dişimi sıkıp hem her kanalda haberleri dinliyorum. Hem de birçok gazetedeki makaleleri okuyorum. Geçenlerde bir yazarın köşesinde yazdığı 'dil' üzerine yazısında "Yıllarca kendi insanlarına ana dilini konuşmalarını yasaklamış bir toplumuz" satırlarını okuyunca Türkçe konuşmak da mı yasaklandı paniğini yaşadım.

Araştırdım çok şükür henüz yasaklanmamış. Türkiye'de yaşayan her Türk'ün ana dili "Türkçe" diye biliyorum, ama yinede araştırayım dedim Google'a sordum. Aldığım bilgi, "Bir ülkede anayasa veya kanun ile kabul edilen dili tanımlamak için kullanılan terimdir. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet dili olan Türkçe aynı zamanda Türkiye'nin tek resmi dilidir" oldu. Atatürk, millet konusunda geniş olarak şu tanımı vermiştir: "a) Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan; b) Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan; c) Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden meydana gelen cemiyete millet namı verilir." Anayasa Mahkemesi 18 Şubat 1985 tarih ve 1985/4 sayılı kararında şöyle demiştir: "Atatürk milliyetçiliği, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayan, dil, ırk ve din gibi düşüncelerle yapılacak her türlü ayrımı reddeden, birleştirici ve bütünleştirici bir anlayışı temsil eder." Burada millet olmanın bütünleştirici, birleştirici öğelerin başında da dil birliği gelmektedir.

***

Yine aynı yazar diyordu ki yazısında "Ana dili ve ana dilde eğitimi bir sınır çizgisi olarak görmek yerine, kültürler arası sınırsızlığın bir işareti olarak algılamaya başladığımızda hepimiz huzura ereceğiz." Acaba öyle mi diye Google'da, dil hakkında açıklamaları okumaya devam ettim. Şöyle bilgilendiriyordu: "İnsanların en etkili iletişim şekli olan sözlü iletişimi tanımlar. Mutlak anlamda dil düşüncenin ve dünya görüşlerinin iletişim aracı olarak tanımlanır. Dil toplumda var olan bir gerçekliktir. Onun için toplum örneklerinde bulunan unsurların benimsemesi olmadan bir dile dışardan etki etmek zordur."
Neymiş dedim, bizim çimentolarımızdan biriymiş bizi bir arada tutan. Ve okuduğum bu makalede o yazar şöyle diyordu, "Ana dili bir evdir. Ana dilinin yeri geldiğinde bir ev, bir umut, bir dayanak olduğunu bilen bilir. Unesco'nun dünya çapında kaybolan diller konusunda yaptığı bir araştırma; Türkiye de içinde Lazcanın, Gagavuzcanın, Zazacanın da olduğu yaklaşık 18 dilin yok olma tehlikesi içerisinde olduğu" belirtiliyormuş.

***

Yine düşündüm ki; anne atam Çerkez, baba atam Türkmen, annemden mensubu bulunduğum boyun birkaç kelamını edebiliyorum. Kimse Çerkezlerin dillerine, konuşulmasına yasak getirmemiş Türkiye Cumhuriyeti'nde. Öğrenmek konuşmak istersem bu kültürel zenginliğimdir. Neden açılmasın kurs veya bölümler eğitim kurumlarında, etnik kökenli ana dilimi öğrenir konuşurum. Ama Lazlarla, Gagavuzlarla okuldaki, iş yerindeki tüm arkadaşlarımla konuşamayacağım iletişimi kuramayacağım kesin. Hele kaybolan 18 artı diğerleri kültür konusu dışında tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları "Etnik kökeni ne olursa olsun" resmi dilimiz Türkçe'de kurduğumuz iletişimle bir millet olduğumuz gerçeği çok açık ve net değil mi ? Aksi bizleri değişim, dönüşüm, ayrıştırma amaçlarına hizmet etmez mi?
Ama korkum, başka gündemlerde afyonlandığımız şu dönemde gerçek farkındalığına varamadığımız değişen MİT, HSYK ve onlarca kanundan sonra, anayasamızdaki tanımında değiştirilmesi, birbirimizi kaybetmemiz. Benim de 'dil' deyince anladığım düşündüğüm satırlarım bu. Dil birliği sağlayamayan, Çekoslovakya, Belçika, Yugoslavya gibi ülkeler parçalanmaya gitti. Acaba dil birliğini kaşımanın ardında bir niyet var mı diye de düşünmeden edemedim.