Yazımı hazırladığım bugün 18 Mart 2018 Çanakkale zaferimizin 103. Yıldönümü, aslında Çanakkale 365 gün. Bu yaşımda ve yaşadığım gündemde okuduklarım, öğrendiklerimle fark ettiğim bir şey daha var. Bizim zamanımızda kalıp bir tarih okuduk. Detaylarda tarihi bize hissettiren sarsan, ruhumuza işleyen bir üslup yoktu. Tabii yaşadıkça kazandığım tecrübelere karşı bu benim fikrim. Canım torunum Ege, masal kitaplarını dinlemeye, eline alıp bakmaya başladığı zamandı. Her yaz dolu dolu, iki ay beraber olabildiğimiz. Sanıyorum 5 yaş civarlarında idi, uğurlarken bana, "Anneanne lütfen seneye beni Çanakkale'ye götür, hatta Sivas'a, Erzurum'a da gitmek istiyorum" demişti ve çok şaşırmıştım. Meğer eşim o yaz uyumadan önceki masal saatleri içinde ona Kurtuluş Savaşı'nı anlatmış.

***

Çok duygulandım. Ertesi yıl geldiklerinden birkaç gün sonrası Çanakkale'ye 3 günlük bir gezi programı yaptık ailecek. Karış karış, satır satır Çanakkale. Ege'nin kulağında o günleri anlatan teybe bağlı kulaklıklar, her noktada anlatım bitinceye kadar durdu. Sıcaktı, güneş yakıyordu ama yılmadık, sonuna doğru adeta sürükledik bedenlerimizi. Savaşı, o zamanları düşündük, tık çıkmadı hiç birimizden. Sonra Truva ve İzmir'e giriş. O zamanlar ve Atatürk'le dolu dolu kendi adıma da muhteşem ve bilgilerle kazanılmış bir zaman dilimi oldu. Bugünde bütün paylaşımlarım Çanakkale, hele günümüzde zalimce dil uzatılan Atatürk, silah arkadaşları. Türkiye Cumhuriyetini, değerlerini, gerçeklerini çarpıtan akım ve yayınların karardığı hızla dehşete düşüyorum. Cumhuriyetimiz, bağımsızlığımız adına.

***
Tanınmış Amerikalı yazar Ursula Leguin şöyle demiş, "Bir nesil bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor, bir sonraki nesil, cahil olduklarını bile bilmeyerek; çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler". Medyada seyrettiğim, Özal zamanında Japon eğitim heyetinin ziyareti sırasında yapılan bir toplantıda çekilmiş mini haber belgeseli. Gelen Japon eğitim uzmanları bizim eğitim sistemimizi inceledikten sonra şöyle diyorlar:  Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok. Biz çocuklarımıza eğitim çağına gelince milli ruh şoklaması yaparız. Alırız onları, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir ülkemizin gücünü gösteririz. Sonra onları Hiroşima'ya Nagazaki'ye götürür dolaştırırız. Ve deriz ki, ülkenize değerlerinize sahip çıkarsanız olacakları gördünüz. Fabrikalar, teknoloji merkezleri, çok çalışıp okuduğunuzdaki yaşamınız. Sahip çıkmaz iseniz sonunuz Hiroşima, Nagazaki gibi olur. Toplantıya katılanlardan biri, "Ama bizim başımıza böyle bir şey gelmedi" deyince, Japon heyetinin başkanının cevabı "Çanakkale 10 Hiroşima'ya bedel".
Yazımı Çanakkale'yi en güzel anlatan dörtlükle sonlandırıyorum:

Dur yolcu bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir
Eğil de kulak ver bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.