Recep Tayyip Erdoğan'ın Kanal 24'te, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, "Putin'e latife yaptım" diyerek söylediği, "Bizi Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) alın" şeklindeki sözlerini değişik çevreler farklı yorumladı.
Rusya'nın Sesi Radyosu, Vatan gazetesinin haberine göre (29 Temmuz 2012) Erdoğan'ın sözlerini hiç de latife olarak almamış.
Radyo, Erdoğan'ın sözlerini, "Türkiye tercihini Şanghay İşbirliği Örgütü'nden yana kullanıyor" şeklinde değerlendirmiş.
Elbette Rusya'nın Sesi Radyosu bu değerlendirmeyi sadece Erdoğan'ın "latifesine" dayandırmıyor. Türkiye'nin 2011'de ŞİÖ'ye "Diyalog Ortağı" olmak için yaptığı başvuruyu ve Haziran 2012'de Türkiye'nin başvurusunun kabulünü de, önemli bir gelişme olarak göz önüne almış.
Rus uzmanlar, Türkiye'nin ŞİÖ'ye "Diyalog Ortağı" olarak kabul edilmesini, "gerçek bir devrim" olarak değerlendiriyorlar. (Vatan, 27 Temmuz 2012)

"Avrasya'nın Şakası Olmaz"


Taraf gazetesi, haberin basında yer almasının ertesi günü, "Avrasya'nın şakası olmaz" başlığı ile dört "uzmanın" (Eser Karakaş, Cengiz Aktar, Can Baydarol ve Şahin Alpay) görüşlerine başvurarak geniş bir haber yaptı.
Hem Taraf gazetesi, hem de "uzmanları"; "Rusya, Çin seçeneğini" 10 yıl önce zamanın MGK Genel Sekreteri Orgeneral Kılınç'ın dillendirdiğini söylediler.
Taraf gazetesi ŞİÖ'nün varlığının esas nedeninin, Asya'da ABD karşıtı bir blok oluşturmak olduğunu söylüyor. 2005 yılında ŞİÖ'nün tavır almasından sonra, Özbekistan'daki ABD askeri varlığının sona ermesini ve ABD'nin 2006 yılında yaptığı "gözlemci üyelik" başvurusunun geri çevrilmesini de bu görüşünün kanıtı olarak belirtiyor.
Vatan gazetesi de aynı gün yayınladığı haberi, "Obama şakasına bile çok bozulur" başlığı ile verdi. Peki Obama kızınca ne oluyor? Bu sorunun cevabı geçtiğimiz yıllarda verildi.
Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) üyelik konusunun ne kadar netameli (!) bir konu olduğu, Tuncer Kılınç'ın, "Türkiye Batı'ya mahkum değil. Rusya, İran, Çin seçeneği var" şeklindeki sözlerinden dolayı, sonraki yıllarda Ergenekon sanığı olmasından da anlaşılabiliyor.

"Türkiye'nin Seçenekleri"

"Her şakanın altında bir gerçek vardır." Öyle olduğu içindir ki Erdoğan'ın sözleri, bütün muhatapları tarafından ciddiye alındı.
Aslında gazete ve televizyonlar Erdoğan'ın sözlerini genellikle eksik verdiler. Oysa Erdoğan "latife" olarak nitelendirdiği sözlerinden hemen sonra şunları söylüyor:
"Mesajı ben devamlı veriyorum oraya. (AB'ye). 'Başka arayışlara götüreceksiniz' diyorum."
Milliyet gazetesinden Sami Kohen, 28 Temmuz tarihli köşe yazısında bu sözlere dikkat çekiyor ve özetle şöyle diyor:
"Erdoğan bu sözleriyle AB'ye, Türkiye'nin seçeneksiz olmadığını söylemektedir. Ayrıca Türk kamuoyu da giderek AB'den başka alternatiflerinin olduğuna inanıyor. Gerçekte Türkiye, konumu itibariyle farklı alternatiflere sahiptir. Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve İslam Konferansı Örgütleri gibi."
Sami Kohen her ne kadar "ŞİÖ, Türkiye için hiçbir zaman AB'nin alternatifi olamaz" diyorsa da yazısının esası, Erdoğan'ın, Türkiye'nin AB dışında seçenekleri olduğunu düşünmeye başladığı üzerinedir.

Yükselen Doğu Gerçeği


Recep Tayyip Erdoğan gerçekte Türkiye'nin nesnel yönelimini dillendirmiştir.
AKP iktidarının 10 yılı, Türkiye'nin ihtiyaçlarından kaynaklanan bu nesnel yönelimi baltalamanın tarihidir.
Ama hiçbir çaba tarihin akışını tersine çeviremez.
Her geçen yıl Türkiye'nin "Batı dünyası" ile olan ekonomik bağı zayıflıyor. Son olarak AB ile olan dış ticaret hacmimiz %40'a geriledi.
AB, derin bir çıkmaz içinde. Ekonomik kriz derinleşiyor.
Öte yandan Çin ve Rusya'nın başını çektiği "dünya", büyük bir ekonomik canlılık içinde. Türkiye'nin de bu "dünya" ile ilişkileri giderek güçleniyor.
Türkiye'nin, Türk burjuvazisinin önündeki seçenekler şunlardır:
"Batmakta olan Batı mı, yoksa yükselmekte olan Rusya, Çin, İran vb. mi?"

Merkez Kaç ve Uşaklar
   

Bu nesnellik, 15 yıldır Türkiye'nin önünde duruyor. AKP gibi iktidarını Batı'ya (ABD'ye) borçlu olan bir Parti, bugüne kadar Türkiye'nin çıkarına olan seçeneğin görülmemesi için çalıştı. Hala çalışıyor.
   
Ama öte yandan bir başka gerçek daha vardır:
   
Bir "güç merkezi" kuvvet kaybetmeye başladığı an, çevresinde yer alan unsurlar açısından merkez kaç etkisi devreye girer
"Merkez kaç etkisi"ne en fazla kapılanlar ise, genellikle eski güç merkezine uşaklık derecesinde bağlı olanlardır.