Değerli okurlarım, tam da yeni anayasa değişiklik tasarısının açıklandığı gün, İstanbul'da gerçekleşen terör saldırısı ile sarsıldık. Bu yazının kaleme alındığı saatlerde, saldırı ile ilgili yayın yasağı söz konusuydu. Saldırının hangi terör örgütü tarafından gerçekleştirildiği bilinmiyor, aşırı dinci terör örgütlerinden PKK'ya, değişik grupların işi olabileceği televizyon kanallarında tartışılıyordu.
Yeni anayasa ve başkanlık bu nedenle medya gündemine girdi ve kısa süre içinde de çıktı.

Bugün sözkonusu yeni anayasa değişikliğinde çok söz edilmeyen, ancak yargı bağımsızlığı ile ilgili önemli sonuçları olabilecek bir maddeyi tartışacağız.
Değerli okurlarım, yargı bağımsızlığı demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Diğer taraftan toplumun devlete güven duyabilmesi, adaletin hakim olduğu düzenlerde daha fazla mümkün olur. Türkiye'de bu konuda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu önemli bir organdır. Görevi yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerini esas alarak, hakim ve savcılarla ilgili iş ve işlemlerin; adalet, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, tutarlılık, eşitlik, ehliyet ve liyakat ilkeleri çerçevesinde yürütülmesini temin etmek olan HSYK'nın 2010 anayasa değişiklikleri ile yapısı önemli ölçüde değiştirilmişti.
Bu değişiklikler ile 7 olan HSYK üye sayısı 22'ye çıkarılmıştı. Adalet Bakanı ve Müsteşarı dışında, ilk derece adli yargı hakim ve savcılarının seçtikleri 7, ilk derece idari yargı hakim ve savcılarının seçtikleri 3, Yargıtay Genel Kurulu'nun kendi üyeleri arasından seçtiği 2, Danıştay Genel Kurulu'nun kendi üyeleri arasından seçtiği 2, Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu'nun kendi üyeleri arasından seçtiği 1 ve Cumhurbaşkanı'nın hukukçu öğretim üyeleri ve avukatlar arasından seçtiği 4 üyeden oluşmuştu.
Anayasa değişiklik tasarısı bu yapıyı önemli ölçüde değiştirmeyi öngörüyor. Seçimi kavga üreten bir süreç olarak yorumlayan bu yaklaşım, HSYK üyelerinin yarısının Cumhurbaşkanı, yarısını da Meclis tarafından belirlenmesini öneriyor.

Bu durum, Montesquieu'nun kuvvetler ayrılığı yaklaşımına taban tabana zıt. Yargı, yasama ve yürütmenin almış olduğu kararlarının hukuka uygunluğunu denetleme noktasında yetkilendirilmiş bir kuvvet iken, bu kuvvet üyelerinin bizzat yasama ve yürütme tarafından atanması, yargı bağımsızlığının sadece sözden ibaret kalacağını gözler önüne seriyor.
Yoksa, yasama ve yargının otoriter bir başkanın kontrolünde kaldığı Rusya tipi bir başkanlık mı bizlere önerilen?