"Anadolu'da bir köylü çömeldiği yerden kalkarken, topraktan güç alarak kalkar; bu yaşananlar da aynı böyle" demiş Cüneyt Arkın. Kesilen birkaç ağaç etrafında yeşeren fidanlar gibi ortaya çıkan gençlerin etrafında toplanan, bugüne kadar sesini çıkaramayan kişi ve güç odaklarının duruşunun da özeti gibi bu sözler. Kaybedecek bir şeyleri olanların kaybedecek bir şeyi olmayan, ancak gelecek kaygısı taşıyan çocuk ve gençlere tutunarak ayağa kalkışlarının özeti...

Herkes için alınacak dersler var bu ilk kez yaşanan geniş, halk tabanlı, lidersiz, partisiz, örgütsüz, kendiliğinden gelişen ayaklanmadan. Ellerinde bayraklar dillerinde Mustafa Kemal. Sokaklar, caddeler uzun süredir hak ettiği biçimde kutlanmayan 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim kutlaması gibiydi. Gençleşmişti sokaklar, cıvıl cıvıl çocuk sesleri, kararlı adımlarla yürüyen gençlik... "Neredeydiler daha önceleri" diyordu birileri? "Ne çokmuşlar..." diyen şaşkın, yaşı ileri ruhu gençler...

Sınavlardan bunalttığımız, bilgisayarla yalnızlaştırdığımız, depolitize diye suçladığımız, dizilerle uyuşturduğumuzu sandığımız, akillerle beyinlerini yıkamaya çalıştığımız, seslerini duymak istemezcesine gecenin geç saatlerine sakladığımız "Genç Bakış"; birden "Genç Kalkış" olup çıkmıştı karşımıza...

Birden gençleşti sokaklar, caddeler, aydınlanıverdi ortalık...Tek tek zannettiklerimiz birlik olmuş, hepimize ders verircesine  cesur, yürekli, kararlı, bilinçli, muzip, nüktedan, akılcı mesajlar veriyorlardı. Çocuklarla çocuklaştık, gençlerle gençleştik, direnişleriyle dirildik!...

Rehberimiz Atatürk'tü; çocuklara emanet ettiği egemenlik, gençlere emanet ettiği Cumhuriyet, emanetin sahiplerinin ellerindeydi sıkı sıkı... Ne büyük bir lidermiş dedirtti yine; doğru ellere teslim etmiş vatanı... Öncümüz, liderimiz gençler ve çocuklar artık... Atatürk'ün ülkeye bıraktığı aydınlığın meşalesi gençlerimizin elinde; düştük peşine yeniden aydınlığın, egemeniz, yürekliyiz, biriz, beraberiz ve yine yeniden ulusuz!...

Buraya kadar çok güzel, ancak sokaklarda sopalar, taşlar, gazlar, yakılan, yıkılan da var. Ne zaman bir özgürlük havası esse birileri devreye girmiştir hep. Doğru taleplerle başlayan eylemler sapkın hareket yaftası vurulacak biçime dönüştürülmeye çalışılmıştır. Polisle halkı karşı karşıya getirmek çok tehlikelidir. Türkiye'nin bu noktadan sonra diyaloga her zamankinden fazla gereksinimi var. Kendisine oy vermeyeni ötekileştiren bir mantık, yanına aldığını iddia ettiği berikini sopa gibi gösteriyorsa, toplumu kamplaştırıyor, bölüyor demektir. Türkiye uzun bir süredir bu ayrıştırılmayı solumaktan rahatsız. Tepkilerin gerisindeki nedenlerden birisi de bu. Toplumun çok farklı kesitlerini bir araya getiren bu hareketin en önemli ayrıntılarından biridir ayrıştırılmaya tepki. Çünkü biliniyor ki, iktidar gücünü kendisinden çok; ötekileştirilen, ayrı başlıklarla karşıtlaştırılarak eritilmeye çalışılan bölünük yapıdan alıyor. Kendisi olarak, iddia ettiği gibi toplumun yarısı değil. Tabelası kalan sistem partilerinin içinden kaçanları toplayarak yürüttüğü siyasetin sonuna gelindi. Ve en önemlisi; tutukluluklarla baskılanıp, korkutulan ve korku dehlizine itildiği düşünülen toplum, korku tavanını deldi. Daha önce fısıltılarla konuşan, görünür olmaktan ürken, dinlendiğini düşündüğü için kendi haberleşmelerine sansür koyanlar, açılan delikten kafasını çıkarmak için birbiri ile yarışır hale geldi. Sokaklar sloganlarla inliyor, tencere ve tava sesleri kulakları sağır edercesine çalınan korna seslerine karışıyor, ıslıklar ve düdüklerle geriye çağırılıyor uzun süredir mahrum bırakıldığımız özgürlük.

Korku tavanı delindi artık. Yüksek ses bunu bastıramaz, tepkileri çoğaltır, mağdur edebiyatı da hükmünü kaybetti, çünkü kitlelerin mağduriyeti yurdun sınırlarını aşarak haklılık zemini güçlendi. Giderek artan baskı ile itildiğimiz karanlığın tavanında bir küçük delik açtı Gezi Parkı'nda ağaca sarılan gençlerimiz ve o delikten görünen aydınlığa yığıldı milyonlar... Deldikleri tavandan bir bir dışarı çıkıyor korku dehlizinin içindekiler. Gençlerin toprağa, o toprağa tutunan ağaca sarılarak sahiplendiği özgürlük özlemi, dalga dalga yayıldı tüm ülkeye... Karanlığa karşı bir duruşu var artık milyonların. Olağan olmayan bir süreçten geçiyor Türkiye. Bu satırlara sığmayacak derin analizlere gerek var. Tezler yazılacak 90 gençliği üzerine, kitaplar yazılacak... Birkaç güne ne kadar çok malzeme yığıldı; görünmeyenler görünür, duyulmayanlar duyulur oldu. Türkiye'nin yarısını mahkemeye vermek gerekecek çizilen karikatürler, atılan sloganlar ve yapılan mizahlar için...

Bizleri, yazılarımızla biriken muhalefeti uyaran yazılar yazanları bile şaşırttı sokaktaki tepkinin gençliği... Umutlandırdı... Ancak temkinli bir umut bu.
Uyarmıştık; "Tıkanmışlık" başlıklı yazımızda "Kendisinden daha akıllı olduğu düşünülen birilerinin kendisine sürekli akıl vermeye memur edildiği bir toplum, 'akılsız' yerine konulmuş demektir... Ülkedeki bugünkü siyasal iklim, toplumun gerçek iradesinin yansıtılmasına engeldir; ancak siyasetin ve siyasetçinin tıkanmışlığı, doğrudan ifade edilemeyen bu iradenin gücünün göstergesi olmuştur. Akil adamlar projesi, hükümetin 'ben yeterli olamıyorum, destek güce gereksinimim var; kadrolarım yetersiz...' açıklaması olarak kabul edilebilir" demiştik.

"Fısıltılar" başlıklı yazımızda da diyorduk ki: "Son on yıldır, toplumu baskılayacak çeşitli taktikler uygulanarak yönetilen bu süreç normalimiz gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Algı yönetimi ile topluma yaşananları yüksek sesle aktaranlar, süreci normal gibi göstermeye çalışıyorlar; ancak toplumun gerçek algısı fısıltılarda toplaşıyor. Telkinlerle yaygınlaştırılmaya çalışılan yanlışa rağmen, toplum doğruyu terk etmiyor... Fısıltıların uğultuya dönüşeceği, uğultuların da kulakları sağır edeceği noktaya doğru ilerliyoruz... Ülkenin gerçeği fısıltılarda birikti. Baskı rejimini yönetenlerin de farkında oldukları bir gerçek bu. İzleyerek ve gözetleyerek denetlediklerini ve baskıladıklarını düşündükleri toplumun gerçeğini, izler ve gözetlerken kendileri de görüyor olmalılar ki baskıyı giderek arttırıyorlar."

"Sayın Kılıçdaroğlu'na açık mektubumdur" başlıklı yazımızda da, "Haksız tutukluluklar, hukuk devletinin yasa ile yok edilişi, devletin temel çatısını ortadan kaldıracak anayasa çalışmaları, ayrılıkçı söylemlerin yayılışı, kimliklerin ortaya saçılışı üzerinden yürütülen ulusalcılık karşıtı politikalardan, özelden kamu sektörüne kadar mali denetim yolu ile kurulan baskılardan, toplumsal yaşama müdahale eden düzenleme ve fiili uygulamalardan yılmış olan toplumda muhalefet özlemi çığ gibi büyüyor" diyorduk.

Şimdi; korku tavanı delindi, bundan sonrası öncesi gibi olamaz. Herkes ders çıkarmalı, toplumun sesine kulak veren, demokrasiyi kendi diktasına yol açmak için değil, toplumun sesine kulak verecek şekilde algılayan yeni bir yönetime acilen gerek var diyorum. Bu mesaj, yalnızca iktidara değil, giderek kitlelerin beklentilerini okuyamaz hale gelerek bu toplumsal tepki birikimine dolaylı katkı koyan, iktidarın yanlışlarını görmek ve göstermek yerine, açılan çatlaktan yanlış yöne akıtılan suyu takip etme yanlışına düşen muhalefete... Mustafa Kemal'in aydınlığı gençlerin ellerinde yakılan meşaleden yayılınca; her yer yasakların simgesi haline gelen Taksim oldu. Genç dirilişi doğru okumak zorundayız... Aksini düşünmek bile ürkütüyor...