Sizlerin de çevresinde muhtemelen benzer yakınmalar çoktur. Son zamanlarda kiminle konuşsam; kimi çalıştığı yerin yönetiminden, kimi tuttuğu takımın yöneticilerinden, kimi kendini ait hissettiği partinin yönetiminden rahatsız. Şaşırtan yan; ülkeyi yönetenlerden halkın yarısı çok memnun iken, diğer yarısı en kötü yönetim olarak görmesi. Tarih mutlaka bir tarafı haklı çıkartacaktır elbet ama umarım olan ülkeye olmaz.

Birçok kurumda yönetememe sorunu olduğu ve liderlik vasıflarından uzak çapsız kişilerin yetersizliklerinin, kendi etraflarındaki dar bir kitle dışında diğerlerini mutsuz ettiği açıkça görünüyor. Öncelikle yönetici ve lider arasındaki farkları bir değerlendirelim dilerseniz. Yönetici sadece idareci, tekrarlayıcı ve devam ettirmeye odaklıyken, lider yenilikçi, özgün ve geliştiricidir. Klasik yöneticilerimiz kısa vadeli görüşlere sahip, sistem ve yapılar üzerine odaklı ve denetim sistemlerine güvenirken, liderlik vasfı olan kişi uzun vadeli görüşlere sahiptir, insanlar üzerine odaklanır ve kendi dürüst olduğu gibi, doğruluğa güvenir. Çapsız yönetici 'Nasıl ve Ne zaman' diye sorular sorarken, lider 'Neden ve Niçin' diye sorar. Yönetmeye çalışan var olan durumu kabullenmekten başka çıkar yol bulamazken, gerçek lider var olan duruma kafa tutacak cesarete sahiptir. Lider, fikirlere önem verip, esneklik gösterip risk alabilirken yönetici olaylara odaklıdır, esnemeyi beceremezken kuralcılık onun için engeldir. En iyimser düşünce ile yönetici işleri doğru yapmaya gayret ederken, lider doğru işler yapmaya gayret eder.

Bir liderde olması gereken vasıflar, vizyon yaratabilme yeteneği ile başlar. Doğru yerlerde, doğru kişilere görev verir. Yeri geldiğinde hatalarını kabul edebilir. Tepkici yansımaları ve aykırılıkları cesaretlendirebilir. Lider, uzun vadeli bakış açısında; iyimserlik, umut ve inanç verebilmelidir. Değişim yaratmak isteyen lider, ekipteki her bireyin özel olduğunu, olayları farklı algılayabileceğini bilir. Sabırla ve emek harcayarak ekipteki herkesin ihtiyaç duyduğu destekle değişimi gerçekleştirmeyi düşünür.

Kendimize olan güvenimiz aslında kendimize biçtiğimiz değeri yansıtır. Özgüveni olanlar, bulundukları ortamda var olduklarını hissettirirler, belirsizlik anlarında karar alırlar ve ortamda farklılığı dile getirmede sıkıntı yaşamazlar. Güvenilir olanlar; bulunduğu ortamda 'özü sözü bir' diye tanımlanırlar, herkesin hoşuna gidecek olan değil doğru olanı yapmaya odaklanırlar, kendi hatalarını kabul edebilirler. Lider, ortama getirdiği bilinçten, yaptıklarından, yarattığı şu an ve gelecekten sorumluluk alır. İnisiyatif sahibi olanlar, eyleme geçerken dış etkenlerin onu zorlamasını beklemezler. Sorunlar oluşmadan, önlemeye yönelik bir tutum içindedir. Sonuca ulaşmada mevcut duruma kayıtsız şartsız boyun eğmek yerine, kuralları zorlarlar.

Belki de bir yönetici yada liderde olması gereken temel şart vizyon sahibi olabilmesidir. Unutmayalım ki; göz bozukluğu sadece gördüklerimiz sınırlarken, görüş bozukluğu göreceklerimizi sınırlar. 'Her toplum hak ettiği şekilde yönetilir'. Her ne kadar doğruluk payı olsa da bana yetersiz kişilerin bir cümlesi gibi geliyor bu kısıtlayıcı değerlendirme. Hepimiz hak etmediğimizle gücümüz el verdiğince mücadele etmeliyiz. Gerçek liderler de ancak bu mücadele tarlalarında ortaya çıkabilir ve içinde bulundukları toplulukları ileri götürebilir.