Okuduğumda öğrenciydim, İstanbul 1965 baskılı, yaprakları iyice sararmış, "200 Yıldır Neden Bocalıyoruz?" başlıklı Niyazi Berkes'in yazdığı kitabı. 1962-1963'te Yön Dergisi'de çıkan yazılar İstanbul Matbaasında kitaplaştırılmış... Orada aklıma kazınan bir bölüm geldi aklıma hala bocalıyor oluşumuzu düşündüğümde... Parvus adını kullanarak yazan Marksist yazar  Alexander Helphand'ın Türk aydınlarına hitaben yazdıklarını "bugün ne değişti?" diye düşündürtmek için paylaşmak istedim.

Türkiye'nin siyasal esaretten kurtulabilmesi için önce ekonomik esaretten kurtulması gereğine işaret eden yazısında: "Çağımızın istediği bir iktisadi kuvvet vücuda getirmeyecek olursanız helak olmanız muhakkaktır. Balkan muharebesinden sonra da Türkiye mali ve sınai bakımdan eskisinden fazla soyulmaya devam edecektir. Zira bu memlekette asıl hükmedenler ne hükümet, ne Türk halkı, ne Müslümanlar, ne de Hristiyanlardır; burada gerçekte hükmeden Avrupa maliyesidir. Siz alacaklılarınızın hizmetçileri durumuna düştüğünüz gibi, devletiniz de onların çıkarına hizmet etmektedir. En önemli mesele, bütün hezimetlerinizin Avrupa diplomasisi ve yüksek mali çevreleri tarafından hazırlandığını artık anlamanızdır. Türkiye için kurtuluş yolu demokrasidir, fakat bu demokrasi sizin tanıdığınız diplomatlar ve bankerler Avrupası'nın demokrasisi değil, kendi müstebitleri ve soyguncuları ile savaşan Avrupa'nın demokrasisidir. Siz aydınlar halktan uzaklaşmışsınız; kendi milletinizi tanımıyorsunuz. Siz milletinizi, ya kendi hayalinizde kahramanlık heyulası şekline sokarak göklere çıkarıyorsunuz, ya da cehalet ve muhafazacılığından ötürü onu yerlere çalıyorsunuz. Fakat siz milletinizin kanının artık son damlasını akıtmakta olduğunu hala görmüyorsunuz, başkentinizin önünde gürlemekte olan top sesleri (Balkan Harbini kastediyor)kalplerinizi sarsmıyorsa, siz avcıları tarafından kuşatılmış bir av hayvanı gibi köşeye sıkıştırıldığınızı hala anlamıyorsanız size daha ne söyleyebilirim." demiş Parvus...

Berkes; yazarın bu sözlerini yorumlarken; "Bu acı sözlerin yazıldığı zamanlarda Türkçülük dergilerinin sahifeleri eski Türk tarihi kahramanlıkları, efsaneleri ve masalları ile....... tütüyordu.......... Fakat Türkiye'deki şartlar içinde Türkçülük hayali bir planda kalmaya mahkumdu. Türkçülük hareketinin olumlu hizmeti, Osmanlı aydınlarının kafasındaki dincilik, Batıcılık ve özellikle Osmanlıcılık hayallerini darbelemesi ve hatta yıkması; bunun dil, tarih, kültür ve çağdaşlaşma ile ilgili taraflarında Türk düşünüşünde önemli değişiklikler meydana getirmesi oldu. Tarih açısından Türkçülüğün ilerici yanı budur. Ama, Türk toplumunu, geçmişinin geri şartları içinden çekip geleceğin ileri demokratik toplumuna çıkarmanın gerektirdiği planlı ve rasyonel yolu bulmak işinde, Türkçülüğün başarısızlığını felaketli sonuçlara götüren ve İslamcılık, Osmanlıcılık kadar realiteden uzak yanları vardı." tespitinde bulunuyor.

Yazar Parvus'un yaşadığı süreçteki Türkiye'yi anlatırken, ülkeyi kıskacına alan Avrupa'ya, günümüzde ABD'ni de eklememiz gerekiyor. Asıl hükmedenlerle ilgili yargısı haksız mı? Ya aydınlarla ilgili tespitleri, hala aynı sorunlar yok mu?

Bugün yeniden İslamcılık ve Osmanlıcılık akımlarını canlandırma heveslilerine ve bu hevesler karşısında sadece yaklaşan seçimlere endekslenen aydın(!) zümreye bakınca; bocalayışımızın tarihimizle özdeş, aydınımızın hayallere tutunmayı gerçeklere somut çözüm üretmeye yeğleyişinin tarihi bir hastalık olduğunu görebiliriz. Berkes'in, sonuç kısmında kullandığı "Türk toplumunun taşıdığı büyük imkanların dar kafalı çıkarcıların elinde öldürülmüş olması" tespiti hala geçerli değil mi? Berkes; geri bırakılışımızı "geriletici kuvvetler" olarak tanımladığı kesitin uyguladığı "Atatürk'ün anladığı anlamda ulusal siyaset değil, hemen her noktada ona zıt siyaset" ile açıklıyor, dünü anlatırken, bugünü yaşıyorsunuz, sayfaları sararmış eski kitapta. Bizim payımıza düşen "YENİ" bu!... 

Sürüklendiğimiz yer ve konu başlıkları yeni değil, yeni olan bunun artık bir sistem dahilinde örgütlü bir yapıya dönüşerek, halen içinde olduğumuzu varsaydığımız rejimimizin yerine, bugün çerçevesi içine alındığımız bozulmanın, bir rejime dönüştürülerek içinin eski ve ilerleyişimize engel oluşturan değerlerin yeniden üretilişi ile doldurulacak olmasıdır. Yeni yılın ilk günlerine gündem oluşturan saray toplantısında "Atatürk fotoğrafı neden yoktu?" sorusunun yanıtını da bu satırlardan çıkarabilirsiniz. Bizi bekleyen genel seçimin hangi amaca hizmet ettiğini sorgulamadan seçimi ve seçilmeyi önceleyen, dağınıklıkları ile dağıtılmaya katkı koyan aydınlarımızı  düşündürtmek için ele alınmış bu yazı, belki kendi beyinlerinin içindeki iyimserlikle değil de, gelecek tasarımı yapanların beynindekileri okuyarak süreci değerlendirmeleri için bir fırsat olur.

Ne mi diyorum? "Yazmaktan okumaya fırsatı olmayanlar için eski diye bir köşeye atılmış eserlerde "yeni" diye sıkıştırıldığımız süreçten çıkış için çok doğru tespitler var, dağınık yapı ve aşırı iyimserlik ile geldik bugünlere, birilerinin tek tek çıkarlarının ulusumuzun önünde barikat kurmasının önüne geçecek bir birliktelik için hala geç değil...." diyorum. 

Leslie Lipson'ın bir sözü var: "Bir neslin uygulamaya koyduğu tedaviden bir başka neslin tedavi etmek zorunda kaldığı hastalık türer" diyor yazar. Berkes'in "İslamcılık ve Osmanlıcılık realiteden uzak" tespitinin sadece karşı olanları değil, bugün bizi bu akımlarla kuşatmaya çalışanlara doğrudan ya da dolaylı destek çıkanları da düşündürtmesi gerekiyor.
Eski ve geri  diye tanımladıklarımıza "Yeni" önekli başlıklara sığdırılanlarla kendiliğimizden sürükleniyor oluşumuz ne yaman bir çelişki.
2015 düşüncenin öne çıktığı bir yıl olsun ve ortak akılda birleşelim.