Özgür Gündem yazarları Delil Karakoçan ve Muzaffer Ayata, son günlerdeki yazılarında Güneydoğu ile ilgili çarpıcı tespitler yaptılar.
"Yerel yönetimler hangi 'modeli' örneklemişler, kimlerden esinlenmişler bilmiyorum ama bir farklılık yaratamadıklarını, kentin çehresinden, yolların durumundan anlamak mümkün..."
Delil Karakoçan ayrıca halkın, "Kürt siyasal eliti"nin duyarlılıklarına ilgisiz olduğunu, KCK davaları ile ilgilenmediğini, Diyarbakır'da toplanan "Birlik ve Çözüm Konferansı"nın beklenen etkiyi yaratamadığını belirtiyor.

Yazar, devamla bir arkadaşının tespitlerini aktarıyor: "Cemaatlerin gözle görülür bir çalışması var. 'Sosyal yardımlaşma fonları' cemaat yurtlarına, derneklerine aktarılıyor. Aileye, okula, işyerine her yere sızıyorlar. Gitmedikleri yer, çalmadıkları kapı yok gibi. Derinden derine topluma nüfuz ediyorlar."
"Önlem alınmazsa toplumsal taban kaybedilebilir. Kurumlar kalır ama toplumsal destek düşer." (Özgür Gündem, 27 Haziran 2013)

Fuhuş ve uyuşturucu

Muzaffer Ayata ise 22 Haziran tarihli yazısında bölgedeki toplumsal çürüme üzerinde duruyor: "Öyle ki Hakkari gibi yerlerde bile uyuşturucu kullanımının yaygınlaştığı, liseliler arasında bile yayıldığı basına yansıdı. Hakkari ki, Kürt kültürünün en güçlü olduğu ve Türk yaşam tarzının yaygınlaşmadığı bir bölgeydi. Üstelik gerilla savaşının ve halk direnişinin en güçlü olduğu yerlerden biriydi. Diyarbakır gibi direnişin ve demokratik örgütlenmenin başkenti olan bir yerde de uyuşturucu ve fuhuş giderek yaygınlaştırıldı."

Tespitlerin özeti

İki Özgür Gündem yazarının söylediklerini maddeler halinde belirtecek olursak;
- BDP (PKK), 10 yılı aşkın süredir yerel yönetimlerde iktidar olmasına rağmen bir "farklılık" yaratamamıştır.
- PKK'nın (BDP) siyasal çağrıları kitleler içinde bir duyarlılık yaratmamaktadır. Parti binalarından uzaklaştıkça halkın farklı bir gündeminin olduğu görülmektedir.
- Uyuşturucu ve fuhuş yaygınlaşmaktadır.
- Cemaatlerin girmediği yer yok. Toplum içindeki etkileri hızla yayılmaktadır.
- Bu gidişle tabanımızı cemaatlere kaptıracağız.

10 yıllık pratik

Bunlar önemli itiraflardır.
Bir siyasal akım, 10 yıllık (birçok yerde daha fazla) yerel yönetimler iktidarında, olumlu anlamda bir "farklılık" yaratamamışsa, topluma kendisinin neler yapacağı konusunda en önemli mesajı vermiştir.
Herkesin üzerinde birleştiği gerçek şudur: BDP'li belediyeler, hizmetler konusunda Türkiye'deki en başarısız belediyelerdir.
En temel hizmetler; temizlik, şehir içi yollar, çevre düzenlemesi vb. konularında büyük bir hayal kırıklığı yaratmışlardır.
Kürt milliyetçiliği propagandasını, belediyeleri almak için yeterli görmüşlerdir.

Devrim, halkı dönüştürür


Devrimci partiler, kitleleri harekete geçirerek iktidar olma mücadelesi verirler.
Halk devrimle yalnız eskiyen sistemi yıkmaz, aynı zamanda kendisinin de mücadele içinde dönüştürür, yeniler.
Cumhuriyet devrimimiz, sadece saltanatı yıkmamıştır; Osmanlı'nın çürümüş cemaat yapısının yerini; modern, demokratik ve sağlıklı bir millet almıştır.
Cumhuriyet tarihimizde devrimci kitle hareketinin geliştiği bütün dönemlerde, toplum içinde dayanışma, sevgi, birlik ve kardeşlik gibi olumlu değerler yükselmiştir.
Ama halk ayaklanmasını yaşandığı haziran ayının İstanbul suç istatistiklerine bakılsın. Kesinlikle önceki aylara göre daha olumlu bir tablonun ortaya çıktığı görülecektir.

Çürümeyi büyüten anlayış

Halkımızın ihtiyacı, Türk-Kürt çatışması veya kimlik ekseninde verilecek olan mücadele değildir.
Uyuşturucu ve fuhuştan bahsederken, olumlu "Kürt kültürü", olumsuz "Türk yaşam tarzı" gibi nitelemeler yapan bir anlayış, daha en başından kaybetmiştir.
Çünkü Gladyo-mafya-tarikat sisteminin çürümüşlüğünü etnik yapılarla anlatan kişi, gerçekte o çürümüşlüğün asıl sorumlularını gizlemektedir.
Öte yandan halkın toprak, iş, barınma, parasız eğitim ve sağlık, insanca yaşam, dayanışma vb. gibi ihtiyaçlarına cevap vermeyi esas almayan bir siyasal hareketin halktan aldığı desteği sürdürmesi mümkün değildir.

Bağımsız demokratik Türkiye seçeneği


PKK ise emperyalizmle işbirliği yaparak bir "siyasal statü" elde etmeyi, mücadelesinin biricik amacı olarak belirlemiştir. Bu mücadele halkın değil, "Kürt siyasal elitinin" mücadelesidir ve devrimcilikle ilgisi yoktur.
Bu mücadele uzun vadede halk desteğini devam ettiremez. Cemaatler ise, doğan boşluğu doldurmak üzere bizzat emperyalizm tarafından gerektiğinde değerlendirilecek bir seçenek olarak hazırlanmaktadır.
Ama Kürt yurttaşlarımız, Batıcı Kürt milliyetçiliğine de, Batıcı Cemaat İslamı'na da mecbur ve mahkum değildir.
Haziran ayaklanmasıyla birlikte Türkiye'nin gündemine oturan bağımsız-demokratik Türkiye seçeneğinin, önümüzdeki aylarda Güneydoğu illerimizde de giderek daha fazla yurttaşımızı kucakladığını ve harekete geçirdiğini göreceğiz.

Türkiye Kürtleri, Cumhuriyet devrimine katıldıkları için, herkesin hem fikir olduğu üzere, komşu ülkelerdeki Kürtlerden her bakımdan daha ilerdedirler.
Aynı gerçek bugün de geçerlidir.

Türkiye'nin antiemperyalist devrimci mücadelesiyle birleşmek, Kürdümüz açısından çağdaşlığa, demokrasiye, başı dik ve onurlu yaşama ulaşmanın biricik yoludur.
Haziran ayaklanması bu gerçeği bir kez daha gösterdi.