CIA Başkanı çuvalcı General David Petraus Ankara'ya geldi. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere en üst düzeyde kabul edildi. Hemen ardından Suriye'de bir yıldır süren kışkırtmalarda vites büyütüldü.

Şam'da patlayan bombalar için bir adres aramak gerekmiyor. Her şey ayan beyan ortada. Ortada bir şey yokken Çadırkent kurmuşlardı. On binlerce, hatta yüz binlerce mülteci bekliyorlardı. Gele gele 15 bin kişi geldi. Onların da 9 bini çok geçmeden geri döndü. Petraus anlaşılan bu sefer yeni bir mülteci dalgasını örgütledikleri haberiyle geldi. AKP hemen yeni kamp yeri inşasına başladı. Daha ortada mülteci yok! Yandaş basın psikolojik savaş görevine başladı. "500 bin mülteci bekleniyormuş."

Bu haberlerin yayınlandığı 15-16 Mart günlerinden sonra birinci gün bin kişinin, ikinci gün 200 kişinin geldiği yazıldı. Üçüncü gün haberlerde hiç mülteci yoktu.

TUZAK VE KIŞKIRTICILAR

Bütün dünyaya rezil oldukları bir oyunda figüran rolü üstlenmiş durumdalar. Irak, Afganistan ve Libya'da işledikleri suçlar ortada olan bir emperyalistin çıkarı için, komşularını arkadan hançerliyorlar. Dünyanın neresinde olursa olsun, böyle bir eylemin sahipleri, savunucuları; en aşağılık işi yapmaya soyunan olarak damgalanırlar. Çarpıcı olan şudur: Star gibi AKP yandaşı gazete, "Aman dikkatli olalım, bizi tuzağın içine çekiyorlar" yollu yazılar yayınlanırken, Milliyet gibi bazı gazeteler tam gaz savaş kışkırtıcılığı yapıyorlar (17 Mart 2012).
Fethullahçı basın-yayın organları yanı sıra Milliyet gibi gazeteler aracılığıyla yapılan savaş kışkırtıcılığı, Atlantik ötesinin Türkiye'nin içine uzanan kollarının uzunluğunu ve etkinliğini kanıtlıyor.

MEZHEP AYRILIĞI

"Suriye'de sahneye konan kaos ve parçalama eyleminin asıl hedefi Türkiye'dir" dedik. Bu tespiti yapmak için "uzman" olmak gerekmiyor.
Basına yansıyan haberlere göre, Hatay'daki kamplarda bulunanlar Samandağlı yurttaşlarımızı suçlamışlar; " Esad, Samandağ'ın Alevi Arap kökenli T.C yurttaşlarını kendilerine karşı kullanıyormuş..." Ellerine silah ve bomba verilerek Suriye'de cinayetler işleyenlerin bir görevi de, mezhep çatışmasını Türkiye'ye sıçratmak... Görevlerini yapıyorlar. Ama Suriye'deki gelişmeleri Türkiye'de mezhepsel ve etnik ayrımların daha da derinleşmesi için kullanmak isteyenlerin bununla yetinmeyecekleri açıktır. Türkiye'de mezhep tartışmalarını son günlerde yoğunlaşması dikkat çekicidir. 4+4+4 Eğitim Sistemi önerisinin mezhep ayrılıkları tartışmasını tetiklemesi düşündürücüdür. AKP'ye gelinceye kadar hiçbir iktidar Türkiye'de mezheplerin adını telaffuz ederek kendi izleyeceği politikayı açıklamak gibi bir tavra girmedi. Ama AKP giderek daha yoğun bir şekilde mezhep farklılıklarına vurgu yapıyor. Bu vurguyu Suriye'deki gelişmelerle birlikte düşünmek gerekiyor.

"ÖZEL GÖREVLİ" GAZETECİLER

Bütün bu gelişmeler yaşanırken iki Fethullahçı yazar, iki dikkat çekici köşe yazısı kaleme aldı. Bavulcu Mehmet Baransu, 27 Şubat tarihli köşe yazısında; yakında çıkacak olan kitabında yer alan ve bir Tuğgeneral'le bir Korgeneral arasında geçtiği söylenen konuşmayı yayınladı. Baransu, Generallerin Alevi olduğunu ve konuşmanın 28 Şubat sürecinde yapıldığını iddia ediyor. Diyalogları okuyan normal zeka sahibi her insan, en adisinden bir Gladyo imalatı ile karşı karşıya olduğunu anlar. Amaç, toplumun en geri kesiminde, Alevi düşmanlığını körüklemek.

İkinci köşe yazısını, 3 Mart tarihinde Taraf'ın "polis" yazarı Emre Uslu yazmış. O da "Esad'ın ajanlarının Hatay'da cirit attığını, buradaki Alevileri kışkırttığını" yazıyor. Emre Uslu da Hatay'daki yurttaşları önce Alevi ve Sünni diye ayırıyor, daha sonrada Alevi yurttaşların Esad tarafından kullanılabileceklerini söylüyor. Bir çatışmanın taşları döşeniyor usul usul...

SURİYE'DEN TÜRKİYE'YE UZANAN FAY HATTI

Dünyanın her yerinde toplumsal fay kırıkları, siyasal sınırlarda bitmez. Komşu ülkelerin içinde devam eder. Irak'ta ki fay kırıklarının bir ucu Türkiye'dedir. 12 yıllık pratik bunu kanıtladı. Balkanlar ve Kafkaslarda yaşanan toplumsal çatışmalar Türkiye'yi etkiledi. Suriye ise bunların hiçbirine benzemez. Suriye parçalandı mı Türkiye bir arada kalmaz. Suriye'deki toplumsal depremin asıl yıkıcı sonuçları Türkiye'de görülür. Her vatanseverin üzerinde düşünmesi gereken büyük gerçek budur.

[email protected] <mailto:[email protected]