Tüm kayıplarımızın ailelerinin acısını yürekten paylaşıyor, kendilerine sabır, metanet diliyorum. Bundan sonra ülkemizde, dünyamızda, birlik, beraberlik ve barış olsun.

Film boyunca bu filmi yazıp yazmamak konusunda çok kararsız kaldım.
Aslında daha da öncesinde...
Filme gidip gitmemek konusunda çok kararsızdım.

Neden mi?
Neden içimizde o kontrolsüzce çoğalan hücreler... "Kanser"...
Filmde o tek sözcükle yüz yüze kaldığımız onlarca zorluk; "kanser" vardı. Çok yakın iki arkadaş olan Emily ve Jess'in, Jess kanser olduktan sonra yaşadıklarını anlatan bir filmdi bu. Sonra kanserle savaşmış cesur ve onurlu insanları hatırladım.
Hastanede, evlerinde, mücadelelerini verdikleri o en zor anlarda bile sevdiklerinin bir yüzünü görerek huzur ve sevgi ile gülebilen!
Kanser hayatlarına girdikten sonra hayatlarını ölümcül bir hastalığın gölgesinde değil, sevgi dolu kalplerinin ışıltısında yaşamayı sürdürmeyi seçebilen!
Şartlar ne olursa olsun yaşamlarındaki her anı onurlandırmayı bilebilen o insanlar!
Bire bir şahit olduğum üzere.
Böylelikle filme gitmeye karar verdim.
Peki yazacak mıydım bu filmi?
Davet edecek miydim sevgili okurlarımı?

Film boyunca kararsız kaldım.
Öyle sahneler oldu ki, "Yok..." dedim. "Yazmayayım."
Sonra öyle başka sahneler oldu ki, bu defa "Evet" dedim. " EVET!"..."Muhakkak yazmalıyım!"
Küçük not defterimi bir yanımdaki koltuğa koydum.
Bir toparladım çantama kaldırdım.

Film bittiğinde ise kararımı vermiştim!
Aslında şöyle oldu... Film ilk bittiğinde şanslıydım.
Filmin sonundaki yazılar uzun uzun geçti. Işıklar bayağı bir süre yanmadı. Oturduğum koltukta filmin bana yaşattıklarını özümseyecek zamanım oldu.
Işıklar yandığında ise alelacele kendimi sinemadan dışarı attım çünkü bu sefer de film ile ilgili cümlerler içimden hızlı hızlı geçmeye başlamıştı.
Hemen not defterimi çıkarıp hiç vakit kaybetmeden onları bir bir yakalayıp yazıya geçirmeliydim.
O zaman anladım ki film boyunca boşu boşuna yazayım yazmayayım mı diye düşünüp durmuşum. Filmin sonunda içim kendi kendine kararını verip yazımı yazmaya başlamıştı bile!
Milly ve Jess ile gerçek bir dostluğun ne kadar olağanüstü bir şey olduğunu öyle güçlü bir şekilde hissetmiştim ki... O duygu önce beni seyirci koltuğuma sabitlemiş, sonra alelacele yazımı yazmaya sürüklemişti!                                                                                                        Hayatta ve aranızda ne olursa olsun yanınızda en içten gülümsemesi ile dimdik duran bir dostluğun sarhoşluğunda bana bu yazıyı yazdırmaya başlamıştı...
Hayat... En zor anlarınızda... O çok sevdiğiniz dostunuza  "Ver elini arkadaş" deyip, sonsuz bir güvenle gülebilmek için!
 "Seni Şimdiden Özledim (Miss You Already) " filmine davetlisiniz Sevgili Okurlar.

Bir de, size bu filme, özellikle, aradınızda çok güçlü bir bağ kurduğunuz, kız ya da erkek, çok yakın bir dostunuz ile gitmenizi öneriyorum.
Neden biliyor musunuz?
Filmdeki iki yakın dost Milly ve Jess'in yaşadıklarını yanınızdaki dosttunuzla izlerken "Aa... Buna benzer bir şey bizim de başımıza gelmişti, hatırladın mı?" diyebilmek için!
Milly ve Jess, şüphesiz onlarda bir geçmişi olan bir parçayı, tüm neşeleri, dostlukları, çoşkuları ile haykırarak söyleyip dans ederken, sizin de böyle çılgınlar gibi söyleyip dansettiğiniz ortak bir parçanız olduğunu hatırlayabilmeniz için!
Milly ve Jess birbirlerine karşı bencil davranıp aralarında sorun çıktığında, sizin de dostlunuzla aranızda yaşadığınız benzer sorunlarda birbirinizin yaşadıklarını bir daha ve belki başka açılardan da anlayabilmek için!
Filmin komik sahnelerinde beraber gülüp, zor anlarında birbirinizden güç alabilmeniz için!
Hayatın, en zor anlarınızda, o çok sevdiğiniz dostunuza, "Ver elini arkadaş" deyip, sonsuz bir güvenle gülebilmek olduğunu bir kere daha görebilmek için!
Nihayetinde o can dostunuz ile paylaştığınız özel anlarınıza bir yenisini daha ekleyebilmek için!
Davetlisiniz!