Giden yıl 2020’de hiç mi güzel bir şey olmadı. Oldu elbette. Ancak küresel salgın ve İzmir depreminin gölgesinde kaldı hepsi. Onca insan hayata veda ederken sürpriz emeklilik şölenime dair güzellikleri yazamadım. Bulaşıcı hastalıkların kontrolüne yönelik akademik bilgi ve deneyimlerimi paylaştım sadece. Dünya Sağlık Örgütü’nün “bu bir küresel salgındır” ifadesini kullandığı tarihtir 11 Mart 2020. Bir gün öncesi de kızım Ekin ve evlat kadar yakın kızlarım sayesinde sürpriz emeklilik şölenine dönüşüveren altmış altıncı yaş günüm. Bugünden o güne bakınca bulaş için en tehlikeli, ancak salgından habersiz özgürce sarılıp, öpüştüğümüz son gündür 10 Mart 2020.

 “İkinci Bahar” şarkısını duyduğumda, bulunduğumuz mekanın canlı müzik günü değişti sandım. Ayağa kalkıp sesin geldiği yöne baktığımda dost simaları görüp şaşırdım. Ancak bir o kadar da duygulandım tabii. Dost simaların çoğu sanatçı akademisyen evlatlar, diğerleri de ben gibi ruhu sanattan yana olanlar. İkinci Bahar konserimin solist, piyanist akademisyenleri yanı sıra düzenlediğim bilimsel toplantıların profesyonel dansçıları da vardı aralarında. Dans Terapinin, başta kanser olmak üzere, kronik hastalıklardan korunmaya yönelik önemini yalnız anlatmakla yetinmeyip, bir tango gösterisiyle de taçlandıran akademisyenler.

Dünün öğretim görevlisi, bugünün doçent ve profesör unvanlı öğretim üyesi evlatlarıyla paylaştığım unutulmayacak güzellikte bir gündü o gün. Bulunduğumuz mekanın bahçesi bana özel hazırlanmış, duvardaki dev ekrana kahkaha atan portrem ve sık kullandığım ”Yüzünüz Sağlıkla Gülsün” sözleri yansıtılmış, ayrıca kartpostal olarak da bastırılıp, dağıtılmıştı. Kartpostalın arka yüzünde “Kutlama” şarkı sözlerine yer verilmiş, altına da “bu şarkıyı Melek Gülsün için hep birlikte söyler miyiz” diye not düşülmüştü. İkinci Bahar’dan sonra Kutlama şarkısını da birlikte söyledik. Ne şarkıların sonu geldi, ne de dansın. İkinci Bahar, Ege Üniversitemin 50.kuruluş yıldönümüne atfen, konservatuar akademisyen ve öğrencilerinin katkılarıyla düzenlediğim, aynı zamanda solistliğini de üstlendiğim konserin adı. Kutlama da atmış altıncı yaş ve emekliliğimi kutladığım günün adı oldu. Başlıyordu ömrümde yeni bir fasıl. Kitap şeklinde yaptırılmış pastamın üzerine de benzer sözler yazdırılmıştı.

Bana yakın çevrem resmi bir tören istemediğimi, “Bir kutlama olacaksa illaki şarkılı, türkülü olur, ancak mutlaka samimiyetine inandığım insanlarla olur” dediğimi bilir. Sezen Aksu şarkılarını ne çok sevdiğimi, ancak “İkinci Bahar” ve “Kutlama” şarkılarının aklımdaki, kalbimdeki yerlerinin bir başka olduğunu da. Her şarkı bir şey anlatır. Sezen Aksu şarkıları anlatmaz, için, için yaşatır da. Yirmili yaşlarımın sultanıdır Sezen Aksu. Çoğu kişinin bilmediği yıllardan bilirim sesinin güzelliğini. Bir başladı mı söylemeye kaç sokak ötesinden duyulurdu sesi. Dünden bugüne sadece şarkı söylemedi. Beste yaptı. Güfte yazdı. Hiç durmadı üretti, halen üretmekte. Onlarca konser verdi. Her konserinde keşfedip,  yetiştirdiği genç sesleri tanıttı. Kıvamına geldiklerinde de özgür bıraktı. Yalnız sesine değil, sevdiği işi yapmaktan yana azmine, genç yeteneklere destek olmayı görev sayan çabasına hayran kaldığım insandır Sezen Aksu. Kendime benzetirim görev insanı kimliğini. Tıpkı yaşamda var oluş nedenimizin izimizi bırakmak olduğu gibi. Belki birlikte olduğumuz insanlarda. Belki yetiştirdiğimiz insanlarda. Arkamızda iz bırakmaya çabalamamız, ancak bunu yaparken anlayış, hoşgörü, sevgi ve nezaketi elden bırakmadan çabalamamız gerektiği gibi.

Bu unutulmayacak güzellikteki günün sonunda bana hitaben hazırlanmış konuşma metninde benzer sözlere yer verilmişti. Mezuniyet törenlerinde uğurladığım gençlere hitaben söylediğim sözler. Yaşamda varoluş nedenimizin izimizi bırakmak olduğu. Çok duygulandım emekliliğime, yani ömrümde yeni başlayan fasla uğurlanırken okunan sözlerden. Ahde vefa idi beni duygulandıran, yetiştirdiğim evlatların emeğe olan saygısı, sadakati. Kırk bir yıllık çalışma hayatımda görevimi layığıyla yapmak, sağlık ve afiyetle emekli olmaktan öte bir arzum olmadı. Şükür bugünüme!