Bazılarına göre ulusun kurtarıcısı, bazılarına göre ise eli kanlı bir adam olarak görülen 1980 Askeri Darbesi'nin lideri 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren 98 yaşında öldü. Bizde ölünün arkasından kötü konuşulmaz. Ölen kişi ne kadar kötü olursa olsun rahmet ile anmak bir gelenek. Ancak bu geleneğe söz konusu Kenan Evren olunca pek uyulmadı. Siyasilerin hiçbiri taziye mesajı yayınlamadı. Devlet töreni yapılacak mı yapılmayacak mı konusu bile tartışma yarattı. Gazetelerde 'hesap vermeden gitti', sosyal medyada 'Kenan Evren geberdi', 'Kenan Evren 98 yaşında öldü, 17 yaşındaki Erdal Eren hâlâ yaşıyor', ölümünün Anneler Günü'ne denk gelmesi nedeniyle 'en güzel anneler günü hediyesi' vb. yorumlarda bulunuldu. Bugün Kenan Evren'in ölüsü üzerinde tepinen halk ile darbeci generaller tarafından hazırlanan ve bugün hâlâ yürürlükte olan 1982 Anayasası'na yüzde 91 oranında 'evet' diyen halkın aynı olması ise bir hayli düşündürücü. Aynı halk oylamasında, Kenan Evren otomatik olarak Cumhurbaşkanı da seçilmişti.

Biz o günleri yaşamadık, yaşayan büyüklerimizden o günleri dinlediğimizde ise hemen hepsinin birleştiği tek bir görüş var,  'Askeri darbe öncesi sokağa çıkamaz olmuştuk..' Elbette o günleri ve yaşananları iyi irdelemek gerekiyor. Darbe öncesi toplumsal yaşama egemen olan şiddet ve suikastlerin darbenin meşru kılınmasına zemin hazırladığı, planlı olduğu yönündeki görüşler yabana atılacak cinsten değil. Peki darbe sonrası ne oldu? 'Darbe öncesi sokağa çıkamayan insanların binlercesi sokaktan, evlerinden toplandı.

Siyasi ve sosyal hayatı yeniden dizayn eden 12 Eylül askeri müdahalesi ülkede mutlak baskının hakim olduğu bir atmosfer yarattı. Darbenin ardından 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişinin cezası infaz edildi. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 171 kişinin gözaltında işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı. Üç gazeteci silahlı saldırıda öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde 299 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinde öldü.

Nitekim bu dünya kimseye kalmaz. Gencecik fidanların idam kararlarını imzalarken 'elim hiç titremedi' diyen idamları "Bitaraf olduğumuzu göstermek için yaptık. Sağ-sol demesinler diye taraf olmadığımızı göstermek için bir sağdan bir soldan, bir sağdan bir soldan, bir sağdan bir soldan" yaptık diyen Kenan Evren de öldü. Dünya ona da kalmadı. Ama darbe sonrası kurulan ve onun başında olduğu ve Aralık 1983'e dek varlığını sürdüren Milli Güvenlik Konseyi tarafından oluşturulan darbe ürünü birçok uygulama hâlâ yaşıyor.12 Eylül, sadece darbenin yapıldığı ve darbeyi yapanların yönetimde yer aldığı süreye özgü bir darbe değil, yansımaları bugüne kadar geliyor. Bir aydan daha az kalan 7 Haziran seçimlerine, 12 Eylül ürünü olan yüzde 10 barajıyla gidiyoruz mesela ve bu saçmalığa seçim diyebiliyoruz. 2010 referandumunda halkı darbecileri yargılayacağız darbe anayasasından kurtulacağız diye kandıran iktidar, HDP barajı geçemesin diye dua ediyor. Her fırsatta yakındığı darbe ürünü anayasanın ardına sığınıyor. Demokrasi adına kat edilen yol, elde edilen kazanımlar iç güvenlik yasasıyla bir çırpıda ortadan kaldırılıyor. Darbe ürünü yurttaşlık tanımı, zorunlu din dersi, Siyasi Partiler Yasası, tamamen siyasileşen ve gereksiz bir kurum halini alan Yüksek Öğretim Kurumu(YÖK) duruyor. Üniversiteler bilim üretmekten uzak, rektörler aldıkları oya göre değil, siyasi görüşlerine göre atanıyor.

Bugün yapmamız gereken tek şey, kimsenin sokağa çıkamaz olduğu, insanların şehirdeki sağ-sol çatışmalarından kaçmak için köylerine dönmek zorunda kaldığı, şiddetin sıradanlaştığı darbe öncesi yılları da gencecik fidanların sırf 'tarafsızlık göstermek için' asıldığı darbe sonrası yılları da unutmamak. Hiç unutmayın!..