Yüzyılı aşkın süredir, yaşadığımız kent İzmir’imize değer katan Rüstem ailesinin günümüz temsilcilerinden sevgili dostum, kardeşim Mert Rüstem’in koleksiyonu ‘Osmanlı Hoşgörüsünde Kudüs’ fotoğraf sergisi Ahmed Adnan Saygun Sanat merkezinde bir süredir İzmirlilerin ziyaretine açıldı. 1880-1905 yılları arası yaşamı anlatan 100 fotoğraf yer alan sergi 2 Haziran tarihine kadar ziyarete açık olacak.

Arapça El Kuds, İbranice Yeruşalayim (Barış şehri) olarak adlandırılan Kudüs, üç semavi din için büyük önem taşıyan dünyanın en eski kentlerinden biridir. Rüstem serginin açılış konuşmasında, "Bu serginin amacı bütün inançlara eşit mesafede saygı göstererek, Osmanlı döneminde (1517- 1917) sağlanmış olan hoş görü ve saygı iklimi altında Semavi Dinlerin barış içinde ibadetlerini yapabildiklerini belgelemektir. Tüm gönülleri aynı mesafe ve sevgiyle kucaklamak esas alınmıştır" dedi.

Kudüs, tarih boyunca, birçok kutsal kabul edilen yapıya ev sahipliği yapmasından dolayı çok sayıda savaşa sahne olmuş ve defalarca yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Kudüs Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi ile beraber Osmanlı idaresine girmiştir. Osmanlı idaresi 1517'den 1917’ye kadar 400 sene devam etmiştir. Kudüs, I. Süleyman yönetiminde zengin bir dönem yaşamıştır. Bu dönemde şehri çevreleyen büyük duvarlar tekrar inşa edilmiştir. Kudüs'e su getiren kanallar tamir edilmiş ve çeşmeler inşa edilmiştir. Kanuni'nin eşi Hürrem Sultan Kudüs'e bir külliye inşa ettirmiştir. Osmanlı yönetimi boyunca Kudüs önemli bir din merkezi olarak kalır.

1744 yılında, bir İngiliz referans kitabı, Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak saymıştır.
1840 ve 1850’de, uluslararası güçler, Filistin’de çekişmeye başlamıştır. Ana yaklaşım nedenleri bölgede bulunan dini azınlıkların üzerindeki korumalarını artırmaktır ve ana çekişmeler, genelde Kudüs’te bulunan konsolosluklar aracıyla gerçekleşmektedir. Prusya Konsolosluğuna göre, 1845 yılındaki nüfus 16.410 idi. 7120 Yahudi, 5000 Müslüman, 3390 Hristiyan, 800 Türk asker ve 100 Avrupalı bu sayıyı oluşturmaktaydı.

1867’de, Amerikan Misyoner raporlarına göre, Kudüs’ün nüfusu 15.000 üzerindeydi; 4000-5000 Yahudi ve 6000 Müslüman. Her yıl 5000 ile 6000 arasında Rus Hristiyan hacı şehirde bulunurdu.1874’te Kudüs özel bir idareye sahip bir vilayet oldu. Suriye Vilayetinden kopuk, direkt olarak İstanbul’a bağlı bir şehir oldu. 1880’lere kadar Kudüs’te hiçbir resmi yetimhane yoktu. Bunun sebebi ailelerin birbirlerine bakmasıydı.

            Rüstem’e göre serginin amacı bütün inançlara eşit mesafede saygı göstererek, Osmanlı döneminde (1517- 1917) sağlanmış olan hoş görü ve saygı iklimi altında Semavi Dinlerin barış içinde ibadetlerini yapabildiklerini belgelemektir.

Üç din farklı sebeplerle Kudüs’ü kutsal kabul eder. Bu dinlerin her biri için en kutsal yerlerden bazıları Kudüs'te bulunur; en önemlisi ise Tapınak Tepesi/Haram-ı Şerif'tir.

Yahudi inancına göre klasik antik çağda Kudüs, Tanrı'nın ikamet ettiği dünyanın merkezi olarak kabul ediliyordu. Yahudi dini hukukunda Kudüs şehrine özel bir statü verilmiştir. Özellikle Kudüs dışındaki Yahudiler o tarafa dönük olarak dua ederler.Kral Davud'un, MÖ 1000 dolaylarında şehri Yahudi devletinin başkenti olarak kurmasından ve oğlu Süleyman'ın, İbrahim'in neredeyse İshak'ı kurban edeceği yere Tapınağı inşa etmesinden bu yana, bu tapınak, Yahudi halkının simgesidir. Kral Davut'un Kudüs'le ilgili özlemlerinin çoğu dualara ve şarkılara uyarlanmıştır.

Haçlılar dönemi dışında hiçbir halk ya da devlet Kudüs'ü başkent yapmamıştır. Yahudiler, Kral Davut'un zamanından bu yana, yabancı yöneticiler tarafından şehirde yaşamalarının zorla engellendiği birkaç dönem dışında, Yeruşalim'de sürekli varlıklarını sürdürdüler. Yahudiler 1880'den bu yana şehir sakinlerinin çoğunluğunu oluşturuyor ve bugün Yahudiler şehir nüfusunun üçte ikisinden biraz azını temsil ediyor.

İbranice İncil'e göre, bugün Tapınak Tepesi olarak bilinen yerdeki Birinci Tapınak, Kral Süleyman tarafından yaptırılmış ve M.Ö. 930'da bitirilmiştir. Moriah Dağı, İbrahim'in neredeyse oğlunu kurban edeceği ve Tanrı ile konuştuğu yerdir. Babilliler M.Ö. 587/6 yılında şehri ele geçirdiklerinde tapınağı yıkıp Yahudileri sürgüne gönderdiler. Babil'in ele geçirilmesinden itibaren Yahudilik kanunlaştırıldı.

Hıristiyan inancında Kudüs'ün Eski Ahit'teki yerinin yanı sıra İsa'nın hayatındaki yeri de ona büyük önem vermektedir. Kudüs, Hz. İsa'nın çocukken Tapınakta "sunulması" ve bayramlara katılması için getirildiği yerdir. İncile göre Hz. İsa, Kudüs'te, özellikle de Tapınağın avlusunda vaaz verdi ve şifa verdi. İncillerin her birinin sonunda, Hz. İsa'nın Kudüs'teki bir "üst odada" yediği Son Akşam Yemeği, Gethsemane'de tutuklanması, yargılanması, Golgota'da çarmıha gerilmesi, yakınlarda gömülmesi ve dirilişi ve göğe çıkışıyla ilgili anlatımlar vardır. Kudüs Hıristiyanlığın beşiği olarak kabul edilir.

Kutsal Kabir Kilisesi'nin, İsa'nın çarmıha gerildiği ve mezarının gömüldüğü yer üzerine inşa edildiği söylenmektedir. Kutsal Kabir Kilisesi Hıristiyan dünyasının en önemli kilisesi olarak kabul edilir.

Orta çağda Hıristiyanlar Kudüs'ün dünyanın merkezi olduğunu düşünüyorlardı. Orta Çağ Avrupa haritaları Kudüs’ü en üste yerleştiriyordu.

İslam'da Kudüs, Mekke ve Medine'den sonra üçüncü en kutsal şehirdir. Müslümanlar, Hz. Muhammed'in Gece Yolculuğu (İsra ve Mirac) sırasında Kudüs'e nakledildiğine inanırlar. Kuran, Hz. peygamberin mucizevi at Burak tarafından Mescid-i Haram'dan, namaz kılacağı Mescid-i Aksa'ya götürüldüğünü ve ardından bir gecede cenneti ziyaret ettiğini anlatır.

Kudüs şehri, Kur'an'da herhangi bir isimle anılmasa da daha sonraki İslam literatüründe Hz. Muhammed'in Gece Yolculuğunun yapıldığı yer olarak zikredilmektedir. Birçok hadiste Mescid-i Aksa'nın Kudüs'te olduğu belirtilmektedir:

Kudüs'ün İslam'daki manevi önemi, ilk kıble olmasından dolayı daha da vurgulanmaktadır. İslami gelenek, Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göçünden sonraki 16. veya 17. aya kadar Kudüs'e doğru namaz kıldırdığını, o zamana kadar Allah'ın ona Mekke'deki Kabe'ye yönelmesini söylediğini savunur.

Kudüs'ün Müslümanlar için önemi ve kutsallığı onun Hz. İbrahim, Hz. Davut, Hz. Süleyman ve Hz. İsa ile olan güçlü ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Hepsi İslam'ın peygamberleri olarak kabul edilir ve Kuran'da hikayelerinden bahsedilir.

Tüm bu inançların ibadethaneleri ve kutsal mekanları bir birinle yan yana ve iç içedir.
Bugün Tapınak Tepesi'nde erken Emevi dönemine ait üç anıtsal yapı hakimdir: Kubbe-i Sahra (MS 691), Kubbet-üs-Sahra (MS 691-692) ve Mescid-i Aksa (MS 705-715). Müslümanlar ona "Kudüs" (kutsal yer) adını verirler. İslam geleneğine göre Hz. Muhammed, şu anda Kubbet-üs-Sahra'nın çevrelediği kayadan göğe çıkmıştır.

Sergide yer alan fotoğrafları incelerseniz Osmanlı döneminde yan yana bu üç dinin huzurla ibadet edebildiğini izleyebilirsiniz.

Sergi hala ziyarete açık ve çok etkileyici. Bu bilgiler ışığında ziyaretin sizleri daha da zenginleştireceğine inanarak sevgili Mert Rüstem’den öğrendiklerimi sizlere de aktarmaya gayret ettim. Belki siz de benim gibi yeni şeyler öğrenmişsinizdir.