12 Haziran günü İzmir Karaburun açıklarında şiddetli bri deprem olunca, bu konuda biraz bilgi vermeyi uygun gördük. Bilindiği gibi ülkemiz deprem açısından aktif bir bölgede bulunmakta. Çok uzun bir Anadolu Fayı'ndan başka, özellikle Ege Bölgesi'nde kısa ama çok sayıda fay bulunmakta. Dün yaşanan deprem de denizde, 5 km derinlikte ve Karaburun'la Midilli Adası arasında, Midilli'ye daha yakın bir noktada oldu. Ülkemizde can kaybı olmadı ama Midilli'de bir kişi yaşamını yitirdi. Ayrıca yaralananlar ve maddi hasar da var.

Depremler doğadaki en korkutucu ve zarar verici olaylardan biridir. Deprem, uzun bir zaman aralığında biriken gerginliğin aniden serbest bırakılmasından kaynaklanan ani bir yer hareketidir. Yüz milyonlarca yıl içinde plakalar halindeki yerkabuğu yapısı, yavaş hareketlerle birbirini etkileyerek ve birbirlerinin üzerine binerek Dünya'yı ve Dünya'nın yüzeyini şekillendirmiştir. Bazen bu hareketler çok yavaştır. Kimi zaman da, bu plakalar birbirine kilitlenir ve biriken enerjiyi serbest bırakamazlar. Birikmiş enerji yeterince arttığında da, plakalar dayanamaz ve ayrılırlar. Eğer deprem nüfus yoğunluğunun fazla olduğu bir bölgede olursa, ölüm veya yaralanmalara ve büyük maddi hasarlara neden olabilir. Biliminsanları, gelecekte hasar verecek depremlerin yerlerini ve olasılığını belirlemeye başlamışlardır. En büyük tehlikenin bulunduğu alanlar belirlenip, depremlerin etkilerine dayanacak yapıların tasarımında kesin ilerlemeler sağlanmaktadır.


Tarihteki bazı depremler


Depremlerle ilgili bilimsel çalışmalar göreli olarak yenidir. 18. yüzyıla kadar depremlerin tanımlaması zayıf olarak yapılabilmiş ve depremlerin doğal nedeni çok az anlaşılabilmiştir. Doğal nedenler bulmaya çalışanlar çoğu zaman iyi nedenler bulamamışlardır. Yaygın bir kuram, depremlerin Dünya'nın derinlerinde bulunan mağaralardan dışarı çıkan havadan kaynaklandığı biçimindedir.

Ayrıntılı bilgiye sahip olduğumuz en eski deprem, Çin'de milattan önce 1177'de olmuştur.  Avrupa'da olan depremler, M.Ö. 580 gibi erken bir tarihe kadar gitmektedir ancak ayrıntısı bilinen en eski tarihli deprem 16. yüzyılın ortalarında olmuştur. Amerika Kıtası'ndaki en eski depremler 14. yüzyılın sonlarında Meksika, 1471'de Peru depremleridir ancak bunların kayıtları ayrıntılı değildir.

Kuzey Amerika'nın kaydedilmiş tarihinde en çok hissedilen depremler, Missouri, New Madrid yakınlarında 1811-1812'de olan bir seridir. Büyüklüğü yaklaşık 8 olarak tahmin edilen büyük bir deprem, 16 Aralık 1811 sabahı olmuştur. 23 Ocak 1812'de bir diğer büyük deprem olmuş ve en şiddetli olan üçüncüsü, 7 Şubat 1812'de olmuştur. Bu büyük depremler arasında artçı sarsıntılar neredeyse kesintisiz olarak aylarca sürmüşür. Yerleşimin az olduğu bir bölgede olduğundan etkileri az olmuş, ölüm ve hasarlar sınırlı kalmıştır. Bu büyük depremlerden biri aynı bölgede bugün olsaydı, milyonlarca insan ölebilir ve milyarlarca dolarlık hasar oluşabilirdi. 1906'daki San Francisco depremleri, Kuzey Amerika tarihinin kaydedilen en yıkıcı depremleriydi. Deprem ve ardından gelen yangın sonucu yaklaşık 700 kişi öldü ve şehir harap oldu. 27 Mart 1964'teki Alaska depremi San Francisco depreminden de büyüktü. İki kat daha fazla enerjinin serbest kaldığı bu depremde, neredeyse 800.000 kilometrekarelik bir alan etkilendi.

 

Depremlerin olduğu yer


Dünya, çok farklı fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip birkaç katmandan oluşmaktadır. Yaklaşık 70 kilometre kalınlığındaki dış tabaka, kısmen erimiş durumdaki iç tabakanın üstünde, birbirinin üstünde ve altında kayan yaklaşık bir düzine kadar büyük, düzensiz şekilli plakalardan oluşmaktadır. Çoğu deprem bu plakaların buluştuğu sınırlarda olur. Aslında biliminsanları depremlerin olduğu yerlere bakarak, bu plakaların sınırlarını tanımlayabilmektedirler.

Üç tip plaka sınırı vardır: yayılma bölgeleri, dönüşüm fayları ve batma bölgeleri. Yayılma bölgelerinde eriyik kaya yükselerek iki plakayı itip ayırır ve bu plakaların kenarlarına yeni malzeme ekler. Çoğu yayılma bölgesi okyanuslarda bulunur. Örneğin, Kuzey Amerika ve Avrasya plakaları orta Atlantik sırtında yayılır. Yayılma alanlarında genellikle yüzeyin 30 kilometre kadar içerisindeki sığ derinliklerde depremler olur.

Dönüşüm fayları, plakaların birbirine geçtiği yerlerde bulunur. Bunlara bir örnek, 1999 yılında yaşanan büyük Gölcük Depremi'ni yapan Kuzey Anadolu Fayı'dır. Buna benzer olarak Kuzey Amerika'da San Andreas Fayı vardır. Dönüşüm faylarındaki depremler sığ derinliklerde oluşmakta ve oldukça düz doğrusal desenler oluşturmaktadır.

Batma bölgeleri, plakaların üst üste bindiği yerlerde bulunur ve biri diğerini, onu eriten mantoda aşağıya doğru iter. Bu bölgeler, derin okyanus hatlarıyla, sığdan derinlere kadar olan depremlerle ve aktif yanardağlar içeren dağ sıraları ile belirlenir. Bunlara bir örnek, Hawaii takım adalarının olduğu tabandır.

Depremler plakalar içinde de oluşabilir ancak plaka-sınır depremleri çok daha yaygındır. Tüm depremlerin yüzde 10'dan azı plaka iç kısımlarında gerçekleşir. Plakalar hareket etmeye devam edip plaka sınırları jeolojik zaman ölçeğinde değiştikçe, zayıflamış sınır bölgeleri plakaların iç kısmının bir parçası haline gelir. Kıtalar içindeki bu zayıf bölgeler, plakanın kenarlarında veya daha derin kabuğa ait gerilmelerin sonucunda depreme neden olabilir.
 

Depremler nasıl olur?


Deprem, Dünya'nın yüzeyinde, Dünya'nın kabuğunda bir enerji boşalmasını izleyen, bazen çok şiddetli olan bir titreşimdir. Bu enerji, kabuğun parçalarının, bir yanardağ patlaması veya insan yapımı patlamalarla boşalmasıyla açığa çıkabilir. Yine de çoğu yıkıcı depremler kabuğun hareketlerinden kaynaklanmaktadır. Kabuk önce bükülebilir ve gerilme kayaların dayanımını aştığında kabuk kırılır ve yeni bir konuma kenetlenir. Kırılma sürecinde "sismik dalgalar" olarak adlandırılan titreşimler üretilir. Bu dalgalar, deprem kaynağından yüzey boyunca ve Dünya'nın içi boyunca, yayıldıkları malzemeye bağlı olarak değişik hızlarda ilerler. Titreşimlerin bazıları sesli olarak yüksek frekansta iken diğerleri çok düşük frekanslıdır. Bu titreşimler gezegenin tümünü yayılır ve etkiler.

Fay, kabuğun iki farklı parçasının birbirine göre kaymasıyla oluşan, Dünya'nın kabuğundaki bir kırıktır. Faylar hareketlerine bağlı olarak üç ana gruba ayrılmıştır. Normal faylar çekme veya gerilme sonucunda ortaya çıkarlar. Üstteki blok, fay düzleminin altını aşağıya doğru iter. İtme (ters) fayları sıkıştırma veya sıkıştırmaya yanıt olarak ortaya çıkar. Üstteki blok, fay düzleminin altını yukarıya doğru hareket ettirir. Çarpma kayma (yanal) fayları her iki tür gerilmeye yanıt olarak olur. Bloklar yatay olarak birbirlerini geçerler.

Yerbilimciler depremlerin, Dünya'nın kabuğundaki zayıflıkları yansıtan faylar boyunca olmaya eğilimli olduğunu belirlemişlerdir. Ancak bir fay bölgesi yakınlarda bir deprem olduğunda, tüm gerilmenin boşalma garantisi yoktur. Aynı yerde bir deprem daha olabilir.

Deprem derinliği, deprem enerjisinin ortaya çıktığı bölgeye (odak noktası) denir. Yüzeyden yaklaşık 70 kilometreye kadar derinlikte olan depremler sığ olarak sınıflandırılır. 70 ila 300 kilometre arasındaki odak derinliklerine sahip depremler ara form olarak sınıflandırılır. Derin depremlerin odağı 700 kilometreden daha derinlere ulaşabilir. Çoğu depremin odak noktası kabuk ve üst mantoda yoğunlaşmıştır. Dünyanın yarıçapı yaklaşık 6.370 kilometredir. Bu nedenle en derin depremler bile kabuğa yakın yerlerde olur. Bir depremin merkez üssü, doğrudan odak noktasının yüzeye karşılık gelen noktasıdır. Bir depremin yeri genellikle merkez üssünün coğrafi konumu ve odak derinliğiyle tanımlanır.

Okyanus tabanındaki depremler bazen muazzam deniz dalgaları ya da tsunami yaratır. Bu dalgalar okyanusta saatte 960 kilometre hızla ilerlemekte ve kıyıya ulaştıklarında 15 metre veya daha yüksek olabilmektedir.

Sıvılaşma, gevşek yapılı ve suyla dolu çöküntülerin güçlü sarsıntıya tepkisi olarak ortaya çıkar. Taban depremle neredeyse sıvı gibi davranınca, çökme de daha bütük hasarlar oluşturur. Depremlerle tetiklenen heyelanlar genellikle depremlerden daha fazla hasara neden olur.

Kaynak: http://usgs.gov