Bir süredir yazamıyorum. Hem de epeyce uzun bir süredir. Son üç yıllık yönetici görevimde ayda bir yazmaya gayret etsem de olmadı. Baktım olmuyor, bıraktım yazmayı. Akademisyenlikle yöneticilik bir arada olunca vakit bulmak zorlaştı.
Malum yazarlık konsantrasyon işi. Konsantre olacak motivasyon da kalmadı. Neyse ki, çalışma hayatım bitti de rahatladım. Sağlık sorunları baş gösterince bıraktım görevi. Yaş haddinden emekliliğe bir yılım daha vardı ama "Tamam" dedim. Görevimi layığıyla yapmak, sağlıkla afiyetle emekli olmak idi dileğim. Dilediğim gibi de oldu. Sağlık, paha biçilmez bir değer. Özellikle bu yaşlarda, bir kez bozuldu mu bozduğu yeri yalayarak değil, yakarak geçer. Bir daha da iflah olmayabilir bünye. Geriye dönüşü olmayan yola girebilir insana hayat veren yaşamsal değerler. Baktım ki, tansiyon hastası olmaya meylim arttı, "Sağlığımdan olmaya değmez" deyip, durdurdum bu ne olduğu, nereye varacağı, ne sonuç vereceği belirsiz kısır döngüyü.
Bundan böyle daha düzenli yazar, en azından bu denli uzun ara vermem diye düşünüyorum.

Delinin attığı taş

Dile kolay kırk bir yıllık çalışma hayatımın otuz yedi yılı akademisyenlik, yirmi bir yılı yöneticilikle geçti.  Üstlendiğim ulusal/uluslararası görevlerin her biri ayrı sorumluluk, yöneticilik ise apayrı bir sorumluluk, aynı zamanda da ruhi yorgunluk tabii. İnsanı yoran iş değil, insan ilişkileri. Boşa değil, "Bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkartamamış" denmesi. Devir menfaat devri olmuş, kurumsal kimliği olanlar da menfaatperestlerin alay konusu. Öyle ki, "bireysel menfaatler kurumsal menfaatlerin önünde olmamalı" diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleri çoktan unutulmuş gibi. Neyse ki, bugünün yarını var. Hayat ileri yaşanır, geri anlaşılır misali. Yaşamda var oluş nedenimiz izimizi bırakmaksa eğer hedef erdemli insan olup, erdemli insanı bulmak olmalı. Gerisi teferruatıdır insanlığın.

İyi ki inadırmışlar

Yazarlığa yaklaşık on altı yıl önce gazetem Haber Ekspres'te Sn. Aydın Bilgin beyefendi döneminde başladım. Teşvik edenler de İzmir Özel Türk Koleji'nden arkadaşlarım Hanzade Özbaş ve Serpil Zeytin Utku olmuştu. O yıllarda yazdığım kompozisyonlardan yola çıkıp, inandırdılar beni yazmaya. İyi ki de inandırmışlar. Emeklilik sonrası öncelikle yapmak istediğim de yine yazarlık, roman ve/veya senaryo yazarlığı ama senaryo yazarlığını eğitimlerine katılıp, işi erbabından öğrenmek koşuluyla tabii!

Beklediğim olmadı
 
Geride kalan yılın başında "2019 huzur yılı olacak" başlığıyla yazmıştım. Ancak öyle olmadı maalesef. Gidişat kötüydü 2019 yılında. İnsana, hayvana, doğaya eziyet, canlı haklarına hıyanet şiddetini artırdı. Çocuk istismarı, kadın ölümleri, hayvan tecavüzleri, orman yangınları vesaire hepsi insan eliyle yapıldı. Kötü gidişattan anladığım da bu zaten. İnsan aklı zekasının tutsağı yapılmaya çalışılıyor sanki.  Oysa tam tersidir. Zeka doğuştan gelen bir yetenek, akıl ise onu kullanma yetisi. Zeka iyi ya da kötüye kullanılabilir. Akıl ise doğru ve mantıklı, en önemlisi vicdana uygun hareket eder. İnsan insandan akıl alır, zeka almaz. Bu nedenle insaniyet akılla korunur, zekayla değil.

Çivisi çıkmışsa bir kere

Biz ve bize yakın jenerasyon, elli yaş ve üzeri, "İnsan, insana muhtaç", "insan insanın ahını alır" sözleriyle büyümüşken, insan zekasının insaniyeti yok etmekten yana tasarrufu insan aklının almadığı bir şey. Dünyanın çivisi çıkmış deniliyorsa boşa değil. İnsaniyeti temsil eden çivi! Dünyanın dengesi de insaniyet yok edilmeye çalışıldıkça bozuluyor ya zaten.
Yeni yıl 2020, giden yılı aratmasın.  Kendimize ve sevdiklerimize sağlık, ülkemize ve dünyaya insaniyet getirsin. Gerisi teferruatıdır hayatın.