Birinin size bakıp gülümsediğinde sizden hoşnut olduğunu nasıl anlarsınız? İki farklı kategoride ve iki ayrı hayatın sürdürüldüğü bir sahnede bu durum çok farklı olabilir. Hangi tür gülümsemenin sizin için daha anlamlı olacağı konusunda bazı uyarıları dikkate alırsanız sevgilinin veya o her kimse; ağzı kulaklarına bile varsa bunun gerçek olmayabileceğini de güçlü bir şekilde bilebilirsiniz.
Fransız doktor Gulianne Duchenne (1806-1875) gülümsemenin ardındaki sırrı deneklerin suratlarına elektroşok vererek ve sonuçlarını fotoğraf çekerek keşfetmiş ve sonuçta yapmacık gülümsemenin yüzün iki yanından geçen kaslar sayesinde gerçekleştiği ortaya koymuş.
Gözlerinizin kenarında istemsiz bir şekilde oluşan kırışma sayesinde bunu görmek mümkün olabiliyor ve gerçek ve içten olan bu gülümsemeye kendi adı ile “Duchenne Gülümsemesi” adı verirken sahte bir gülümsemeye de Pan Amerikan Havayollarındaki Hosteslerin yaptığı gibi “Pan Am Gülümsemesi” adı verilmiş...
Duchenne’ e göre, sahte bir gülümseme sadece kibarlığın bir ifadesidir ya da ihaneti gizlemek amacıyla olabilir ama ruhunuz üzgün bir haldeyken dudaklar üzerinde oyun oynayan gülümseme her zaman Pan Am gülümsemesidir. Birazdan iki farklı gülümsemenin olduğu bir aşkın iki farklı dünyadaki görünümüne bakarak dramatize ettiğimiz olaylar içinde iki çiftin gelecekleri hakkında bazı tahminler yapabilme şansına sahip olabileceğiz.
Bu sahnede kadın ve erkek birbirlerinin gözlerinin içine gülümseyen gözlerle bakarlarken aynı anda birbirlerine büyük bir arzu ve iyi niyetle yaklaşan bir çift görüyoruz ancak aniden taraflardan birinin, genellikle erkek tarafının “elektrik faturasını ödemedim galiba” demesiyle irkilirler. Bu esnada başlangıçta gördüğümüz gülümsemenin gerçekliği konusunda tarafların gülümsemesinin ardında yatan niyetin bir aldatmaca mı yoksa bir içtenlik mi taşıdığını anlamak için her zaman olduğu gibi bildik bir davranış kalıbı ile zamanın hakemliğine başvurmak mı yoksa yukarıdaki bilgiler ışığında bu ilişkinin geleceği hakkında bir yorum yapabilmek mi daha uygun olurdu ?
Ve kadın bu irkilmenin hemen ardından şu cümleyi kurar : “Evet ben de aylardır kredi kartına 12 taksitle üstüme başıma almaktan artık borçlarımı zor ödüyorum” der. Erkek biraz da gergin bir şekilde eleştiri anlamında olsa da her zamanki gibi sözlü bir taciz yaptığının farkında bile olmadan “ Nasıl bu kadar müsrif olabilirsin? “ diye sürdürür diyaloğu ve ekler “ Kadınlar böyledir işte”
Bu atak karşısında kadın artık en büyük kozunu oynamak durumundadır. “Sana güzel gözükmek için bu harcamaları yapıyorum” diyerek serzenişte bulunur. Erkek “ha o zaman iş başka diyerek son sözü kadının söyleme şansını o an için elinden alır.” Ancak erkekler bu kadar saf mıdır bilemeyiz ama adam diyaloğu bu cümlelerle sınırlı tutmayarak ciddi bir risk alır ve sihir bir yerde yine bozulur. Erkek, “Artık kirayı ödemekte zorlanıyorum, daha başka bir semte taşınsak mı acaba?” diye sızlanmaya devam ederek şansını zorlamaktadır. Kadın ise “Kültürlü, zeki ,eğitimli ve sanatla ilgilenen bir erkekle birlikte olduğumu sanıyordum ama şimdi kapıdaki yoksulluk bu aşkın geleceğini tehdit ediyor” diye geçirir aklından. Onun aklından geçen aslında onun son sözleridir ama adam bunu duymamıştır. Bunun yerine kadın daha etkili bir cevabı seçmiştir. Yani sessiz kalmayı. Böylece bu kadar kolay bir şekilde şüpheye düşülen bir aşkın içinde başlangıçtaki gülümsemenin içeriğine biraz daha yaklaşmış olabiliriz.
Filmlerde veya romanlardaki aşkın büyüsü, sihiri, mucizesi ve romantizmi, ödenmeyen elektrik, su ve telefon borçlarıyla dejenere edilmez, ağızlarda tedavi edilmemis diş çürükleri de yoktur, romantik bir anı kesen reklam anonsları da, ya da çok keyifli bir bakışma esnasında aniden çalan kapı zili ile karşınızda beliren kapıcının “ Son aidatlar bunlar, ay sonuna kadar mutlaka ödenmesi gerekiyormuş.” demesi de yoktur. Aslında bunlar özellikle dar bütçeli insanların yaşamlarının içindeki olağan akışın parçaları olsalar da yönetmen bu detayları görmezden gelerek bize bir aşkın ancak belirli maddi koşullar altında var olabileceği mesajını çokdan vermiştir bile..
Kentin farklı kesimlerinde yaşanan aşkların niteliği ve başlangıcı aynı gibi gözükse de yaşanan süreç her zaman başkadır. Ucuz bir hayatın içinde yaşamın her rutin anı aşkın büyüsü ile değil hayatın hüzünlü ve bayağı gerçekleri ile harmanlanmıştır. Orada hayatta kalma savaşı veren bu insanlar, yaşama ait güzellik ve estetik adına ne varsa panik halinde onların farkına varmaya çalışırlar. Bunu yapmaya çalışırken tökezlemeleri güzellikleri ilahi bir kutsallık içine alarak biraz da masalsı bir hava katmayı bilemedikleri için değil sadece daha önceki yaşamlarının bir alışkanlığı olmadığı içindir. Ve orada bir yerlerde elektrik faturaları ile ev kiraları ve aidatları, içiçe girmis konu komşu dedikoduları ile akşamın örttüğü çamurlu mahallelerde insanlar yaşamın içinde bir yerlerde kaybolmuşlardır.
Tekrar başa dönelim. Şimdi başka bir sahnedeyiz. Geniş bir bütçe ile hayatın maddi tehditlerini ortadan kaldırmış ve birbirlerine her açıdan yakıştırılan başka bir çift, aşkın mevsimini yakalamış gözüküyor ve müthiş bir ihtiras ve arzu ile birbirlerinin gözlerinin içine yine gülümseyerek bakmaktadırlar. Şimdi bu sahneyi tamamlayan ve arka planda çalan Schubert’in Serenadı da ya da Sostakovich’ın romans adli eseri eşliğinde yönetmen asla kapı zilinin çalıp da kapıcının “bu ayın son aidatları,ya da yakıt biraz fazla gelmiş galiba “ demesine izin vermeyecektir. Ama buradaki gülümsemenin içten ve gerçek olan bir Duchene gülümsemesi mi yoksa sahte bir gülümseme olan Pan Am gülümsemesi olduğunu şimdilik bilemeyeceğiz.
Çünkü gecenin çirkinlikleri örtmesi gibi ekonomik refahın varlığı da insan ruhunun iki yüzlü ve çıkarcı yanını çok rahatlıkla örtebilir. Bu yüzden bazen yoksulluk iki insanın birbirine sokularak yaşamasını sağlarken bazen de zenginlik bu insanları farklı bir düzlemde bir araya getirebilir ama iki aşırı uçda akan bir hayatın içinde çoğu zaman kimse kimsenin nasıl gülümsediğini düşünecek halde bile değildir. Bu noktada belki şunu söylememiz bize bu gülümsemelerin ardındaki sırları keşfetmemizde yardımcı olabilecektir. İçten bir Duchene gülümsemesi, Hintli Şair Tagore’un dediği gibi yağmurlar yağarken açan bir güneş sonrasında onların hayatlarını gökkuşağına benzer şekilde renklendirebiliyorsa doğru ve ideal olan büyülü bir evrenin kapıları onlara açılmış demektir.
Aşk denilen şeyi herkes nasıl yorumluyorsa artık; bazen ortalama insanların düşle gerçek arasında bir yerde sıkışıp kaldığı gizemli bir labirentte yaşanıyormuş izlenimi verir. Gerçekten böyle bir fantastik ve abartılı bir dünyada ödenmeyen kiralar ve aidatlar ya da biraz daha güzelleşmek uğruna kredi kartına taksitle alınan güzellik malzemeleri ile oluşan borçların nasıl ödeneceği kaygısı, hayal edilen ve çıkılamayan fantastik tatiller, bir türlü alınamayan çok renkli ve iddialı olduğu kadar diğerlerine de meydan okuyan giysiler, ya da evler, otomobiller olsaydı, bu durum sıradan ve bayağı bir dünyanın dışında bir süre için bile olsa yaşamaya değer bulunan tüm güzelliklere acımasıca bir saldırıdan başka bir şey olmazdı.
İki gülümsemenin insanları bu derece ayırabildiği bir dünyada şimdi bize düşen şey, yönetmenin yapacağı yeni bir filmde, insanların yaşamlarını yeniden dekore etmelerinin yanısıra birbirleri için değerli ve özel olmalarını sağlamak adına kolları yeniden sıvamış olmasını dilemektir.