Davranışçı terapi: RDDT*

Epictetos'un "İnsanlar olaylardan/şeylerden rahatsız olmazlar, ancak bunları algılayış biçimleri onları rahatsız eder" sözü, rasyonel psikolojinin mottosudur.
Bu deyiş şöyle de söylenmiştir: "İnsanlara rahatsızlık veren olayların kendisi değil, insanların bu olaylara getirdikleri bakış açısıdır."
Her iki söyleyişte de "rahatsızlık" ile kast edilen, insanların olumsuz olayları nasıl değerlendirdikleri, nasıl algıladıklarıdır. Yani kısaca her rahatsızlık, insanın kendine özgü analizinin bir sonucudur. Gerçekten de eğer herhangi bir şey bizi herhangi bir duyguya iterse, bunun, o insana özgü bakış açısından kaynaklandığını söylemek doğru bir yaklaşım olacaktır.

Üç öğrenci örneği

"Neden o insana özgü?" diye soracak olursanız da cevabım şudur: Çünkü her insan, başkasının üzüldüğüne üzülmeyebilir ya da sevindiğine sevinmeyebilir. Eğer olayın kendisi üzüntü veren bir olay olsaydı, herkesin üzülmesi gerekirdi. (Burada ölüm, taciz, tecavüz, savaş vs. gibi gerçekten üzücü durumlardan bahsedilmiyor, kendi algımıza bağlı duygudurum bozukluklarından bahsediliyor.) Demek ki, insanların duyguları ile yaşadıkları olaylar arasında direkt bir ilişki kurmak pek de mantıklı değil. Örnek olarak bir sınavdan geçen 3 öğrencinin ne düşündüklerine bakalım: 1. öğrenci sınava verdiği anlam bağlamında, sınavı geçmekten büyük bir mutluluk duyabilir.
2. öğrenci yine kendi anlamlandırması gereği bunun zaten kendinin yapması gereken bir şey olduğunu düşünüp, 1. öğrenci gibi mutlu olmaktan çok, görevini yapmanın gururunu yaşayabilir.
3. öğrenci ise sınavda neden ilk üç içine giremediğini düşünüp mutsuz olabilir.

Katkısını azımsıyoruz

Gördüğünüz gibi olay aynı olmasına rağmen, insanların duyguları değişik ve bu duygular o olaya verdikleri anlamlara göre şekilleniyor. Demek ki hayatımızda bize öğretilen ve otomatik olarak öyle veya böyle duymamızı gerektiren olaylardan çok, öyle veya böyle duymamızı sağlayan anlamlandırmalarımız var. Ve bu anlamlandırmalar son derece özgün olduğu için, olay sonucunda yaşanan duyguları olaya atfetmek, bizim bu duyguları yaratırken kendi inançlarımızın farkına varmamamıza sebep olabiliyor. Yani eğer bir kişi sizde, örneğin öfke duygusu yaratmışsa, bu olayı değerlendirirken bizi bu öfke duygusuna iten kişiyi suçluyoruz, ama bizim bu olayda neye inandığımızın bu duyguya olan katkısını azımsıyoruz.
Biraz daha açıklamak gerekirse, aslında kimse bizi kızdırmaz. Biz kendi inançlarımız gereği, karşımızdaki kişinin bizi kızdıran bir şey yaptığına inanıp olumsuz duygular yaşar, kendi duygularımız üzerindeki sorumluluğumuzu da görmezden geliriz. Ve en kötüsü de kendi bakış açımızı değil, karşımızdaki insanı değiştirmeye çalışırız.
Oysa sorunu çözmek için karşımızdakinin değişmesini beklemek bir ömür boyu sürebilir Çünkü sorunun onda olduğunu düşünüyoruz ve onun yaptığı şeyi yapmamasını sağlamamız gerekiyor..
Bu konuyu başka örneklerle açıklayacağım iki hafta sonraki yazımda tekrar görüşmeyi diliyorum. Hoşça kalın!

*Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi