(Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi)

Merhaba. Maalesef bugünlerde birbiri ardına gelen açıklama ve eylemler beni alanımda değil de biraz alan dışında bir şeyler karalamaya yönlendirdi. Hiç istemediğim halde bazı yaşamsal konulara değinmek artık kaçınılmaz.
Değerli okurlar, herkesin olduğu gibi benim bir annem var. Hala sağ ve sağlıklı çok şükür. Ama aynı zamanda bir ablam, bir karım ve bir de kızım var. Babamı birkaç yıl önce kaybettiğim için, tahmin edebileceğiniz gibi adeta bir kadınlar kulübü içinde yaşıyorum. Yanlış anlaşılmasın bundan şikâyet ettiğim falan yok. Ve hatta böylesi çok daha güzel. Sadece güzel değil aynı zamanda geliştirici ve zorlayıcı. Zorlama sözünden de kendimi geliştirme konusunda, keyfi değil de bağlamsal bir durumda olmamı kastediyorum. Arkadaşlarımın büyük bölümü ve hatta erkek olmama rağmen “ruh eşim” olarak kabul ettiğim kişi de bir kadın. Benim gibi olanların daha iyi anlayabileceği bir durum bu sanırım. Ancak bu durumda olmayanlar da beni anlayacaklardır.

Bu uzun girişten sonra kadınlara verilmiş olan hakların neden geri alındığına, kendi alanımdan bir bakmak istiyorum. Bu sözleşmeyi kimin, ne zaman ve hangi niyetle imzaladığıyla ilgilenmiyorum. İlgilendiğim kısım neden kaldırıldı? (Gerçi şu an hala yürürlükte olduğu söyleniyor ama bence önüne böyle bir dava gelen hâkimin hala daha sözleşme içeriğine göre karar vereceğini düşünmek için bir nedenim yok). Sosyal psikolojik bakış açısından bu sözleşmenin bozulma nedeni bence ataerkil zihniyettir. Bir yandan kadının daima korunması gerektiği takıntısı diğer yandan pozitif ayrımcılık uygulama sorumluluğu, tam da Rasyonel Terapinin aşırı talepkarlık olarak etiketlediği ve benim sık sık yazılarımda vurguladığım irrasyonel bir durum var burada. Yukarıdan gelen “biz böyle istediğimiz için böyle olacak” bakış açısı hem narsistik epistemolojinin hem de otoriter epistemolojinin alnına giren bir aşırı talepkarlıktır. Daha önce sözleşme imzalanırken de, doğası gereği olması gereken bir durum, bir lütufmuş gibi sunulmuş ve adeta “hadi gene iyisiniz” denmişti.
Ama işin ilginç tarafı bazı kadınların da bu ataerkil talepkarlıklara normalmiş gibi bakmaları. Kendilerinin ve hemcinslerinin haklarını savunmaktan  ne zaman vazgeçtiler diye düşünüyorum. Bu sözleşmenin yok sayılmasını kınıyor ve yeniden yürürlüğe konulmasını talep ediyorum!
Hem kısa hem de öfkeli bir yazı oldu sanırım. Daha fazla uzatmak ve alanım dışında kalmak istemiyorum. Gelecek ay psikoloji alanına geri dönmeyi umarım (tabii memlekette çok acayip durumlar olmazsa) .
Hepinize saygı ve sevgilerimle...