Kübra Topal-Son yıllarda kadına ve çocuğa yönelik aile içi şiddet hızla arttı. Toplumdaki genel gerginliğin kutuplaşmanında bu konuda büyük payının olduğunu belirten Eşit Yaşam Derneği Başkanı Nazik Işık, hükümetin 2011 sonrası politikalarıyla aile içi şiddetin yükseldiğini iddia etti


Eşit Yaşam Derneği Başkanı Nazik Işık yıllardır kadınlar ve çocukları korumak adına faaliyelerde bulunmaktadır. Son zamanlardaki artışın kutuplaşmadan kaynaklandığından bahseden Nazik Işık, 'İnsanlar artık birbirlerine günaydın demekten bile kaçınır durumdalar. Genel olarak gerginliğin artması ile diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de kadına ve çocuğa yönelik şiddetin arttığını görüyoruz' dedi. İşin bir boyutunun bu olduğu diğer boyutunun ise siyasi olduğunu söyleyen Işık 'Referandum sonucundan her ne çıkarsa çıksın hükümet değişmediği sürece bu hükümetle yaşamaya devam edeceğiz. 2011'den beri hükümetin başka bir yüzünü görmekteyiz. Bu yüz de kadına ve çocuğa şiddeti artıran ve kutuplaştıran bir tutumu oluşturmakta' şeklinde konuştu.
                                                                       
Işık, toplumdaki kişilerin yaptıkları ve yapacakları için rahatlıkla cesaret bulduklarını, genel olarak ayıplanmadıklarını, yasalarda ağır cezaların yer almamasının da şiddetin artmasında büyük bir etken olduğunu dile getirdi. Şiddet konusunda yapılması gereken bir çok şeyin olduğunu ifade eden Nazik Işık, 'Kısa zaman önce aile içi şiddetle mücadele eden ulusal eylem planının üçüncüsü açıklandı. Orada da isteksizlik görmekteyiz. Siyasi iradenin isteksizliği. Bir yığın şey yazılıyor fakat bunu gerçekleştirecek ne bütçe var ne de kurumlar var' dedi.
Anayasa degişikliğinin kadına ve çocuğa yönelik ciddi sonuçları olduğuna dikkat çeken Işık, 'Anayasaya baktığınızda görmüyorsunuz ama bu sonuçlar içinde örtük olarak var. Bir kişiye bir bakanlığı her türlü değiştirme yetkisini veriyorsanız şiddet konusunda gidebileceğiniz tek bir yer kalıyor: Polis Karakolu' diye konuştu.


Ayrılma kararı şiddeti arttıyor


7 yıl kadın sığınma evinde yöneticilik yapan Nazik Işık, bu süreçte binlerce kadınla konuştuğunu ve hiçbirinin ilk dayakta evi terketmediğini, babalarından, eşlerinden, ağabeylerinden sadakat konusunda baskı gördüklerin belirtti. Ta ki çocuklarıyla ilgili ciddi tehlikeler gördükleri ve artık kendilerinin öleceklerini düşündükleri zaman sadakatten vazgeçmeye başladığını söyleyen Işık 'Bir kadın çocuklarıyla başka bir düzen kurabileceği zaman evini terketmeye kalkıyor. Erkekler öldürücü şiddeti, kadınlar ayrılmak istediklerinde ortaya çıkartıyor. Çünkü erkekler kadınları bir mal olarak görüyor ve bu değişmediği sürece şiddet olayıda değişmez ve artmaya devam eder' dedi.


Kimseyi Kayırmamalıyız!


Toplumdaki suç olaylarında bir kayırma söz konusu. Çocuk, eş, akraba herkes suç işlediği takdirde ceza almalı ve kayırılmamalı ki şiddet konusunda azalma olabilsin. Nazik Işık, 'Kimse doğuştan kötü değil, Rakel Dink boşuna sormadı bir bebekten cani yaratan kimdir diye. Haklı bir soru bu, biz de kendimize düşen kısmı, anne baba olarak üstlenmeliyiz ve toplumdaki değişim içinde çaba harcamalıyız' şeklinde konuştu.


Şiddetin çevresel etkileri


Türkiye'de toplum kadınları sadece çocuk bakmakla yükümlü olarak, bir kamu sorumluluğu olarak gördüğü sürece şiddet olayı bitmeyeceğini, kamu kuruluşlarının bu konuda düzenlemeler yapması gerektiğini savunan Işık, 'Kadınlar hiç bir zaman eşit insanlar olmaz, başbakanlar erkek ve bakıcılar da kadın olur. Bu gibi şartlar da kontrolsüzlük oluşturmakta. Bundan dolayı çevrenin düşünceleri değişmeli ve kadınlar da erkekler de eşit hale getirilmeli' dedi.


İzmir Kadına Şiddette Birinci


Yapılan araştırmalara göre Türkiye'de İzmir kadına şiddette birinci sırada yer almakta. Bunun sebebini de Nazik Işık şu şekilde açıkladı: 'İzmir medeniyet ölçüsünde önemli gelişmeler sağlamış bir şehir. Kentimiz, Türkiye'nin her yerinde göç almış ama bütün bu insalarla kendi yerel kültürünü harmanlayıp medeniyet yolunda devam eden bir şehir. Bu şehirde kadınlar yüzyıllardır özgürlüğüne düşkünler, kendi ayaklarının üstünde durabiliyor ve şiddet gördüklerinde bununla ilgili başvuruyu yapabiliyor. Şiddetle ilgili, kadınların istihdam oranları yüksek, eğitim düzeyi çok daha yüksek ve ortalamaya baktığımızda Türkiye ortalamasının üstünde bir eşitliğe yaklaşmakta. Bu nedenle de daha çok kadın merkezlere başvuruyor ve daha çok kadın yaşadıklarını dile getiriyor' şeklinde açıkladı.
 

Kadınlar kendi kurtuluşlarını kendi sağlayacak


Kadın Emeği Plaformu Sözcüsü Hazal Beytaş, 'Kadın emeğinde de şiddet görmekteyiz. Her alanda kadına karşı ciddi bir saldırı var; çalışma alanında, kadının görüntüsü üzerinden bir saldırı var. Erkil olanların bakış açısı kadına bu saldırıları yükseltiyor. Olması gereken bir şeymiş gibi gösteriliyor' dedi.

Kadınlara çok uzun süreli doğum izni verildiğine dikkat çeken Beytaş, 'Bu tarz doğum izninde çok ciddi hak kayıpları var. Tüm bunların yapılmasındaki amaç kadının toplumsal yaşamdan uzaklaştırılması. Yüzyıllardır süre gelen geleneksel yapı kadını insan olarak görmemiş. Kadını zavallı, erkeğin yardımcısı, onun himayesi altında olarak görmüş' dedi.
Beytaş, 'Karl Marx'ın bir sözü var işçiler kurtuluşunuzu yine kendiniz sağlayacaksınız yani kadınlarda kendi kurtuluşunu kendi sağlayacak' şeklinde konuştu.


Kadın hakkı değil, saldırıya cevap hakkı bilinmeli


Kadının insan haklarına değinen Hazal Beytaş, 'Yıllarca kadın örgütlerinin içinde bulunmuş biri olarak, kadının insan hakları eğitimini aldığımda ben bile haklarımın bir çoğundan bihaber yaşadığımı düşündüm. Kadınların haklarını bilmesi yeterli değil, kadınlara saldıranların hangi yaptırımlarla karşılaşacağını bilmesi gerekir. Belki bir nebze onları durdurabilir. Ve kadının insan hakları eğitiminin tüm topluma verilmesi gerektiğini düşünüyorum' dedi.
İktidarın kadınları toplumdan uzaklaştırıp eve hapsettiğini ifade eden Beytaş, 'Kadınları ötekileştirmeyi amaçlayan hükümet aslında kadının gücününde farkında. Çünkü iktidar adımlarını kadının üzerinden attı, evlerde mahallelerde örgütlenmeleri yine kadınlar üzerinden oldu. Kendilerini güçlendirmek için kadını kullandılar ve hala da kullanmaya devam ediyorlar. Ama çoğu kadın kullanıldığının farkıda değil' dedi.


Psikolojik destek şart




Kadına ve çocuğa şiddeti değerlendiren İzmir Barosu Avukatı Nuriye Kadan, 'Irmak Kupal'ın öldürülmesinin ardından babasının cinnet geçirip ailesini öldürmesi haberi tam bir dram. Basına yansıyan bu olaylarda ailelerin yükü gerçekten çok ağırlaşıyor ve toplumun gözünde açık hale geldikleri için kişilerin mutlaka psikolojik destek almaları gerekiyordu. Zaten kızlarını öldürülmesiyle travma yaşayan aile ardından toplumun bazı şeyleri çabuk harcamasından kaynaklı, yardım ediyoruz gibi gözükse de aslında yardımın ötesine geçilmesi bu olayları arttırdı. Bundan sonraki davalarda dikkat edilmesi gerekiyor' dedi.
Basınında çok büyük rolü olduğunu söyleyen Kadan, 'Her şeyi ayrıntılarıyla anlatarak iyi yapılmıyor, zaten yargılama var, ilgilenen avukatlar var baro çok ilgi gösterdi o davaya. İşin psikolojik yanı hiç düşünülmedi. Buda bize ders olsun' şeklinde ifade etti.


Kısa süreli koruma çözüm değil

Son günlerde sıkça karşılaşılan cezaevinden çıkıp boşanma aşamasındaki ya da boşanmış olan eşlerine şiddet uygulayıp, öldüren kişilerin yaptıklarına açıklık getiren Kadan, 'Kişi cezaevinden izne çıktığında bile geliyor, öldürüyor ve gidiyor. Bu da şu anlama geliyor; evliyken de boşandıktan sonra da sen benim malımsın, mülkümsün, sen bana aitsin anlayışının sonucu. Kadın Hakları Merkezi olarak bu yıl koruma kararı çıkarttık. Bu küçük gibi görünsede önemli bir olay, çünkü edilen tehditler yerini buluyor ve kadınların ölümüne sebep oluyor. Bir nebzede olsa bunun önüne geçilmesi sağlanıyor. Koruma kararları bazı konularda çok etkin olmuyor hatta zaman geçtikçe etkinliği azaltılıyor. Mahkemelerin 8 günlük, 15 günlük koruma kararlarını vermesi etkinleşmesini önlüyor. Esas koruma kararları şiddet olaylarında yakın koruma, kimlik bilgilerinin gizlenmesi ya da değiştirilmesi' dedi.
Editör: Haber Merkezi