Yazımı gönderdikten sonra Haber Ekspres’in Yazı İşleri’ndeki arkadaşlarım uyardılar; ‘Gülseren Hanım da senin gibi Bornova’dan söz etmiş’ diye...

Ben de ‘Olsun!’ diyerek, girişi değiştirdim, bu satırları yazdım.

Sanki anlaşmışız gibi oldu...

Ama benim konum da çok önemli...

Tarihi bir gerçeği öğrendim ve sizinle paylaşmak istedim.

İzmir halkının ‘paylaşma’ geleneğinin olduğunu da göreceksiniz,,,

İşte bir Bornova hikâyesi!

Birinci Dünya savaşı yıllarıydı..

Hollandalı Baron Von Heemstra bugün Menderes adıyla bilinen Cumaovası’nda büyük ve zengin bir çiftlik sahibiydi…

Şaşaalı ve ayrıcalıklı bir hayatı vardı…

Çerkez Ethem ve adamları bu zengin adamın büyük çiftliğine göz koymuştu…

1913 ve 1918 yılları arasında İzmir Valiliği görevini yürüten Vali Rahmi Bey, Çerkez Ethem ve adamlarının Baron Von Heemstra’nın çiftliğini basarak haraç alacağı istihbaratını almış ve jandarmaları çiftliğe göndererek baskına engel olarak Çerkez Ethem’in adamlarına bir güzel dayak attırmıştı…

O günde...

Rahmi Bey’in Valilik görevi 1918 yılına kadar sürdü. İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden olan Rahmi Bey 24 Ekim 1918 tarihinde görevden alındı ve partinin öteki önde gelenleriyle beraber tutuklanıp Bekirağa Bölüğü’ne kapatıldı, İstanbul’un işgalinden sonra da İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü.

Anılardan...

Çerkez Ethem Cumaovası’nda yaşadığı, onurunu çok zedeleyen olayı unutmamıştı…

İstanbul’da tutuklu olan Rahmi Bey’den intikam almak zorundaydı ve intikamın yolunu hadiseden birkaç sene sonra buldu:

Valinin Bornova’daki İngiliz okuluna giden sekiz yaşındaki oğlu Alp’i kaçırmak…

Vali Rahmi Bey’in oğlu Alp Aslan olayın yaşandığı 12 Şubat 1919 gününü yıllar sonra Tempo Dergisi’ne verdiği röportajda şu cümlelerle anlatmıştı.

‘Ben Bornova'da mektebe gidiyordum.

Mektebin yakınında bir mezarlık vardı.

Park yapılmaya karar verilmişti (Bugün orayı Bornova Büyük Park olarak biliyoruz).

Daha 8-9 yaşlarındaydım.

Önünde Manisa yoluna ayrılan bir kavşak vardır.

Orada bir payton duruyordu (Büyük Park’ın kemerli kapısının önü).

Ben de mektepten çıktım.

Arkadaşlarımdan ayrıldım tam mezarlıktan geçiyordum.

Paytondan başında kalpaklı, pardösülü iri yarı yakışıklı biri indi, hiç benimle ilgilenmiyor gibiydi.

Tam yanımdan geçerken kolumdan yakaladı.

İsmimi sordu, söyledim.

Tedirgin olmuştum.

‘Baban seni istiyor, seni ona götüreceğim’ dedi.

Babamın İstanbul'da olduğunu biliyordum

Ama tevkif edildiğinden haberim yoktu.

Ben de babamın İstanbul'da olduğunu söyledim.

‘Annem bekliyor gelemem!’ dedim.

Beni yakaladı, paytonun içine koydu.

Daha koyar koymaz paytonun öteki kapısından atlayıp kaçmaya çalıştım ama içerideki iki kişi beni yakaladı...’

Fidye...

Jandarma hemen peşlerine takılmıştı ama 23 gün süren çatışma ve kovalamacanın ardından küçük Alp ile birlikte Çerkez Ethem ve adamları izlerini kaybettirip Bozdağ eteklerinde bir eve saklandılar.

Oradan yazdıkları bir mektupla 53 bin Reşat altını fidye istediler

Rahmi Bey’in fidyeyi bulmaktan başka çaresi yoktu, ama Bekirağa zindanında tutuklu olması sebebiyle yapabileceği bir şey de yoktu… Çare olarak akrabaları ve arkadaşlarını İzmir’e gönderdi ve nesi var nesi yoksa sattırdı…

Vali Bey nesi var nesi yoksa sattırmıştı ama toplanan para, 53 bin lira fidyenin yanında komik bir miktardı…

İzmirli dün ne ise bugün de aynı...

Bunun üzerine İzmir’de büyük bir kampanya başlatıldı…

Hemen sokak başlarına yardım sandıkları kuruldu.

İzmirliler çok sevdikleri Vali Rahmi Bey’in oğlunu kurtarmak için tek vücut olmuşlardı ama fidye miktarı öyle büyüktü ki toplanan para istenen miktarın ancak üçte biri kadardı…

Geri Kalan meblağı ise Rahmi Bey’in Alanyalızade Mahmut ve Nazmi Topçuoğlu adlı iki arkadaşıyla Bornova’da yaşayan yardımsever insan Henri Giraud karşıladı.

Henri  Giraud, 21 Ocak 2016 tarihinde vefat eden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un eşi Caroline Giraud Koç’un büyük dedesidir.

Hüzün mü sevinç mi?

Dönemin parasıyla çok büyük bir miktar olan 53 bin Reşat Altını Çerkez Ethem’e ödendi ve Vali Rahmi Bey’in oğlu Alpaslan 6 Mart Salı Günü serbest bırakıldı ve bir refakatçi nezaretinde Salihli’deki bir çiftliğe bırakıldı.

Alpaslan Salihli’den Bornova’daki eve getirildiğinde, anne Nimet hanım bir ütü tahtasının üzerinde uyuyordu.

8 yaşındaki küçük Alpaslan’ı kurtarmak amacıyla ne var ne yoksa satıldığı için sadece dört duvar kalan bu ev, Alpaslan Bornova’da okuduğu için ailenin bir dönem kaldığı, Bornova’ya geldiğinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de önünde fotoğraf çektirdiği, bugün Subay Ordu Evi olarak kullanılan Davy Köşkü’dür.

DİP EKSPRES

Devamı...

Çerkes Ethem’in haraç almak istediği çiftliğin Hollandalı sahibi Baron Von Heemstra Birinci dünya Savaşı’nın ardından karısı, bir oğlu ve üç kızını da alarak Hollanda’ya geri döndü…

Baron’un ortanca kızı Ella başarısız bie ilk evlilikten sonra İngiliz bir bankerle evlendi.

1929’da bir kızları oldu…

Kısaca ‘Edda’ diye çağırdıkları bu kızın tam adı Edda Kathleen van Heemstra Hepburn- Ruston’du.

Ama biz O’nu ‘Tiffany’de Kahvaltı’,  ‘My fair Lady’  ve ‘Roma Tatili’ filmlerindeki unutulmaz rolleriyle ‘AUDREY HEPBURN’ olarak tanıdık…

Film senaryosu gibi yaşanmış bir hikâye, değil mi?

Yeter ki kulak verin.

İzmir’in anlatacak daha çok hikâyeleri var...

Ama nedense İzmirli yöneticiler, daha doğrusu atanmışların bunlardan haberi yok...

Onlar için hep İstanbul rüyası vardır, aynen Ameri Rüyası gibi...

Amerika rüyası da hülyası da bitti...

Bakalım bizim yönetici taifesinin İstanbul hayali ne zaman bitecek ve özüne dönecek...

Bir de unutmamak gerekir;

Mevlana’nın dediği gibi;

Siz ne anlatırsanız anlatın, insanlar sözlerinizi anlayabilecekleri miktarda, anlamak istedikleri ölçüde ve kendi ihtiyaçlarının karşılığı kadarıyla anlayacaklardır...

Karşınızdakilerin ihtiyaçlarını, ilgilerini, algılama düzeylerini ölçüp biçmeden ne söyleseniz boştur...

Biz yazıyoruz, anlatıyoruz, araştırıyoruz...

Sonuç mu, kendi kendimizi tatmin ediyoruz o kadar....