"Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya" Gülten Akın/İlkyaz    
                                                                                      
Önce gökyüzüne düştü cemre. Göğe bakma duraklarını hatırlatmak için, önce gök yüzümüze... Yarın, nemli toprağımızı ısıtacak ve biz çatlayan tomurcukların sesine uyanacağız yine. Sonra ılıyan sular yürüyecek, yeşillerini giyinen ağaçların ince dal uçlarına. Yakındır, karıncalar boylarından büyük işlere kalkışacak, ağustos böcekleri şarkılar kuşanacak kavganın beşiğinde. Bizler, karıncasıyız biz bu evrenin. Şarkı söylemeye fırsatımız olmadı bizim. Kim bilir belki de bundandır ağustos böceği ile karıncanın hikâyesini, her seferinde can kulağı ile dinleyişimiz.
Hep daha fazlasını istemeyi öğrettiler bize bu hayatta. 'Bizler yarış bittikten sonra da koşan atlarız' diyor ya şair, kazananı olmayan bir yarışa tutulduk yıllarca, yarışın anlamsızlığını anladığımızda ise çok geçti artık. Az ile mutlu olmayı beceremeyen, çoğun peşinde koşan mutsuz bireyler haline geldik. Ruhumuz zamanın mengenesinde. Bizim başlatmadığımız bir kavganın içinde büyüyoruz, büyüdükçe bizim oluyor o kavga, büyüyor. İnceliğimizi kaybettik bu sığ, bu tatsız yaşantıda.

Dönüp hiç bakmadık, düşünmedik yaşadıklarımız üzerine, ne çok bölündük oysa yaşarken, ne çok böldüler. Önce kendi içimizde başladı o bölünme, içimizde bir yabancı yarattık ve inandık o yabancı surete. Sonra yaşamı paylaştığımız insanları inancına, politik görüşüne, diline, ırkına, düşüncelerine göre sınıflara ayırdık.  Ötekini yaratmamız, bölünüşümüz, yüreğimizde büyüttüğümüz o nefret, birilerinin var olma sebebi oldu yıllarca ve olmaya devam ediyor. Bu yüzden nefreti körüklüyorlar durmadan, vicdanın çoktan terk ettiği yüreklerinin soğuk sesi dolaşıyor üzerimizde.  
Evet. 'Kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya.' Bahçede açan çiçekten, yedi gün ara ile havaya, suya ve toprağa düşen cemreden haberi yok kimsenin. Yarına yaşanır bir dünya bırakmaya yok kimsenin niyeti. Ne varsa güzellikten yana yok sayıyor, yıkıyorlar. Çok az insanın hatırladığı 21 Mart Dünya Şiir Günü için Afşar Timuçin'in kaleme aldığı Dünya Şiir Günü Bildirisi içinde bulunduğumuz bu durumdan çıkışın yolunu, bize kim olduğumuzu ve insan için neler yapmamız gerektiğini anlatıyor. 'Şiire bugün her zamankinden daha çok gereksinimimiz var' diyen Afşar Timuçin tarafından hazırlanan bildiri şöyle:
'Şiirin ölüm kalım savaşı verdiği bir dünyada yaşıyoruz. Gerici güçler gerçek bilimi, gerçek felsefeyi, gerçek sanatı boğma yolunda bütün çabalarını ortaya koyarken ince bilge, kırılgan şiir, gökdelenlerin, siyasetlerin, çıkarların, markaların, adaletsizliklerin, tankların altında eziliyor. Bir kazanma hırsıyla dünyaya ele geçiren sermaye, herkese ileri teknoloji ürünleri pazarlarken şiiri de bütün gerçek değerlerle birlikte yok etmek istiyor. İletişim araçlarının yetkinliğine karşın yanlış bilinç üretmeyi görev bilenler, yüzyılların getirdiği değerleri geçersiz kılmaya, parayı tanrı sayan bir uydurma değerler dizgesini yaşama geçirmeye çalışıyor. Evrensel cahillik her gün biraz daha yaygınlaşıyor, kurumlaşıyor, kökleşiyor, saldırganlaşıyor. Hiçbir değer tanımama konusunda kararlı görünen dünya sermaye güçleri, bu amaçlarını gerçekleştirme yolunda adım adım ilerlerken demokrat görünen demokrasi düşmanlarından, ahlak değerlerini her şeyin üstünde tutar görünen ahlak düşkünlerinden, devrimciliği kimseye bırakmayan kurulu düzen yardakçılarından alabildiğine destek görüyor.

Bu yüzden şiire bugün daha çok gereksinimimiz var. Kurtuluşun yalan yanlış tasarılarda, köksüz temelsiz düşlerde, ikiyüzlü ya da çokyüzlü ilişkilerde, basit ve bayağı siyasetlerde olmadığını, güçlünün eline bakmanın onursuzluk olduğunu bilenler dünyanın ancak şiirle, şiiri yaratanlarla ve şiiri özümleyenlerle kurtulabileceğini de biliyor. Şiir bize daha da insan olma yolunda neler yapmamız gerektiğinin öngörüsünü sağlıyor. Şiir bize kim olduğumuzu, insan için ne yapmamız gerektiğini, insana adanmanın nasıl bir şey olduğunu öğretiyor. Şiir kimseyi öldürmüyor, kendi için bir şeyler elde etmek istemiyor, insanlığı üçe, dörde, beşe bölmeyi düşünmüyor, insana güzelin yüceliğini duyururken aç yatan çocuklar için, işsiz babalar için, acılı anneler için daha doğru bir dünya kurmaya çalışıyor. Şiir insan olmanın ve insana adanmanın bilincidir. Şiir ışıktır, umuttur, savaştır, inanıştır, arayıştır. Şiir ün değildir, unvan değildir, zenginlik değildir, bir köşeyi tutmak bir yeri ele geçirmek ve orada cahilliğin ve çıkarcılığın saltanatını kurmak değildir. Kendilerini şiire adayanlar, yüce duyguların gerçek savaşçıları, gelin hep birlikte dünyayı şiirle kurtaralım, çünkü bugünkü koşullarda şiirden başka hiçbir şey bize aydınlıkların yolunu açacak gibi görünmüyor.'

Kalbe düşen ilk cemredir şiir. Gelin, yaşadığımız şu dünyaya bir de şiirin penceresinden bakalım.