Gündüzler giderek kısalıp geceler uzadıkça, Batı ülkelerinde en çok yalnızlar ve depresyondakiler etkilenir. Kışın özellikle Avrupa'da Noel, Amerika'da ise Şükran Günü en önemli aile tatilleridir. Aile ünitelerinin giderek küçülmekte olduğu Batı ülkelerinde yalnızların ve özellikle de yaşlıların kendilerini sahipsiz ve depresyonda hissetmeleri olağan dışı sayılmaz.
Nüfusu hızla yaşlanmakta olan Fransa'da bir şirket bu duruma akıllı bir çözüm getirdi. Anneleri babaları ülkenin uzak yerlerinde yalnız başına yaşayan, kendileri ise büyük kentlerde çalışan orta yaşlı Fransızlar, ebeveynlerinin iyi olup olmadıklarını kontrol etmek bilmek istiyorlar ancak uzun mesafeler buna engel oluyordu.
Çözüm şöyleydi: Bir şirkete abonelik ücreti ödüyorlar, karşılığında yerel postacı akrabalarını haftada bir kez ziyaret edip durumlarını tespit ediyor, evlatların içini rahatlatıyor, yaşlılar için de kısa da olsa bir sosyal ilişki olanağı yaratıyordu.
Posta Çalışanları Sendikası yapılanın aslında bir zamanlar Fransa'daki taşra postacılarının günlerinin ve işlerinin olağan bir parçası olduğunu söyleyerek eleştirmekte gecikmedi, oysa bana göre buna 'iyi bir hizmet'ten başka ne denebilir...
Ancak yalnız hissedenler sadece yaşlılar değil ki... Modern yaşam biçimi sonucu daha çok gencin evini erken terk etmesi nedeniyle artık giderek artan sayıda genç insan yalnız başına yaşam sürdürüyor. 2017 yılında yayınlanan psikiyatrik araştırma sonuçlarına göre, çevreden soyutlanmış yaşam, kentlerde bile, sosyal endişe ve depresyon gibi yaygın ruhsal rahatsızlıklara sebep oluyor.

Kültürlerinin bir parçası olarak, ailelerin ve toplumun 18 yaşına gelen gençleri bir an önce evden ayrılmaya ve bağımsız yaşam kurmaya teşvik etmesi sonucu, İsveç yalnız yaşayan gençlerin en çok bulunduğu ülke haline geldi. Tabii ki bunun avantajları da var: İsveçli gençler bağımsız yaşamak ve kendi ayaklarının üzerinde durmak konusunda diğer ülkelerdeki gençlere göre çok daha genç yaşta başarı sağlıyorlar. Hatta Kuzey Avrupa ülkelerinde büyüyen gençlerin Akdeniz ülkelerinde yetişenlere göre çoğu zaman çok daha bağımsız olduğunu gözlemledim. Bir Türk arkadaşımın, 30 yaşında hala ailesi ile yaşadığını, çamaşırlarını annesinin yıkadığını ve yemeklerini de onun yaptığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Sonunda evden ayrıldığında onun için büyük bir sorun haline gelmişti; çünkü yalnız yaşamak için gerekli becerilerin hiçbirini kazanmamıştı.
Ancak unutmayalım ki, genç İsveçliler arasında gördüğümüz bu bağımsızlığın bedeli olarak toplum artan oranlarda yalnızlık, ruhsal rahatsızlıklar ve intihar girişimleri ile karşı karşıya. Yine akıllıca sayabileceğimiz bir çözümü ABD'deki Silikon Vadisi'nden dönen İsveçlilerin girişimi Colive adlı bir şirket üretti.
Colive (Co-Live: Birlikte Yaşa), Stockholm kent merkezinde büyük alanlar satın alıyor ve bunları ortak sosyal alanları olan stüdyo tipi apartman dairelerine dönüştürüyor. İlk yapılarında oturan 11 genç, İsveçli tek kişilik stüdyo dairelerde yaşamak ile birlikte topluluk duygusu hissedebiliyor ve sosyal ilişkiler kurabiliyor.  
Çözümü her ne ise, aile üniteleri parçalanmaya ve küçülmeye devam ettikçe yalnızlık Türkiye'de de artarak bir sorun haline gelecek. Politika belirleyicilerin ve girişimcilerin şimdiden bu soruna ve sorunun gerektireceği çözümlere odaklanmaları gerekiyor.