Geçtiğimiz günlerde 'Eğitimde 2023 Vizyon Belgesi'ni açıklayan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, önceki gün katıldığı bir programda, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere açılmış ve tamamen Türkiye'ye özgü bir eğitim projesi olan Köy Enstitüleri projesinin devam etmesi gerektiğini düşündüğünü belirterek, 'Bence devam etmeliydi çünkü kendi doğası içinde özgün bir tasarım içeriyordu. Köy Enstitüleri, doğru bir projeydi ve kendi içinde evrilebilirdi' dedi.

Bakan Selçuk'un Köy Enstitüleri ile ilgili böyle düşünmesi sevindirici. Ama keşke düşüncede kalmasaydı. Keşke Bakan Selçuk, Vizyon Belgesi yerine çıkıp, 'Arkadaşlar bize ait olan, daha önce uygulanmış ve başarılı olmuş bir sistem olan Köy Enstitüleri projesini günümüz şartlarına uygun olarak yeniden hayata geçiriyoruz' deseydi. Ama maalesef olmadı, olmuyor. Yıllardır eğitim sistemimizdeki sorunları ortadan kaldıracak bir sistem arıyoruz. Oysa o sistem önümüzde duruyor, görmüyoruz.

Peki nedir bu Köy Enstitüleri...

Cumhuriyetin ilk yılları, okuma yazma bilenlerin oranı yüzde beşlerle ifade ediliyor. Nüfusun yüzde sekseni köylerde yaşıyor. Savaşın yaralarını sarmaya çalışan, genç ve eğitimli nüfusunun tamamına yakınını savaşta kaybetmiş halkı yeniden ayağa kaldıracak, eğitim düzeyini yükseltecek, onlara ön ayak olacak eğitim neferlerine ihtiyaç var. Eğitim ve kalkınmanın köyden başlayacağı inancında olan Cumhuriyeti kuran kadrolar, daha sonra dünyada araştırma konusu olacak, Anadolu'nun bozkırlarını yeşertecek, kalkınmayı en temelden gerçekleştirecek, örnek bir eğitim projesini hayata geçirirler. Bu proje, memleketin en ücra köyüne bile öğretmen göndermek için kurulan aydınlanmayı, Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi, milletin efendisi olan köylülerden başlatmak için kurulan Köy Enstitüleri'dir.

17 Nisan 1940 yılında hayata geçirilen Köy Enstitüleri projesini dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç birlikte yönetti. Enstitüde derslerin yüzde ellisi teorik, geri kalan kısmı ise uygulamalı olarak veriliyordu. Her enstitünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. 1940-1946 yılları arasında Köy Enstitüleri'nce 15 bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Enstitülerde 1308 kadın ve 15 bin 943'ü erkek olmak üzere toplam 17 bin 251 köy öğretmeni, binlerce sağlık memuru ve ebe yetiştirildi.
Köy Enstitüleri'nden yetişen öğretmenler yalnızca okuma yazma öğretmiyordu. Burada eğitim alan gençler, tekrar köylerine döndüklerinde köyde her şeyi bilen adam oluyorlardı. En az bir müzik aleti çalıyorlar; marangozluktan, inşaattan, tarımdan, edebiyattan, bilimden, bölgesine göre denizcilikten, seracılıktan, kümesçilikten, meracılıktan anlıyorlardı. Enstitüde öğrendiklerini köylerindeki okulda öğretiyorlar ellerindeki aydınlanma meşalesi ile yeni meşaleler tutuşturuyorlar, onların tutuşturduğu meşalelerin sahipleri de bir başka meşaleyi tutuşturarak aydınlanmanın toplumun en uç noktasına kadar uzanmasını sağlıyorlardı.

Enstitü binaları İzmir/Kızılçullu, Aydın/Ortaklar, Ankara/ Hasanoğlan gibi Anadolu'nun 21 ayrı şehrinde bizzat öğrenciler ve öğretmenler tarafından inşa edildi. Kendi atölyelerini kurdular, kendi ürünlerini kendileri yetiştirdiler. Kendi içinde bir bütün oluşturan enstitülerde bütün kararlar haftanın belirli günlerinde öğretmen ve öğrencilerin katılımı ile alınıyordu. Çoğunluğu, projenin fikir sahibi Hasan Ali Yücel tarafından Türkçe'ye çevrilen dünya edebiyatının önemli eserleri okunuyor, üzerine düşünülüyor, tartışılıyordu. Düşünen, üreten bir eğitim yuvasıydı. Enstitülerin en ünlüsü Ankara'da kurulan Hasanoğlan Köy Enstitüsü idi. Ankara'ya yakın olduğu için sürekli misafirleri oluyordu. Hasanoğlan'ı Sabahattin Ali gibi ünlü yazarlar ziyaret etmişti, Aşık Veysel enstitüleri dolaşarak öğrencilere bağlama dersi bile vermişti.

Ama gelin görün ki bu eğitim yuvaları 'Komünist yetiştiriliyor' gerekçesi ile 1954 yılında kapatıldı. Bugün hâlâ Köy Enstitüleri kadar ayakları yere basan, gerçekçi, toplumsal yapımıza uygun bir eğitim sistemi oluşturamadık. Eğitim sistemimiz birilerinin elinde anaokulu sınıfı öğrencilerinin oynadığı oyun hamuru gibi. Her gün yeni bir şekil veriliyor. Anadolu'nun bozkırlarını, diktikleri ağaçlarla yeşerten, dağıldıkları köylerde çocukların ufkunu açan köy enstitülüler yok artık. Onlar gibi düşünen öğretmenlerimiz var ama sistemi şekillendirenlerin kafalarındaki bozkır hâlâ yeşermemiş. Onların, düşünen, sorgulayan bir toplum öngörüleri yok. Onlar kendi elleriyle diktikleri bir fidanın büyüyüp meyve vermesi nasıl bir duygudur bilmiyorlar. Böyle giderse hiç de bilmeyecekler...