Kenan Evren'in yaşamını tam anlamıyla değerlendirebilmek ismi için yazımızın başlığında yaptığımız gibi geriye doğru bakmamız gerekir.
Günümüzde zorlamayla bile olsa alınmış bir mahkeme kararı bulunmaktadır. Bu mahkemenin aldığı kararları gözden geçirirsek sonucu şöyle değerlendirebiliriz. Barış zamanında olduğumuza göre bir asker için alınabilecek en yüksek rütbe olan Orgeneral'likten er'liğe indirgenen bir hizmet geçmişi ve ordudaki en yüksek görev tanımı "Genelkurmay Başkanlığı"ndan sonra sanık durumuna düşmek.
Gene zorlama da olsa Devlet Başkanlığı ardından Cumhurbaşkanlığı'ndan sanık durumuna geçip mahkemelerde sorgulanarak cezalandırılmak. Eskilerin deyimiyle "İkbal'den izlal'e dönüşmek. Bu deyimi de açıklayayım: Baht açıklığını yitirip zelil (Utanılacak) duruma düşmek. Sormak isterim hangi fani bu durumu içine sindirebilir? Bence Atalarımız boşuna söylememişler: "Ne oldum demeyeceksin, ne olacağım diyeceksin".

***

Kenan Evren'i suçlamak işlerin en kolay yanıdır. Ortada toplumun tüm insanlarının karşı olacağını düşündüğüm bir askeri darbe var.Tamam hepimiz askeri darbelere karşıyız. Ama; ülkede 12 Eylül 1980 tarihine kadarki tüm olayların günahını "Milli Güvenlik Konseyi"ne yüklemek ne kadar doğru bir davranış olacaktır?
Bu anılan dönemde birbirleriyle inatlaşmayı siyaset sayanların günahlarını hangi insanlık mahkemesi sorgulayacaktır? Kahramanmaraş'taki (1978), Çorum'daki (Mayıs 1980) katliamların oluştuğu tarihlerde "Milli Güvenlik Konseyi" mi vardı? Ya da 1 Mayıs 1977'de Taksim'de sanırım 36 kişinin ölümü yüzlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayların tertipçisi "Milli Güvenlik Konseyi" midir? Derler ki "Sıkıyönetim" vardı, isteselerdi askerler önlem alabilirlerdi. İnanalım mı? Unutmamamız gerekir, sıkıyönetim bile olsa asıl yönetim hükümetlerdedir. Fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Ama bilin ki bu acı olaylar listesini olabildiğince uzatabilirsiniz. Uzlaşmayı, uzlaşabilmeyi beceremeyen siyasiler (Senato+Millet Meclisi Üyeleri) Cumhurbaşkanı olarak görevi sona eren Fahri Korutürk'ün yerine geçmesini sağlayacak seçimlerde aday olarak Bülent Ersoy'un adını kullanabiliyorlardı. Kısacası o derece ciddiyetten uzaktılar. Ve bu komedi Nisan 1980'den 12 Eylül 1980'e kadar 5 ay süreyle sahnelendi.

***

Bu anlattıklarım, olayların bir yanıdır. Elbette bunun ötesi de olacaktır. Darbe ertesinde Konsey tarafından çıkarılan kanunlar yanında demokratik (!) döneme geçildiği varsayılan dönemde çıkarılan bazı kanunlar da şu anda geçerliliğini korumakta ve hükümetlere çeşitli olanaklar sağlamaktadır. Şimdiki Cumhurbaşkanımız tarafından adı demokrasi havarileri arasında sayılıp kendisi için İstanbul'da Anıtmezar oluşturulan Rahmetli Turgut Özal darbe ertesinde çıkarılan yasaların birini bile yürürlükten kaldırmayıp onlardan yararlanmayı sürdürmüştür. Üstelik Cumhurbaşkanı Evren'le ekonomi reformisti Başbakan Özal çok da uyumlu bir yedi sene geçirmişlerdir. Peki sizce; günümüze kadar gelenlerin onlardan bir farkları var mıdır?

***

Bu yazımı hazırlarken çok düşündüm. Kesinlikle belirtiyorum ben 12 Eylül 1980 darbesini onaylayan birisi olamam. Yazımı da Evren'e methiye olsun diye yazmadım. İnsanların iki yüzlü yapılarına dikkat çekmeyi amaçlamaktayım. Bence Evren; askerliğin "Emir Demiri Keser" felsefesiyle yetişmiş, siyasi deneyimi de olmayan bir uygulayıcıydı. Ona da bazı emirler gelmiş olmalı ama sandığım kadarıyla onun bu emirlerin ne niteliğini ne de niceliğini kavrayabilecek bilgisi yoktu.
Esenlikle kalınız...