Teknoloji hepimizi özgürleştiriyor...   Her türlü bilgiye kolaylıkla ulaşıyor, tüm dünya ile iletişim halinde oluyor, bilgileri, haberleri, yenilikleri paylaşıyoruz... Artık insanoğlunun beynini isteseniz de hapsedemezsiniz...
Çok doğru değil mi?
Pek doğru sayılmaz.! Totaliter rejimler beyni hapsedemeseler de, beyinden rahatsız edici bir mesaj aldıklarında bedenleri hapsediyorlar.
Stalin ve Mao'nun dönemlerinden hiç farklı yok artık baskı rejimlerinin. Üstelik artık teknoloji sadece bize, bireylere değil, baskıcı rejimlere de büyük imkânlar getiriyor.
The New York Times gazetesinde David Brooks 'Stalin'in bir akıllı telefonu olsaydı...' başlıklı yazısında durumu pek güzel derlemiş.
Diyor ki, 'Stalin'in işi zordu (!) Çünkü bütün baskı ve zulmünü insanlar yoluyla gerçekleştirmek zorundaydı. Bir asır sonra yaşasaydı, bu kadar çok kişiye gerek olmadan teknoloji sayesinde çok daha fazla milyon insanı çok daha kolay yok ederdi.
Mao'nun işi kolaydı, çünkü halkı baskı altında tutmak ve milyonları yok etmek için milyonlarca adamı vardı. Ancak o da şimdi yaşasaydı, Çin lider Şi Cinping'i alkışlar, 'Ama' derdi 'senin elindeki teknolojik imkânlar bende olsaydı ben şimdi tüm dünyayı ele geçirmiştim.' Kim bilir belki de zaten ele geçirmek üzereler...
Her şey akıllandıkça mertlik bozuldu. Nesnelerin İnterneti dönemi sayesinde artık her yanımızdan bilgi akıyor ve bunlar bilgi toplayanlara gidiyor. İnternette ve cep telefonumuzda her adımımız bunları bilmek isteyenlerce rahatlıkla izleniyor.
Evinizde akıllı dediğimiz her şey yine bilgi topluyor ve gönderiyor.  Çok akıllı buzdolabınızın, televizyonunuzun ya da çamaşır makinenizin çok akıllı olup da teknik merkezlere bilgiler göndermesine izin veriyorsunuz. Oysa o bilgiler toplayanın yararına başka şekilde kullanılıyor. Örneğin sizin buzdolabı kullanımınız başka alışverişlerinize temel teşkil ediyor. Yakında akıllı kameraları da olacak. Belki size içinde bozulan ya da çürüyenleri haber verecek ama sizin neleri tuttuğunuz ve ne sıklıkla ne aldığınızı da bilecekler. Buzdolabının kapısının hangi saatlerde açıldığını bile bilecekler.
Yakında akıllı ve şoförsüz bir arabayı izleyen teknoloji, sizin nerelere gittiğinizi kayıt altına alacak.
Akıllı telefonumuzun yüz tanıma teknolojisi sayesinde banka hesabımıza zorlanmadan giriyoruz. Oysa bu teknoloji artık sadece Rusya, Çin gibi baskıcı rejimlerce değil; ABD gibi ülkelerde de polise tehlikeli bir silah veriyor. Polis sadece suçluları değil, bilgi ve 'hesaplama'lara göre suç işleyebilecekleri de buradan toplamaya başlayacak. ABD'de polisin yüz tanıma teknolojisinin önyargılı algoritmaları daha şimdiden binlerce kişiyi hapse attırdı.

Çin'deki fabrikaların '1984' ortamından artık bir farkı yok. Yitu adlı bir şirketin fabrikalara yerleştirdiği bir izleme sistemi sayesinde Çinli bir işçi kapıdan girdiği andan itibaren kontrol altında. Tuvalete fazla giden işçinin puanı düşürülüyor.
The Age of Surveillance Capitalism (İzleme Gözleme Kapitalizmi Çağı) adlı kitabında Shoshana Zuboff şöyle diyor: 'Artık her biriniz, her birimiz birer dijital ham maddesisiniz.'
Çin'in yavaş yavaş ortaya koyduğu gibi bir kara liste dönemi yaklaşıyor. Daha şimdiden bir puan sistemi kullanılıyor. Bankalara, arkadaş bulma sitelerine verilen bilgiler, satın alma davranışları, vergi ödeme ya da trafik kuralları alışkanlıkları gibi her nokta puan sistemine sokuluyor.
Bir süre sonra bu puan sistemine göre puanları düşük olanlar uçağa binemeyecek, müzeye, maça gidemeyecek, otele giremeyecek. Bağlı ve güvenilir yurttaşlık puanına tekrar ulaşmadıkça kara listede kalacak. Böylece küçük cezalar yoluyla birey engellenecek ve disiplin altına alınacak ve rejimce güvenilir yurttaş hâline getirilecek.
Artık halkın dikkatini dağıtmak da çok kolay: İlginç hayvan videoları, hatta porno, sahte haberler...
George Orwell'in ve Aldous Huxley'in çok önceden yazdıkları romanlarla bizi uyardıkları düzen çoktan geldi. Artık beyinlere egemen olma çağı başladı.
Bundan sonra özgür seçim tartışmalı olacak. İngiltere'de Brexit'te, ABD'de Trump'un seçiminde olduğu gibi; para karşılığı çalışan araştırma kurumları (Cambridge Analytica) seçim savaşı yürütecek. Çıkarları için başka ülkeleri kontrol altına almaya çalışan ABD, Çin, Rusya gibi ülkeler seçimlerin sonucunu etkileyici sahte haberler ve yöneltmelerle Twitter ve Facebook'un egemenleri artık.
Rusya'nın şu an Afrika'da 20 ülkenin seçimlerine müdahil olan elektronik savaş uyguladığı istihbarat kurumlarında tartışılıyor.
İnsanları tahrik etmek, bir güruhu harekete geçirmek artık çok kolay... Sosyal medyadan sahte haberler ve tahrik bombardımanı ile on binler anında sanal hatta fiziki saldırıya geçebiliyor.
The New York Times'ın yazarının haberini bitiriş sözüne bayıldım: Totaliter liderler için mevsim bahar. Teknoloji ile özgürleşiriz, demokrasiyi yüceltiriz sandık.
Diktatör yatağı Afrika ve Latin Amerika liderleri bugün sadece gerekli ekonomik güçleri olmadığı için bunları uygulayamıyor. O zaman da kendilerine bunu askeri ve ekonomik imtiyazlar karşılığı yapabilecek ülkeleri yardıma çağırıyorlar: ABD, Rusya ve Çin.
Zavallı(!) Stalin'in akıllı bir telefonu bile yoktu. Olsaydı neler yapardı...