'Aşağıda ölüm var, yukarıda açlık. Aşağıdaki ölüm bir olasılık, yukarıdaki açlık ise kesin...' Bu sözler Somalı bir maden işçisine ait.
Söz, yukarıdaki kesin açlık ile olasılığı bu ülkede her zaman çok yüksek olan aşağıdaki ölüm arasında seçim yapmak zorunda bırakılmış binlerce maden işçisinin çaresizliğini de anlatıyor aslında. Ancak öldükleri zaman hatırlanan sonra hiçbir şey olmamış gibi çabucak unutulan madencilerin çaresizliğini...

Bu toprakların üstünde sadece açlık yok maalesef, çaresizlik, haksızlık, yok sayılma, adaletsizlik, dayak ne ararsan var. Adaletin terazisi hileli, vicdanlar kör. Güçsüz olanın sırtına basarak yükseliyor güçlüler. Başkalarının acısından mutluluk, yoksulluğundan servet devşiren insanların çoğunlukta olduğu bir zamandayız.
Hafızanızı biraz zorlayın. Hatırlarsınız. Soma'da 301 madencinin şehit olduğu faciadan iki gün sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bölgeye gelmiş,  Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel Başbakana tepki gösteren ve o anki kargaşada yere düşen bir maden işçisini tekmelemişti. Olay ile ilgili ancak bu ülkede olur denecek bir gelişme yaşandı. Tekmelenen madenciye bir tekme de çok adil adaletimizden geldi.  'Başbakanlık Müşavirinden tekme yersin ha' diyen mahkeme madenci Kocabıyık'a 548 lira para cezası kesti!.. Yani güçlüye değil olan yine haklı da olsa güçsüze oldu.

Madenci Erdal Kocabıyık'ın hayatı altüst olmuş durumda. Olaydan sonra çalıştığı madenden tazminatsız olarak işten çıkartılan Kocabıyık kimse ile görüşmüyor. O günden bu yana işsiz. İş için gittiği her yerde kapılar yüzüne kapatılıyor. Evine ekmek götürmek, 'Babamı neden dövüyorlar anne' diye soran 3 yaşındaki kızına bakmak, kiralık olan evinin kirasını ödeyebilmek için hamallık yapıyor. Tekmeyi yiyen de o açlık ve yoksullukla baş başa kalan da.  Peki tekmeyi atan ne yapıyor?  O tarafta değişen pek bir şey yok. Olay sonrası görevden alınacağı söylenen ancak o günden beri hakkında hiçbir adli ve idari işlem yapılmayan Yerkel, halen Başbakanlık Müşaviri olarak görevine devam ediyor.
 
Bu işte bir yanlışlık var. Gören az da olsa düşünen, vicdan sahibi olan bunu fark eder diyorsun. Ama görmüyor, duymuyorlar. Kimse kimsenin acısını, derdini paylaşmaya yanaşmıyor artık bu toprakların üstünde. Suskun kalabalığın içinde bir başına olduğunu fark ediyorsun ne kadar bağırırsan bağır duyulmuyor sesin...

Sonra meydanlara dönüp bakıyorsun, adaleti, hakkı, hukuku, dini dillerinden, Kur'an'ı ellerinden düşürmeyenlerin sesi kulağında yankılanıyor. Haksızlıklara susan mitingden mitinge, açılıştan açılışa koşan kalabalığa takılıyor gözün...Sorsan senden benden müslümanlar ama en çok onlar susuyor haksızlığa, adaletsizliğe...

Sonra bir sorudur takılıp kalıyor aklına; Biz nasıl bir ülke olduk böyle? Biz ne ara bu kadar vicdansız, bu kadar duyarsız insanlar olduk? Cevabı içimizde..