2003'den beri tek başına iktidar olan AKP hükümetini mecliste en çok zorlayan oylamalar bu hafta içerisinde yapıldı. Az sayıda farklarla haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan dört bakan yüce divana partili arkadaşlarının yardımıyla gitmekten kurtuldu. Bu dört bakana paralel yapının kumpas kurduğu iddia edilerek, darbenin önüne geçildiği söylemi iktidar yanlısı söylemlerin ortak hipotezi oldu. Ama bu dört eski bakanın; arkadaşları ve partidaşlarının güvenlerine halde pasifize edilmeleri ayrı bir soru. Ben şu soruyu sorma ihtiyacı duyuyorum. Madem bu dört bakan partiniz gibi ak-pak neden bakanlık görevlerine iade edilmiyorlar? Sonuçta bu sözde darbe girişiminin en büyük mağdurları bu dört tertemiz bakan değil midir? 700.000 TL'lik( Rakamı algılamakta zorlanabilenler için yazıyorum, eski parayla 700 milyar TL) saat takarak, ülkenin ne büyük bir zenginlik içerisinde olduğunu gösteren bakanımız, 'Bakara-makara' salladım diyerek dine yeni bir yorum katan bakanımız bu paralel yapının kumpasına maruz kalmışlardır. Bu değerli ak-pak siyasetçilerimizin vatana millete daha fazla hizmet etmeleri engellenmiştir. Ben bu değerli, harama el sürmemiş, kul hakkı yememiş siyasetçilerin bir an önce eski görevlerine iadelerini ve hatta mümkünse daha yüksek mertebelere getirilmelerini bekliyorum. Paralel yapının; bu dört değerli eski bakanın ülkemize büyük hizmetler vermesini engelleyemediğini herkese ilan etmek gerekir diye düşünüyorum.

Bu kritik gecenin diğer dikkat çeken bir yanı ise CHP'den yakın zamanda istifa ederek Anadolu Partisini kuran Emine Ülker Tarhan'ın yüce divan oylamasına katılmamasıydı. Tek bir oyun bile ülkenin kaderini belirleme ihtimalinin olduğu bir oylamada Sayın Tarhan hastalığını öne sürerek oylamaya katılmadı.

Aşağıdaki resme dikkatle bakmanızı rica ediyorum. Resimdeki kişi Altay'ın eski başkanlarından Sayın Mehmet Erdoğan. Haziran ayında yapılan Altay genel kurulunda tek bir oyuna sahip çıkmak, Altay için doğruları haykırmak için saygıdeğer eşi Nuran Hanım'ın desteğinde Altay Kongresine katılıyor. Yoğun bir kemoterapi döneminde, ben dahil tüm doktorlarının karşı çıkmasına rağmen cesaretle ve kararlılıkla kendi doğruları için mücadele ediyor. Altay'a bağlılığını hatta Altay için kendini feda edebileceğini adeta haykırıyor. Verdiği tek oy genel kurulun sonucunu değiştirmedi ama o kendi mücadelesinin sembolü oldu ve onunla aynı hissiyatı paylaşanların gururu oldu.

Emine Ülker Tarhan Hanımefendi keşke bu fotoğrafı görebilseydi. Keşke bir yakını ona bu fotoğraf aracılığıyla bağlılığı, kararlılığı, tek olsan da vazgeçilmeyebilineceğinin dersini verebilseydi. CHP'nin bugünkü halinden usanmışlar için Emine Hanım bir kurtuluş yolu olabilirdi. Ama bu yol ancak fedakarlıklarla, kararlılıklarla ve cesaretle şekillendirilebilirdi. Tıpkı Türk siyasetinin en değerli isimlerinden Sayın Bülent Ecevit'in ölümü göze alarak Danıştay saldırısı sonrası doktorların ikazlarına rağmen cenazelere katılması gibi. Tarih her zaman Mehmet Erdoğan'ları, Bülent Ecevit'leri yazacak ve saygıyla anacak. Tarihe mal olmak isteyen siyasetçilerin bu fotoğrafa bir kez daha bakmalarını öneririm.