Sonra ağlamanın, dövünmenin hiç bir faydası yok, ne yapacaksan yapacaksın, hem de en çabuk tarafından...

Felaket bize gelir mi demeyeceksin, çünkü felaketin bize de geleceğini yıllar öncesinden biliyorsun...

Hala tedbir almıyorsan...

Mevzuatı katılaştırıp, denetimin masanın başında yapılmasına göz yumuyorsan, sonradan ağlamayacaksın...

Müteahhit denilen insan müsvetteleri üç beş kuruş fazla kazanmak uğruna yıkanmış dere kumu yerine, kamyonu sahile dayayıp deniz kumunu haldır haldır taşırken, görmezden geliyorsan...

Betondan, kumdan, çakıldan numuneler alınıp sonra da ''bakmaya dahi lüzum görmeden'' ''tamam, devam edin'' diyorsan, yine ağlamayacaksın...

Demirin en incesini, demirin en azını kullanıyorsa cani adam, badanadan üç gün sonra odanın duvarından ''deniz kabukları'' fışkırıyorsa dışarıya, sen de gülüp geçiyorsan, binlerce insan öldüğünde, şehirler yerle yeksan olduğunda ağlamayacaksın...

Dinleyeceksin bu işi bilenleri...

Başlarında saçı kalmamış uzmanları dinleyeceksin...

Dirsek çürütmüş bilim adamlarını dinleyeceksin...

Kendi alanlarında dünya çapında itibar görmüş kişileri dinleyeceksin...

Profesörleri dinleyeceksin...

Hani derler ya, ''bana omuz verme, kulak ver'', kulak vereceksin...

Sadece dinlemekle kalmayacaksın, onları yanı başından da ayırmayacaksın...

Bileceksin ki, onlar sana yol gösterecek ve sen o yoldan yürüyeceksin...

Sadece dinlemek de yetmez...

Söylediklerini kanun kabul edip, anında yapacaksın...

Çünkü ya yapacaksın dediklerini, ya da;

Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Osmaniye, Şanlıurfa, Malatya, Diyarbakır, Adana, Kilis ve Elazığ'da yaptığın gibi...

Oturup ağlayacaksın yıllar boyu...