Son dakika başlığı ile, (babasının partisinden) istifa ettiği haberi verilince bu yazı elzem oldu. Oğul Türkeş,  AKP'ye hükümet etme desteği verince, MHP'den ihraç kararına tepki vermiş; parti bağlarını kendi üzerinden değil, babası üzerinden kurarak, partiyi "Babamın partisi" diyerek sahiplenmişti. 
Partilerde en yüksek yerlerde ve vekillik mertebesinde yer tutanların partilerle bağlarının özetiydi bu. Kişilerle kuruluyor bağlar, ille baba olması gerekmiyor, kişi ile bağ, kurumdan önce geliyor, kurumlar geride kalıyor. Ve sonra adına demokrasi denilen mucize bekleniyor. Demokrasi kurumlar ve kurallar rejimidir. İşinize geldiği gibi, bazen kural, bazen kişi diyemeyeceğiniz bir rejimdir. Anayasa kurallarını lastik top gibi bir çekip bir iterek fiili yönetimi yerleşik hale getiren AKP'ye desteğe gidişini, anayasa gereği olarak açıklıyor oğul Türkeş... Partisinin kararlarının dışına çıkmasının sorgulandığı noktada, kişiye tutunarak ayağa kalkmaya çalışıyor. Sanki babasından miras kalan bir şirketten söz eder gibi. Bu satırlar yazılırken henüz netleşmemişti, istifa AKP'den adaylık konusu kesinleştiğini düşündürüyor. İstifanın listenin açıklanacağı son güne denk düşmesi bu olasılığı güçlendiriyor. 
            
Bir faydası olmasa da, yine de, siyasal partilerin, toplumda farklı görüşleri yansıtan kurumlar olduğunu; parti kelimesinin "kısım", "parça" anlamına geldiğini, aynı görüş ve düşünceye sahip kişilerin ortak amaçlarla bir araya geldiklerini anımsatalım.  Partilerle bağlar, aile geçmişi ile kurulabilir, nitekim CHP, dedemin de dünya görüşünü biçimlendiren partiydi. Devlet kuran parti, Atatürk'ün emaneti olan parti ama, ne dedemin, ne de Atatürk'ün partisi... Kendisini kurucu ilkelere bağlı hisseden ve bu ilkelerin devletin temelini oluşturmasının sürdürülmesinde ısrarlı herkesin partisi... Partiye sızan bazı konjonktüre göre biçim alan isimlerden duyulan rahatsızlık bu yüzden. Kurucu başkanların önemi yadsınamaz. Kuruculara verilen değer ve kurucuların manen yaşatılmasının kurumların ömrü ile ilişkisi açık. 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran parti CHP; Partinin kurucusu Atatürk, bugüne kadar yaşatılmasının sebebi Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalınması. Cumhuriyete yönelik tehditlerin Atatürk'ü karalamak üzerinden yürütülmesi ve CHP'nin karşı ideolojilere mensup kişilerle kuşatılması da bu yüzden. Temel değerlere hala sadık olanların bir şekilde partiden dışlanması, parti yönetim kadrolarından ayıklanmaya çalışılmaları hep bu yüzden... Oysa bugün hala CHP varsa; bu kurum geleneğine sahip çıkan, Cumhuriyet ilkelerine sıkı sıkı bağlı partililer ve parti teşkilatları sayesindedir. Aynı şey MHP için de geçerlidir. Her iki parti AKP öncesinde vardı. Her iki parti de AKP sürecinde operasyon geçirdi. Oğul Türkeş olayı da bu operasyon zincirinin devamıdır. Ve dahası da gelecektir. Oğul Türkeş AKP'ye geçerse, bağlarını parti ilkeleri ile kurmuş MHP'liler AKP'ye oy vermezler. Buradaki amaç, MHP'nin zaman içinde eritilmesidir.
        
MHP'nin kadroları olayı, babası üzerinden kurumu kişiselleştirerek, baba ocağını terk eden üzerinden değil; tablonun bütününe bakarak değerlendirerek önlemler almaları gerekir. Tam da bu sırada, teşkilat ve dışında hayli sempatisi olan Meral Akşener'i aday göstermeyişleri çok yanlış olmuştur. Partilerde kadın sayısının azlığının kronik bir yaraya dönüştüğü süreçte büyük hatadır; ayrıca,"kadınlar gelsin" diyen kadın  örgütlerinin bu tutuma sessiz kalmamaları gerekir. Partide emeği dışlayıp, alternatif olabilecek isimleri yok ederek lider olunmaz/kalınmaz... Tersine, alternatiflerle güçlenip, onları yanında tutabilme becerisi gerektirir liderlik. Meclis Başkanı seçimi ile, koalisyon arayışları sürecinde kamuoyunun tepkisini çeken ve partisinin içinden de eleştirilen tutumu ile seçimlere hayli sancılı giriyor MHP.
    
"Babasının partisi"nden istifa edenin  yeri konusu ile, partilerin kişilere mal edilmesi konusu tam da demokraside gecikmişlik ve saplanıp kaldığımız - bundan sonra daha çoğaltılacak gibi görünen - "kişi odaklı" siyasetin sebepleri.
Partileri bir bütünleşik teşkilat ve teşkilatlardaki kişileri, bulundukları yeri ayırt etmeksizin eşitler arasında tek kabul edebilsek, kişilere "efendim" demeyi bırakıp, herkesi sorumlulukları ve görevlerini yerine getirmelerine göre değerlendirebilsek, demokrasi için önemli bir aşamaya geçmiş olacağız.
Siyaseti giderek azaltıp, siyaset yapma olanaklarını ve tercih yapma olasılığını kısıtlayan ve topluma biçim vererek kalıplaştırmaya çalışan çözülme sürecinde, bağını babası üzerinden kurmuş olanın kopuşu üzerinden verilen mesaj da anlamlı. Giderek millet olmaktan uzaklaştırılıp, tek yöne sevk edilen kalabalık, yığın haline getirilmeye çalışılıyoruz. Bizleri bir arada tutan kurumlar eksiltiliyor, ya da başkalaştırılıyor. Kişi odaklı siyaset ile otokrasinin en koyusuna itildiğimizi görmek ve göstermek için bir sebep olsun şu sevimsiz bulduğumuz "babamın partisi" ifadesi. Demokraside gecikmişliğimizin faturasını bugün hiçbir işlevi kalmayan Meclis'i oluşturmaktan öte işe yaramayan siyasal partileri sorgulamak için de bir vesile olmalı.

NOT: Yazıyı yayına iletemeden; Oğul Türkeş'in AKP adaylığının kesinleştiği haberi geldi. Bu şaşırtmayan haber üzerine, bir ironi ile MHP, asıl şimdi, -sahiplik değil, aidiyet anlamında- "babasının partisi" oldu diyebiliriz.
Bir okurum; "Sizin ne dediğinizi anlamak için birkaç kez cümleleri okumak zorunda kalıyorum" diye yazmış. Bu yazdıklarım üzerinde de  hayli düşünmesi gerekecek. Çünkü her bir cümle için kitaplar yazılabilir. Kısa yazın diyen bir başka okurumdan özürle!...  Okumak için zamanı olmayanın düşünmek için de olamaz...