Yunanistan'ın yaşadığı ekonomik krizi, kendi ülkemizin ekonomisi güllük gülistanlıkmış gibi, ya da komşudakini ölüm gibi gösterip sıtmaya razı olun... telkinleri ile sunan malum medya, şimdi de Syriza üzerinden sol anlayışı ti'ye alma gafletine düşmüş durumda... Solda dayanışma için yola çıkmış bir partinin sağdan devir aldıklarının altında kalışını, önceki süreçleri ve iktidara geldiği ortamı yok sayarak değerlendirme hafifliği ile sol anlayışı karalama telaşındalar. Liberal kuşatma ile giderek artan bağnazlığın en fazla görünür olduğu Türkiye'nin, kendi ekonomisinin dip noktasını, sola yükleme arayışları olarak okuyacağımız, koalisyon arayışları sürecinde; ekonomistlerin, medyanın komşunun krizine bu yakın ilgisinin nedenleri üzerinde düşünmesi çok yararlı olacak...

Komşunun can simidi olacak bir Avrupa var... AB fil terbiyecisi rolünün hakkını verdi de diyebiliriz... Diğer yandan, aynı duruma düşme ihtimali fazla uzak olmayan Türkiye'ye kim yardımcı olacak? Demem o ki, durumu fazlası ile abartılarak, Türkiye'ye moral pompalamakta araç yapılan komşunun durumundan daha iyi bir durumda değiliz. Sadece; bizim siyaset-medya ilişkisi sayesinde gerçeklerimizin üzerinde kalın bir örtümüz, gerçekleri dile getirenler üzerinde giderek artan bir baskı ortamımız var.

Emperyalizmin liberalizmin yolunu açmak için kullandığı bağnazlık ve ulus devletlerin gücünü kırmak için piyasaya döktüğü etnik ve dini aidiyetler gibi konular bir bayram gününün yazısı olmasa gerek. Emperyalizmin üzerine geçirdiği "küreselleşme" elbisesinin her yanı yırtılıp, gerçek görüntüsü ortaya çıkmaya başladı. Sol, giderek ürkmeye başladığı bir kavram... İnsanlık, yüzyıllara yayarak biriktirdiklerini, kısa süre içinde tüketmeye başladıkça, insana ait olan değerlere özlemle sol anlayışın yeniden ayağa kalkması için koşullar olgunlaştı...
Ramazan Bayramı nedeniyle yapılan konuşmalar ile coğrafyamızda İslam ülkelerinin halklarının insanca yaşama haklarının ellerinden alınışı ve Müslümanın Müslümana kırdırılışı ne büyük tezat... Bir büyük yalanın içinde yüzüyor dünya... Kendi coğrafyamızın dramı yerine, solu vurma fırsatı olarak görülen komşu krizini konuşmayı yeğliyoruz. Koalisyon kurma süreci de uzadıkça uzuyor... Kurulamazsa ne olurmuş?!.. Seçime gidermişiz... Oysa seçim, Türkiye'de demokrasinin bir aracı olmaktan çoktan çıktı. Sadece seçimler aracılığı ile yer edinmişlerin meşruluk kılıfı oldu. Bu kılıfla, bir yer edinmişlerin sorgulanmalarının önüne kalkan konulmuş oluyor.

Ferit Edgü'nün son kitabı; Sel Yayıncılıktan çıkan Cahil-Aforizmalar-, giderek açmaza dönüşen sürecimizin özeti gibi... Ne kadar niteliksizsen o kadar değerlisin... Nitelikli olmak tasfiye sebebi.....
"Cahillik, başa belâ, demiş eskiler. Bugün tam tersi: Cahillik baş tacı. Yalnız politikada değil, edebiyat, sanat hattâ akademik yaşamda en çok aranan nitelik (üstün nitelik) cahillik. Cahil olmayana tüm yollar kapalı. Bu bir fantezi değil, bir gerçek." diyor yazar... Daha neler demiyor ki:
Cahilin sesi çok çıkar... Cahil bağırarak konuşur, bilge kişi susarak... Cehaletin sınırları sonsuzdur. Bilgeliğinki sınırlı...
Giderek artan okul, okumuş sayısı ile tezat bir süreç... Eğitimi, okullaşma ve okullaşan kişi sayısı olarak gören anlayışımızla geldiğimiz yer bu!.. Gideceğimiz istikamet ise belli: Bilgeliğin erdemi üzerine olan önceki öğretimiz...

Özetle; Ferit Edgü, cehaletin kitabını yazmış... Artık, "cehaletin kitabı mı olurmuş?" diyemeyeceğiz. Kitapta etrafımızı ve kendimizi sorgulayacağımız 193 aforizmaya yer vermiş... Bizleri giderek bağnazlığın içine çeken süreç, cehaletin kitabını yazdırmış da diyebilirsiniz... Yazarımızın beynine, eline sağlık, bizi bilgeliğin değeri konusunda yeniden düşündürdüğü için...
Yazarın deyimi ile; Cahil öldüğünde bir cahil eksilir; arif öldüğünde bin arif eksilir... 
Bayramınız kutlu, bayram tadında günleriniz çok olsun...