Otobüs durağının içinde değilde, yanındaki gölgede bekleyen yaşlı teyze, başını birkaç kez çıkarıp alev saçan yolun sonuna doğru baktı. Bir elinde, güneşten korunmak için de kullandığı küçük bir çanta, diğerinde ise su şişesi var. Sıcaklık 40 derece, otobüs ise bir türlü gelmiyor.

Durağa yüz metre uzaklıktaki çam ağacının gölgesinde bekliyorum. Şehrin ortasında kalan çimento fabrikasından çıkan tozlar gökyüzüne doğru ağır ağır yükseliyor. Bu günlerde sosyal medyada birçok kişi tarafından paylaşılan arka planında İstanbul sülietinin olduğu, üçüncü havalimanı inşaatını gösteren bir fotoğraf vardı. 'Esmiyor değil mi? Neden essin ki?' yazısı ile paylaşılan fotoğrafta; beton yığını haline gelen İstanbul, tıraş edilmiş ormanlık alanlar, kentin ciğerlerini oyan iş makinaları ve hafriyat kamyonları görülüyordu.

Durduğum yerden, tıpkı istanbul gibi, beton yığını haline gelen İzmir'i ve onu çevreleyen dağların yamaçlarında gittikçe büyüyen taş ocağı yataklarını izledim.
Evlerin duvarlarına, kaldırımlara, kızgın asfalta çarpıp yükselen sıcaklığı dağıtacak, gölgesinde beklediğim çam ağacının yapraklarını oynatacak bir tutam rüzgâr bile yoktu. Otobüs durağında bekleyen yaşlı teyze gölgesine sığındığı durağın arkasından bir kez daha baktı ıssız yola. Elindeki sudan bir yudum alıp tekrar gölgeye çekildi.

Gölgede bile terlediğim o an 'Herkes için adalet' diyerek yollara düşen insanları düşündüm. Birkaç ay sonra 70 yaşına girecek olan Kemal Kılıçdaroğlu'nu ve onun peşinden yürüyen onbinleri...

Önceki gün o yürüyüşe 'Esmiyor' diyerek gölgesine sığındığımız ağaçları, yorulduğumuzda kana kana içtiğimiz suları, yok olan topraklarımızı ve kirlenen havamızı korumak için mücadele eden sivil toplum örgütlerinden EGEÇEP de (Ege Çevre ve Kültür Platformu) katılmıştı.

Kılıçdaroğlu ile birlikte 40 dereceye varan sıcağın altında yürüyen EGEÇEP Üyesi Avukat Arif Ali Cangı'nın sözleri geldi aklıma. Şöyle diyordu Cangı: Yaşam alanlarımız kirletiliyor. Madenler, HES'ler, termik santraller ve nükleer santral projeleri ile geleceğimiz tehlikeye atılıyor. Bunlara karşı yaşam savunucularının elde ettiği kazanımlar hukuka aykırı biçimde yok sayılıyor ve kentler, köyler yaşanmaz hale geliyor. Hava kirleniyor, toprak kirleniyor, sularımız aşırı tüketiliyor ve aynı zamanda kirletiliyor. Uygulanan fosil yakıt yanlısı politikalar sonucu oluşan iklim değişikliği ile bütün dünyada ekolojik alanda kriz yaşanıyor, canlı yaşamının sürdürülebilirliği ciddi anlamda tehlikede. Ekolojik krizin aşılabilmesi için, çevre hakkı ve doğanın hakları için de adalet gerek. Bu yüzden herkes için, her alanda adalet talebine EGEÇEP olarak biz de katılıyoruz...

Karşı dağın bağrında büyüyen taş ocağı sahasına bir kez daha baktım. Yolun başında otobüsün görünmesi ile birlikte durakta bekleyen yaşlı teyze, elindeki çantayı güneşlik olarak kullanarak yola doğru ilerledi. Gölgesine sığındığım çam ağacının altından ağır ağır otobüse doğru yürüdüm. İyi ki daha yaşanır bir dünya için yürüyen, mücadele eden güzel insanlar var, iyi ki ağaçlar var dedim...