1833'te İsveç'te doğan bir bebek bilim dünyasına  damgasını vurur. 17 yaşındayken 5 dil konuşabilen; edebiyattan fiziğe, kimyadan mühendisliğe kadar pek çok konuda bilgi sahibi ve eğitimi olan bu genç adam çalışmaları sırasında birkaç laboratuvar havaya uçurduktan sonra bildiğimiz dinamiti bulur. Bu arada fabrikalar açar, ölmeden önce de vasiyet eder. Mirasının her yıl insanlığa hizmette bulunanlara sunulmasını ister. Sadece ömrünü değil mal varlığını da bilim ve insanlık için adayan bu kişi Alfred Bernhard Nobel! 1900 yılında İsveç hükümetinin Nobel Vakfını kurmasıyla, Nobel Ödülleri her sene (I. ve II: Dünya Savaşları sırasında verilmemiş) düzenli olarak verilmeye başlanır. Fizik, Kimya, Edebiyat, Fizyoloji veya Tıp, Barış olmak üzere 5 dalda ödüller verilir. Bu hafta da 2012 yılının Nobel ödülleri sahiplerini buldu.

Benim konu itibariyle Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü çok ilgimi çekti. Biri İngiliz diğeri Japon  iki bilim adamı "çalışmaları sonucunda erişkin organizmanın tamamen farklılaşmış hücrelerinin yeniden programlanarak vücuttaki herhangi bir dokuya ait hücreye dönüşebilme yeteneğine (pluripotent) sahip kılınabilir olduğunu göstermeleri" nedeniyle aldı. Bu size bir şey ifade etmeyebilir kelimelere aşina olmadığınız için. Basitçe anlatırsam ne kadar ümit verici ve önemli bir buluş olduğunu görürsünüz.

Bizim şuanki tıp bilgimize göre; insan gibi çok hücreli canlılarda önce sperm ve yumurtanın birleşmesiyle (döllenme) tek tip hücre meydana gelir. Ana hücre kabul edilen kök hücreler farklılaşarak özelleşmiş hücreleri (kas hücresi, sinir hücresi, kan hücresi...), dokuları, organları ve sonuçta vücudu oluşturur. Ama bir kere farklılaşma oldu mu bunun geri dönüşü olmaz. Örneğin bir kök hücresinden sinir hücresi geliştiyse bunun tam tersi sinir hücresinden tekrar kök hücre elde edilemez. Bizler bunu öğrendik ve buna göre tedaviler yapıyoruz. İşte bu buluş ezber bozdurtan cinsten. Sıradan hücrelerin kök hücre olarak yeniden programlanabildiklerini gösterdiler. Mesela kalp krizi geçiren birinin kalp kası hücreleri ölür, omurga zedelenmelerinde felçlere neden olan sinir hücre kayıpları olur, diabette (şeker hastalığında) pankreasta beta hücrelerinde kayıp var, Alzheimer hastalarında beyinde hasar var. Bu yeni buluş bize farklılaşmış hücrenin programlanıp tekrar kök hücreye dönmesini ve gerekli olan eksilen ölen hücreleri  elde etme imkanı olduğunu gösterdi. Bu çalışma ile tedavilere bakış açısı ve tedavi yöntemleri belki de değişecek, tabii bunu şimdiden net söylemek zor. Lakin bildiğimiz bir gerçek var ki; kök hücre tedavisi şuan etkin olarak kan hücrelerinin kanseri olan lösemi tedavisinde kullanılmakta.

50 yıl önce şimdi Nobel alan İngiliz bilim adamı John Gurdon, bir kurbağanın bağırsak hücrelerinden aldığı genetik bilgiyi kurbağa yumurtasına yerleştirerek normal bir kurbağa yavrusu-iribaş üretir ve bağırsaktan alınan hücrenin yeni bir kurbağa üretmek için gereken bütün temel genetik bilgileri içerdiğini kanıtlar ki bu da klonlanmanın yolunu açar.

Bu buluştan 44 yıl sonra Japon bilim insanı Shinya Yamanaka ise daha farklı bir yol dener. Genetik bilgiyi yumurtaya koymak yerine, genetik bilgiyi yeniden programlar. Farelerin farklı organlarından aldığı hücrelere gen ekler. Böylece tekrar kök hücrelere dönüştüklerini, bu kök hücrelerin de tekrar farklılaşabildiğini kanıtlar.

Nobel Ödül Komitesi "Gurdon ve Yamanaka'nın keşifleri belli organ ve dokulara özel hücrelerin oluşma sürecinin belli koşullarda geriye döndürülebileceğini gösterdi. Bu buluşlar ayrıca dünyanın dört bir yanındaki uzmanlara yeni araçlar sağladı ve tıbbın bir çok alanında önemli ilerlemelerin yolunu açtı" açıklamasında bulundu.

"indüklenmiş pluripotent kök hücre" (iPS-induced pluripotent cell) inanılması zor ama gerçek! Ne diyeyim bilimi seviyorum...

Sağlıkla kalın