Son bir hafta içinde iki büyük kitle eylemi oldu.
6 Nisan Cumartesi günü Berlin'de düzenlenen Ergenekon tutsakları ile dayanışma eylemine, Alman polisinin verdiği rakama göre 12 bin Türk katıldı.
8 Nisan günü ise, "Yeminler edildi, yıkılacak Silivri" sloganında ifadesini bulan çağrıya yüz binler uydu.
İstanbul'un 80 km dışında "dağ başında" olan Cezaevi'nin önüne gelen yüz binler, kilometrelerce öteden başlayarak konulan barikatları kağıt gibi parçaladı. Ankara'daki iktidar sahiplerini titreten görkemli bir ayağa kalkış gerçekleşti.
   
Artık "dün"ün Türkiye'sinde değiliz. Yeni bir dönemin içindeyiz. Berlin ve Silivri'de ayağa kalkanlar, bu gerçeği yalın bir şekilde gösterdi.

2006 yılındaki yürüyüş ve miting
   
Talat Paşa Komitesi, 16-17 Mart 2006 tarihinde Almanya'da bazı eyaletlerde Ermeni soykırımı yalanının okullarda eğitim müfredatına dahil edilmesini protesto etmek üzere Berlin'de bir yürüyüş ve miting gerçekleştirmişti.
   
Hazırlıklar iki ay öncesinden başladı. Son bir aylık çalışmalara ise bizzat katıldım.
Almanya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Fransa ve İngiltere'de şehir şehir toplantılar yaptık.
İşçi Partisi, çalışmaların merkezindeydi, ama Avrupa'daki ADD örgütleri başta olmak üzere çok değişik görüşlerden kuruluş da bu çalışmalara katıldılar.
Yurttaşlarımız, sadece Hannofer'den 30 otobüsle Berlin'e geldiler. İçlerinde cami derneklerinde yer alan insanlarımız da vardı.
Sonuçta 10 bine yakın yurttaşın katılımı ile çok başarılı bir yürüyüş ve miting gerçekleştirdik.

6 Nisan mitingi
   
6 Nisan'daki yürüyüş ve miting ise, 10 gün gibi kısa bir süre içinde örgütlendi.
"Ermeni soykırımı" gibi bütün milletin tepki duyduğu bir emperyalist yalana karşı değil, AKP'nin altı yıldır bütün propaganda araçlarını seferber ederek yürüttüğü Ergenekon tertibine karşı gerçekleştirildi.
Yani işbaşındaki siyasi iktidarı hedef alan bir eylemdi.
İşçi Partisi'nin rolü, yedi yıl öncesine göre çok daha belirgindi.
Gerçekleşen eylem, 2006'daki eylemden çok daha büyük oldu.
Olayın önemi ve büyüklüğü buradadır.
   
Silivri'nin mesajı

Gelelim 8 Nisan'da Silivri'ye!
Tayyip Erdoğanlar korktular. Çünkü karşılarında ölümü göze alan halkı gördüler.
Aslında tertibi tezgahlayanlar, işlerin buraya varacağını hesap etmişler, tedbirlerini de buna göre almışlardı.
Bunun için mahkemeyi şehrin 80 km dışında, üstelik hapishane içine kurmuşlardı.
Yargılamayı basından ve halktan kaçırmak için her tedbiri düşünmüşlerdi.
Ama bütün bunların hiçbiri işe yaramadı. Önce 13 Aralık 2012'de, sonra 8 Nisan 2013'te, yüz binler o "dağ başına" koştu.
İşçi Partisi'nin yanı sıra, ADD ve TGB başta olmak üzere CHP, DSP ve HKP gibi partiler de Silivri eylemine katıldılar.
Ama Tayyip Erdoğan'ın da korkuyla saptadığı üzere, İşçi Partisi bu eylemde tayin edici bir rol oynadı.
İktidar sahipleri ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Esasen çekip gitmek dışında yapabilecekleri bir şey de yoktur.
Şimdi gelelim neden "dönüm noktası" tabirini kullandığımıza.

Parti ve önderlik

Eylül 2012'de yapılan bir kamuoyu araştırması, halkın yüzde 60'ının yeni bir parti ve yeni bir lider arayışı içinde olduğunu gösteriyordu.
On günlük bir çalışmayla Berlin'de 10 binin üzerinde insan toplanıyorsa, bu önemli bir işarettir.
Keza yüz binler, "barikatları yıkmak" çağrısına koşuyorsa, bir "eşik" aşılmış demektir.
Berlin'de ve Silivri'de çok değişik görüşlerden yurttaşlar vardı.
Ama onlar, "Atatürk'te birleştik" sözünde ifadesini bulan yeni bir program etrafında birleşmişlerdi.
Ve herkes, Berlin'de de, Silivri'de de, çağrının kim tarafından yapıldığını biliyordu. Yani katılacaklar eylemin önderliğini tanıyorlardı ve o tanımanın verdiği güvenle "Ölmek var, dönmek yok" sloganını inançla haykırdılar.

Aranan adres bulunmuştur
   
Arayış içindeki yüzde 60'ın aradığı adres netleşmektedir.
Aydınlık gazetesinin tirajı 70 bine dayandı.
Ulusal Kanal, 8 Nisan günü izlenme ölçümlerinde en büyük haber kanalını ikiye katladı.
TGB, Türkiye'nin tartışmasız en büyük gençlik örgütüdür. Milletin gözbebeği olmuştur.
İşçi Partisi'nin ana gücünü oluşturduğu Milli Anayasa Forumu'nun toplantıları Anadolu'da salonlara sığmıyor.
Ve İşçi Partisi bugünlerde üye patlaması yaşıyor.

Artık iktidar isteyen bir muhalefet var!
   
İşte bütün bu veriler, aranan "adresin" belli olduğunu gösteriyor.
Tayyip Erdoğan'ın en büyük şansı, Meclis'te karşısında bir muhalefetin olmamasıydı.
Şimdi o boşluğu, Meclis dışında yükselen halk hareketi dolduruyor.
Halk hareketi, kendi siyasi temsilcisini de yaratıyor. İşçi Partisi; liderliği, kadroları, örgütü, programı ve politikalarıyla, halk hareketinin tartışmasız Partisi olduğunu kanıtlamaktadır.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Halk hareketinin temsilcilerini Meclis'te de göreceğiz.
Türkiye, Milli Hükümet'in iktidarına gidiyor.    
Berlin ve Silivri eylemleri, bu hedefi görüş menziline sokmuştur.