Başka türlüsü mümkün bir hayat bu yaşadığımız. Mümkün çünkü sadece sekiz mil uzağımızdaki Yunanistan'da bunu doğrulayan ilk adımlar atılıyor bu günlerde. Yunanistan'da pazar günü yapılan erken seçimlerden Radikal Sol İttifak (Syriza) zaferle çıktı. Başbakan Alexis Tsipras liderliğinde göreve başlayan yeni hükümet yarınlara dair umudumuzu çoğaltan uygulamaları hayata geçirmeye başladı. 
Vatandaşların sandıkta alışılmış siyaset anlayışını yıktığı komşu ülkede, Başbakan Tsipras, işe 'otoriter rejimi sembolize ediyor ve vatandaşı hükümetten ayırıyordu' dediği Yunan Parlamentosu'nun önündeki barikatları kaldırmakla başladı. Ülkemizde son on yılda tamamı özelleştirilen liman, banka, posta gibi kurumların özelleştirmelerini durdurdu. Daha önce işten çıkarılanların yeniden işe alınacağını açıkladı. Maliye Bakanı da bakanlıkta işten çıkarılan 600 kadın temizlik işçisini geri çağırdı. Yeni yönetim ne kadar başarılı olur şimdilik bir şey söylemek güç ama komşuda toplumun büyük bir kesimi eski günleri geride bırakmak adına inancını ve kararlılığını son seçimde ortaya koydu. 
İnsan taş atsa yetiştireceği karşı kıyıda yaşananları gördükçe dönüp kendi yaşadığı yere bakmadan edemiyor. Bakınca da sessiz yığınların gölgesi altında eziliyor. Geleceğe, birbirlerine olan inancını kaybetmiş, yapay gündemlerle sürekli gerilen bir toplumla karşı karşıya kalıyor. 
Her şeyin ekonomik değer üzerinden açıklandığı bir toplumda şu soruyu sormak gerekiyor: 
Kim daha fakir? parası olmayan mı?, umudu olmayan mı? Karşı kıyı ve yaşadığımız bu kıyı arasındaki farka bakmak yukarıdaki sorunun cevabını da veriyor aslında. 
Karşı kıyıda, görme engelli milletvekili Panagiotis Korumblis sağlık bakanı olarak atandı. 63 yaşındaki Korumblis, ülkenin ilk görme engelli bakanı olarak tarihe geçti. Bu kıyıda ise taşeron firmada 'Asgari ücretle çalışan ve sadece çalışma koşullarının düzeltilmesini istiyen görme engelli işçiye 'Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz. Para kazanıyorsun' diyerek Sağlık Bakanı tarafından fırça atıldı. 
Karşı kıyıda, milletvekillerinin ayrıcalıkları sınırlandırılıp, yargının hükümet mensuplarını soruşturabilmesinin yolu açılmaya hazırlanılırken, bu kıyıda yolsuzlukla suçlanan bakanlar mecliste AKlanıp temizlendi(!). Dokunulmazlıklara dokunmak hala yasak, bakanın izin vermediği bürokrat bile yargılanamıyor bu kıyıda. 
Karşı kıyıda, halk protestolarında polisin maske takması ve ateşli silah kullanması yasaklanırken, bu kıyıda 16 yaşındaki, 20 yaşındaki çocuklar polis kurşunuyla, tekmelerle öldürülüyor. O çocukları öldüren polislere verilen ceza ise bir bakana yumurta atan çocuklara verilen cezadan bile düşük olabiliyor. Öyle ki ölen 16 yaşındaki çocuğun ruhu bile rahat bırakılmıyor bu kıyıda. Her mecrada yuhalatılıyor.
Bu kıyıda vicdanlar git gide kararıyor, karartılıyor. Karşı kıyıda ise güzel şeyler oluyor, insana, yaşama dair şeyler. Bize sunulan hayatın dışında başka türlü bir hayatın var olabileceğine inananların umudunu yeşerten gelişmeler bunlar. Peki ya bizim yaşadığımız bu kıyıda insanlar neden bu kadar umutsuz, kör, sağır, duygusuz... Soyulan, ezilen, dövülen, sövülen, tekmelenen, işsiz, eşsiz bırakılan bu insanlar değil mi? Neden eşitlikten, adaletten, insanca bir yaşamdan yana tavır alarak bu yönde bir tercihte bulunmuyorlar?. Neden hep karanlığa doğru koşuyor, aydınlık gelecekten kaçıyorlar?
Karşı kıyılara bakmaktan ne zaman vazgeçeceğiz biz?