Geçtiğimiz gün 'Basmane Günlüğü' kitabının yazarı İzmir sevdalısı Orhan Beşikçi ağabeyimin telefonda "bugün saat 12'de Basmane kara fırın önüne gelebilir misin?" demesiyle hemen verilen saatte, verilen noktaya hareket ettim. Çağrıldığım yerde meslekdaşım Gazeteci Mustafa Oğuz da vardı. Sonra İzmir merkez ilçesi Konak Belediyesi'nden de yetkili ve ilgiler de olduğu halde Anafartalar Caddesi 'Mum Yakmaz Hacı Veli Cami' köşesinden unutulan 'Türk İzmir'in' ilk mahallelerinden Pazaryeri Mahallesi'nin dar sokaklarından yokuş yukarı çıkmaya başladık.

Basmane rehberimiz kent gözlemcisi Orhan Beşikçi, Türk İzmir'in ilk camilerinden Pazaryeri Camii giriş merdivenleri başındaki Roma sunak mermer taşı önünde durarak, "Bu taş ne işe yarıyordu biliyor musunuz arkadaşlar' deyince, pür dikkat kulaklarımızı kabarttık. "Bu sunak taşı  Romalılarca kurban olarak adadıkları boğaların boynunu eğdirip baltayla vurulması işlevini görüyormuş" evet şaşırıp kalıyoruz. Bir Müslüman ibadethanesinde Romalıların pagan devrine ait bir sunak mermeri namaz kılmaya gelenlerin merdiven başında payanda olmuş öylece yüzyıllardır durmuyor mu!. Ayrıca bu Pazaryeri Camii'nin minaresine başımı kaldırıp baktığımda o da ne sıvaları dökük, kubbesi altındaki yan duvarı ise koskocaman çatlamış. Bu çevreler Türkler'in Kadifekale'den çıktıktan sonra güvenli hale gelen bu muhitlere yerleştikleri ilk mahalleler... Caminin minare temeline baktığımda Osmanlı öncesi Aydınoğulları devrinden yapıldığını nişlerinden anlayabildim. Hatta ünlü Gezgin Evliya Çelebi, 340 sene öncesinde bu caminin banisi (yaptıranı) Hacı İbrahim Hanbey olduğunu söylediğinden bu muhite Osmanlı öncesinde 'Hanbey' mahallesi bile denilirmiş. Düşünün bir Selçuklu eseri cami İzmir'in kalbinde çatlaklarının ve sıvalarının onarımını bekliyor, gören yok mu?

Sonra keşif heyeti olarak onarımı ve çevre düzenlemesi yapılan Emir Sultan Türbesi önünden ilerledik. Sağımızda daha orjinalliği geçtiğimiz aylarda  bozulan meşhur  Taslıçeşme'nin önündeki meydana çıktık. Bu çeşmenin su içilen tası bir zamanlar pırıl- pırıl gözleri kamaştıran gümüştenmiş. Çeşmenin önündeki açıklık alanda bir elektrik direği var. Tam dibinde kırmızı granit kütle bir kayayı gösteriyor Orhan Beşikçi, "Bu taşı görüyor musunuz? Bir zamanlar Müslümanlar ile beraber Hırıstiyanlar'ın da dua etmeye geldiği, Avrupalı seyyahların anı kitaplarında ismi geçen 'Sütveren Dede'nin arta kalan türbesinden baş ucundaki kabir taşı' diyerek devam ediyor: "Alman seyyah Stephan Sculh'un 1753 yılında İzmir'e geldiğinde bu çevreye taa Yunanistan'dan ve  Adalar'dan din adamlarının "Süt duası" yaptıklarını kadetmiş. Yine 1899'da İzmir'in su yollarını anlatan Georg Weber'de bu mahallede 'SÜTVEREN TANRI ANNESİ'ne ait DUA mekanı olduğunu yazmış" şaşırıp kalıyoruz... Ne oluyor yahu diyoruz, şimdilerde siyasetçilerimizin oluşturmaya çalıştırdıkları medeniyetler buluşmasını atalarımız yüzyıllar öncesinde gerçekleştirmişler sanki de haberimiz yok!..

Sonra Sütveren Dede'nin kabir taşının batıya doğru 20 metre sonra Taslı Çeşme'nin arka çıkmaz sokağı 951 numaralı sokağa giriyoruz. Sağ karşımızda yıkık dökük bir istinat duvarı çıktı. Orhan ağabey bir hamlede üzerine çıkarak bizi de duvarın üstüne davet etmesiyle bizler de çıktık. Aman Allah'ım bir de ne görelim, ortalama iki metre çapında bir kubbe sanki karpuz-kavun dilimlenmiş gibi kesilerek arka arsaya molozları atılmış. İçeriye eğilip baktığımda dua ve tapkı köşeleri var. O an İzmir sevdalısı Orhan Beşikçi haykırdı: "İşte dedi arkadaşlar Seyyahların görüp kitaplarına kaydettikleri SÜTVEREN ANNENİN DUA EVİ burasıydı. Ama maalesef gördüğünüz gibi defineceler altın mücevher buluruz diye kubbesini yıkmışlar, bakın şu kubbenin sıvalarına en az bin yıllık değil mi?" şeklinde konuştu.

Evet ne yalan söyleyeyim bir Gazeteci olarak Ege Bölgesi'nde ayağımın değmediği ören yeri nerdeyse yoktur, hepsini gördüm. Şu an gördüğüm DUA EVİ'nde Efes Meryem Ana Evi'ne benzer mimari görünüşleri var... Herhalde önce Roma Devrinde 'Sütveren Anne Dua Evi' iken sonraki Bizans döneminde küçük bir Meryem Ana Şapeli'ne (küçük kilisesine) dönüştürülmüş ve 2011 yılına kadar sapasağlam gelebilmiş. Hem de Müslüman Türk Mahallesi'nin tam bağrında... Oysa Yunanistan ve Ege Adaları'ndaki Osmanlı Camileri'nin halini bir görseniz... Kimi ahır olmuş, kimi disko, kimisi de depo.

Ama şu an 'SÜTVEREN ANNE DUA EVİ'ni Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Aydınoğulları Beyliği, Osmanlı dönemini sağ salim atlatıp Cumhuriyetimizin 88'inci kuruluş yılında Kubbesi insan eliyle tıraşlanmış! görüyorum. Tıraşlanmış ki kış yağmurları başladığında yıkık kubbeden içeri giren yağmurlar bu ecdatın koruyarak bize emanet ettiği bir hoşgörü tapınağını kendiliğinden daha çabuk yıksın! VE bu arsaları yeni imar planlarında görünmesin mi istiyoruz... Teşekkürler İzmir sevdalısı Orhan Beşikçi ağabey, eline emeğine sağlık.

Ben 25 yıl Basmane'de ikamet ettim ama böylesi bir tarihsel mekanın günümüze kadar ulaşabildiğini sanmıyordum. Çünkü yüzde yüz Türk mahalleleri içinde böylesi bir mabedin kılına zarar gelmeden ulaştığını görmek beni duygulandırdı. Ama bu Dua Evi'nin acilen korumaya alınıp onarımı yapılıp ziyarete açılması gerekir. Eğer bu ziyaret yeri yetkililerimiz ve ilgililerimizce kurtarılırsa Orhan Beşikçi ağabeyimin söylemiyle ikinci bir Efes Meryem Ana ziyaretgahı güzel İzmirimiz'in turizmine kazandırılmış olunmaz mı?